/
36 mins read

Öğrendiğim Birkaç Şey

Sahip olmak isteyeceğim neredeyse her şeye sahibim. Henüz elde edemedikleriminse yolumun üzerinde duran sadece birer checkpoint olduğunu çok iyi biliyorum. Nereye doğru gittiğimden oldukça eminim ve yolun sonunda beni ne beklediğinden tamamen haberdarım. Bugün, ömrümün geri kalanında bir daha hiçbir şey üretmeden, sadece yatırımlarımı korumaya çalışarak ve onlara gözüm gibi bakmaya çalışarak teorik olarak ömrünün sonuna kadar herhangi bir finansal güvenlik riski yaşamadan bana verilen süreyi tamamlayabilirim -gibi görünüyor- Şu anda durduğum yerden bakınca en azından. Bütün yolculuk boyunca, hiçbir zaman çok uç bir hedefim de hiç olmadı. Belki sonunda ulaşmayı beklediğim nokta çok uç bir nokta olarak görünebilir ama bütün farkı yaratan şey de bu oldu zaten. Bugün, o yüzden öğrendiğim birkaç şey üstüne bir bölüm yapmak istedim ve benim için fark yaratan şeyler ne oldu biraz bunlardan bahsetmek istiyorum. Ancak bölüme tam olarak başlamadan, giriş kısmında bölümlerin sponsoru BtcTürk Hisse uygulamasından biraz söz edelim öncesinde.

Eliptik Yatırım Menkul Değerler A.Ş. adı altında yeni nesil bir yatırım hizmeti platformu var BtcTürk Grup’un. Self servis olarak hizmet veriyor ve tamamen dijital bir platform. 7/24 canlı destek hizmeti ve para transferi imkânı var. Para çekme ve yatırma konusunda haftanın her günü işlem yapılabiliyor. Ve bunun üstüne, belki de en önemlisi alım satımla ilgili pay işlemlerinde T+2 takas süresi için Hemen Kullan adında getirilen yeni bir özellik var. Talepte bulunmanız durumunda, takasta yer alan satış bedellerinizi cüzi bir komisyon karşılığında T+0 süresinde, aynı gün içinde yatırım hesabınıza aktarabiliyorsunuz. Kullanım için 100TL’lik bir alt limit var ve bu limit oldukça makul bir seviyede görünüyor. Bunun haricinde yine önemli bir özellik nemalandırma seçeneği var. Bankaların serbest hesaplarında olan günlük faiz işletimine benzer şekilde hisse uygulamasında, portföyünüzün nakit olarak bekleyen kısmında nemalandırma seçeneğini yine 100TL limitle kullanarak bakiyenizi isterseniz gecelik faizde değerlendirmenize fırsat sağlıyor Eliptik Yatırım ve ekstra bir avantaj yaratabiliyorsunuz böylece. Hesaptan anlık para transferlerinin de 7/24 gerçekleştirilebildiğini düşünürsek, efektif bir şekilde birikim-yatırım yapılabilen bir yatırım hesabına dönüşüyor uygulama. Şu anda Borsa İstanbul tarafı var fakat çok uzak olmayan bir gelecekte Amerikan borsaları da yer alacak, onu da eklemek lazım. O yüzden uygulamaya mutlaka bir bakmanızı tavsiye ederim.

Şimdi, devam edersek bölüme; sanırım ilk söylemem gereken şeylerden birisi başlangıç olarak; piyasalarla ilgili bildiğimi düşündüğüm çok az şeyin yüksek bir önem düzeyine sahip olduğunu düşünüyorum. Ne kadar çok bildiğimden bahsetmiyorum bu arada; aslında ne kadar az bildiğimi her gün tekrar görüyorum ve her yeni bir şey öğrendiğimde ya da öğrendiğimi sandığımda piyasalarla ilgili şüphelerim daha da artarak büyüyor. Çok az şeyden eminim. Bir dönem, her şeyi çözdüğümü düşünmüştüm. Özellikle de 2018-2019’larda böyle bir hissin içindeydim ve kendimi inanılmaz yetenekli biri olarak görüyordum. Burada bir latife yapmıyorum lütfen yanlış anlaşılmasın, ya da gereksiz bir mütevazilik de göstermeye çalışmıyorum. Sadece ne kadar az şey bildiğimin farkına gün geçtikçe daha fazla varıyorum, onu anlatmaya çalışıyorum. Neyi bildiğimden de pek emin değilim. Samimi görüşlerimi aktarmaya çalışıyorum yalnızca ve çok az doğru yaptığım şeyleri bugün birlikte düşünmeye çalışacağız hep birlikte. Çünkü genellikle hata yapmaya meyilli olabiliyoruz piyasalarda işlem yaparken. Hareket ettikçe ve karar aldıkça, yeni kararlar uygulamaya çalıştıkça kısa bir vadede baktığımızda genellikle hata yapılmış gibi görünüyor, hemen hemen herkesin yaşadığı şeylerdir zaten sanırım bunlar.

Öğrendiğim en önemli şeylerden birisi; paranın büyüklüğünün hiçbir önemi yok. Bu bizim çok yanılgıya düştüğümüz bir alan. Genellikle nitelik yerine nicelik peşinde olduğumuz için -sanırım saymayı ve hesap yapmayı iyi biliyoruz- bu yüzden nicelik peşinde olabiliriz. Daha fazla takipçi, daha büyük paralar, daha yüksek bir kredi kartı limiti, daha büyük bir portföy; bize her şeyi ne kadar doğru yaptığımızı gösteriyor sanıyoruz. Böyle bir şey söylemek belki çok uygun değil ama bugün bütün yatırımlarımı kaybetsem, şu anda kendimi güvende hissettiren bütün yatırımlarım yarın yok olsa; neredeyse şundan eminim ki, yine belirli bir vadede tekrar aynı noktaya geri dönebilirim. Aynı nokta dediğim yer, finansal güvenlik kısmı. Yani, ömrünün sonuna kadar bir daha parayla ilgili bir şey düşünülmeyecek olan nokta. Bu rakamın çok büyük olduğunu düşünüyoruz ama kabaca bir hesapla %4 kuralını pek sevmiyorum ama; belki daha güvenli olan %3 alınabilir eğer uygulanmak isteniyorsa ve dolar bazında bir değerlendirme yapmak daha doğru olacaktır. Bugünlerde ya da bundan sonrasında dolara da ne kadar güvenilebilir emin değilim ama en iyi ölçüm birimi o gibi görünüyor şimdilik. Bitcoin demek isterdim, fakat bundan 10 yıl sonra fiyatının nerelere ulaşacağını tahmin edemeyeceğimizden dolayı, ne kadar Bitcoin gerektiğini söylememiz de pek mümkün olmayabilir o yüzden. Ancak, her zaman yeterince Bitcoin’e sahip olamayacağımızı söylemem gerekiyor ve bu son zamanlarda fark ettiğim şeylerden biri. Her neyse bunlarla ilgilenmeyen bir kesim var, farkındayım. Ancak şunu da eklemem gerekiyor son olarak; saf bir finansal özgürlük sağlayan tek araç; Bitcoin benim bakış açıma göre. Neden böyle söylediğimi bir özgürlük odağı açısından düşünmenizi isteyebilirim sadece konuyu da çok fazla uzatmadan.

Şimdi bu parantezi kapatarak devam edelim. Tekrar sıfır noktasına geri dönsem, aynı konuma yeniden ulaşabileceğimi düşündüğümü söyledim. Bu iddialı bir yaklaşım belki fakat neden böyle olacağını biraz açmak istiyorum. Tek bildiğim şey şu; sanırım Rockefeller’ın bir sözüydü, ilk 1 milyon dolarımı sormayın ama geri kalanın hepsini nasıl yaptığımı açıklayabilirim” diyordu. Bu söz bize bazı şeylerin sıfırdan yapılamayacağını ve böyle paralar için etik dışı davranmak gerektiği gibi bir izlenim veriyor. Toplumun büyük bir kesimi de zaten böyle düşünüyor. Ve o yüzden de nasıl yapılabileceği ile ilgili pek ilgilenmiyorlar sadece bunu başarabilmiş olanların başarılarında hep bir bit yeniği aranıyor. Rockefeller için tabii ki konuşmuyorum, onun gibi birçok örnek var, son zamanlarda Türkiye gündemine de benzer durumlardan dolayı birileri oturdu zaten ve bu sözün %100 doğruluğu tekrar tespit edilmiş oldu, halk gözünde.

Ancak bu çok doğru bir yaklaşım değil bence ve bir genellemeden de öteye gidemiyor. Ben Naval Ravikant’ın söylediklerini daha çok takip ediyorum, hatırlarsanız onunla ilgili o ünlü tweet serisi üzerine de bir bölüm yapmıştık. Şanslı Olmadan Nasıl Zengin Olunur? üzerine Naval’ın fikirlerini anlamaya çalışmıştık. Ve bu işi şansla ya da etik dışı hareketle, uygun olmayan yöntemlerle yapılabilmesinin yanında kişinin bazı yetenekler kazanmasıyla doğru bir şekilde de yapılabilir aslında bunu anlatıyordu o tweet serisi. Çok önemli olan bir noktası vardı bence, şöyle bir fikir vardı; binlerce paralel evren olduğunu varsayalım ve bizim yapmamız gereken, şansla veya başka bir şekilde bu evrenlerden bazılarında zenginliğe ulaşmak değil. Asıl yapmamız gereken şey; neredeyse her seferinde, yani bu evrenlerin belki %99’unda başarıya ulaşabilmenin yollarını öğrenmemiz gerekiyor. Şans elbette bir faktör, ancak tüm kaderimizi böyle bir faktörün eline veremeyiz, öyle değil mi?

Peki, o halde; ben bunu sağlayabilmek için kendimce neler öğrendim bu uzun yolculukta o kısma geçebiliriz sanırım artık. Tabi Naval’ın bahsettiği pozisyondan belki bir miktar uzağım, her şeyi tamamen başardım veya bütün soruların cevaplarını buldum gibi bir şey söylemek mümkün değil. Daha tecrübe etmem gereken birçok şey olduğunu düşünüyorum. O yüzden sadece şu ana kadarki öğrendiğim şeylerden sanırım bahsetmiş olacağım.

İlk öğrendiğim şeylerden birisi ve bunu çok geç öğrendim; hem hayatta hem de finansal piyasalarda, eğer gerçekten çok çalışıp ve aynı zamanda dürüst, etik davranmayı hep ön planda tutarsanız başarının gelmesi bana göre kaçınılmaz oluyor. Bu belki ilk başta yavaş ve uzun bir yol olarak görülebilir. Zaten insanlar o yüzden kestirme yollar arıyorlar sanırım. Ama bunun bir kestirme yolu olduğunu düşünmüyorum; en azından çok çalışmanın. Yine etik ve ahlaki kuralları bir kenara bırakırsak, kestirme yollara girmek istersek o zaman da etik dışı ve dürüst olmayan bir şekilde hareket etmiş olabiliriz, yüksek ihtimalle. Elbette bazı kestirmeler mutlaka vardır, takip edilebilecek ama bu kestirmeler size bugünden yarına bir sonuç veren kestirmeler olmayacaktır yine. Eğer öyle olduğunu düşündüğünüz bir yol takip ediyorsanız bunun etik ve dürüst olmayabilecek bir yol olduğundan şüphe duymaya başlamanızı tavsiye edebilirim, naçizane. Artık bugün ben çok iyi biliyorum ki; eğer gerekli önemi verip bir konu üzerine çok ciddi bir çalışma harcarsam ve etik davranırsam, sonuçları mutlaka ortaya çıkacaktır. Bu arada çok çalışmadan ne anlıyoruz bilmiyorum ama bu sözü kullanırken gerçekten çok çalışmaktan bahsediyorum. Kimimizin kendi çok çalışıyor gibi hissedebileceğini düşündüğüm için bu uyarıyı yapma ihtiyacı hissettim. Ben bunun çok geç farkına vardım örneğin, zaten o yüzden de biraz üstünde durmak istiyorum. İlgilendiğimiz şey her ne olursa olsun; finansal piyasalarla ilgili olabilir veya hayatla ilgili bir şey olabilir, odaklanabilme kapasitemiz çok önemli bir değişken bence. Çok geç fark ettim diyorum, çünkü hayatımın ilk 20-25 yılını kendimi çok zeki sanarak, sadece birazcık bir çalışmayla geri kalan herkesi yakalayabileceğimi düşünerek geçti. Bir noktaya kadar da işe yarıyordu aslında fakat bileşik getirinin nelere yol açabileceğinin hiç farkında değildim

Ben hakim olduğumu düşündüğüm birçok şeyle temel anlamda ilgileniyordum veya ilgimi çeken yeni bir konuda bir temel oluşturmak için çaba gösteriyordum fakat bir süre sonra üstüne çok fazla şey eklememeye başlıyordum ve geri kalan herkes, herkes olmasa da belirli bir kesim; belki benden çok daha düşük bir kavrama yeteneğine sahip olsalar da ilk başlangıçta -böyle olduğuna da söylemiyorum ama diyelim ki öyle olsun- Yine de ben bir noktada durduğum için onlar bir süre sonra üst üste ekledikleri çalışmaların bileşik etkisiyle beni çok rahatlıkla geçebiliyorlar. Hatta bir süre sonra öyle bir noktaya gelebiliyor ki iş; eğer bu bileşik eklemeye devam ederlerse ve bunu yeterince uzun bir süre sürdürürlerse, bir noktadan sonra benim veya sizin, artık bu aradaki açılan farkı kapatmamızın neredeyse hiçbir yolu kalmıyor. Özellikle de kestirme yollar olarak. Bir proof of work sahibi olmak, mesela Bitcoin için çok önemli olan bir şey fakat aynı zamanda bizim için kişisel olarak da sahip olmamız gereken en kritik kavramlardan biri. Bir işte uzmanlaşabilmek için 10.000 saat kuralının geçerli olduğuna inanıyorum ben de, Malcolm Gladwell’in Çizginin Dışındakiler kitabından bahsettiğimi hatırlıyorum bu konuyla ilgili. Burada tekrardan o kaynağa da bir yönlendirme yapmış olayım. Yani kısaca bana göre; çok çalışmak, sınırlarımızı zorlamadıkça anlayabileceğimiz bir şey değil. Ve bir odaklanma da gerektiriyor aynı zamanda. Bir işe bütün odağını vererek, çok uzun vadeli ve çok üstüne düşünerek, sınırları zorlayacak şekilde çalışmak ve neredeyse takıntılı bir şekilde o iş her neyse onla ilgilenmek, başarının temel anahtarı bence ve bunun kolay bir yolu yok.

Tam burada başarıyla ilgili daha kilit olan ikinci kısım devreye giriyor. Eğer tüm bu yeteneklere sahipseniz, aslında bunun bir yetenek olduğunu söylemek de yanlış olabilir, çünkü çalışmaktan bahsediyoruz, proof of work oluşturmaktan bahsediyoruz. Yani bu kısmı sağlıyor olsanız bile, eğer dürüst değilseniz, başarı sadece geçici olacaktır. Örneğin iş hayatında tabii ki çok büyük başarılar elde ettim demek, bilmiyorum belki mümkün değil ama; eğer bir başarı elde ettiysem, –değişik bakış açılarına göre yorumlanabilir bu- Ama öyle bir şey varsa, bunun sebebinin çalışmanın yanında ek olarak dürüstlüğe bağlıyorum. Bu arada tekrar altını çizmek istiyorum, bunlardan bahsederken kendimden örnekler vermem gerektiğini hissediyorum ama aslında hiç sevmediğim bir şey bu, insan kendini böyle anlatmamalı ya da kendini bir şeyler sanmamalı; bu da çok tehlikeli bir şey. Hem hayatta hem yatırımda geçerli olan bir şey. Ve o yüzden isterseniz tüm bunların piyasalarla ne gibi bir ilgisi olabilir o kısma geçelim. Şöyle düşünüyorum, ya da fark ettiğim, öğrendiğim bir şey zaman içinde şu: piyasalarda da eğer gerçekten bir çalışma zamanı harcamazsanız, başarı yalnızca tesadüf olabilir. Şans olabilir -ki piyasalarda çok sıklıkla gördüğümüz şeylerden birisi bu da- Zaten o yüzden yatırımcılar bazen kendisine olduğundan daha fazla güvenebiliyorlar ve her şeyi çözdüklerini düşünüyorlar. Piyasalarda bulunmaya başladığım ilk birkaç yıl içinde ben de aynı şeyleri düşünmeye başlamıştım. Bütün resmi artık çözdüğümü düşünmüştüm hatalı bir şekilde. Bunun sanırım portföy büyüklükleriyle ve getirilerle de bir alakası var. Çünkü piyasalarda bir yolculuk yapmayı aşama aşama değerlendirebiliriz ve aşamaları da portföy büyüklüklerine göre checkpointler olarak, kavşaklar olarak parçalara ayırabiliriz. Fakat ilk başlangıçta geçerli olan ve size yüksek getiri sağlayan yöntemleriniz yolun belki çok daha ileri bir noktasında o kadar da geçerli olmayabilir. Ya da yine bir noktadaki risk anlayışınızla yolun başka bir noktasındaki risk faktörünüz değişiklik gösterecektir. O yüzden zaten çok bilinmeyenli bir denklem bu ve kendiniz adına bir noktada farkına vardığınız şey; size özel aşamaların her noktasında farklı yeteneklerinizin ortaya çıkması gerektiği oluyor. Başlangıçlar ve Oyun Sonları bölümünde, sezon finalinde konuşmuştuk biraz tüm bunlar üzerine. Oraya bir referans vermem gerekiyor bu noktada eğer bakmayanlar varsa.

Bana kalırsa, piyasalar üzerine konuşurken çalışmak şurada devreye giriyor: kendi adına bir prensipler bütünü oluşturmak ve sonrasında yolda ilerledikçe prensiplerini sürekli gözden geçirmek ve eğer güncelleme gerekiyorsa güncelleme yapmak üzerine bir çalışma. Prensipler de kavram olarak temel olan şeyler diye düşünürsek, çok fazla da yani her duruma karşı da güncelleme yapmamak gerektiğini söyleyebiliriz. Eğer kendinizi böyle yapıyorken buluyorsanız o zaman prensiplerinizin zaten ilk başta çok sağlam olmadığını yine düşünebiliriz. Çok kötü bir şey de değil bu ayrıca, çünkü zaman içinde her zaman her şey düzeltilebilir, değiştirebilir, ikame edilebilir. Ama tabi ki ne kadar doğru bir noktadan başlanırsa da o kadar iyi çünkü zaman kayıplarını minimize etmiş olabilirsiniz doğru bir başlangıçla. İşte bunu yapabilmek için çok çalışmak gerekiyor. Piyasadaki sinyal ve gürültüyü ikiye ayırdıktan sonra, bunu tespit etmeyi kavradıktan sonra yani gürültüleri bir kenara ayırıp sinyale odaklanınca; gerçekten önemli olan her şey önünüze düşmeye başlıyor zaten. Sürekli bu sinyalleri araştırma üzerine zaman harcamak gerekiyor. Bu arada merkez bankası raporlarından, ekonomik takvimdeki önemli olaylarla ilgili “uzmanların” görüş ve öneri anlamında raporlarından ya da onlarca hatta belki yüzlercesi sayılabilecek, her şeyi çözecek olan o çarpanların peşinde koşmaktan, bu yönde araştırmalar yapmaktan çok daha önemli şeyler var. Fizik dünyasında da evrenin sırlarını açıklayacak, her şeyin teorisi olacak tek bir elegant formül aranıyor ama henüz bulamadık ve yatırım için de aynı şey geçerli. O yüzden bence, bir finansal okuryazarlık yanında en önemli çalışma zamanı harcanması gereken yerin işletmeler olduğunu düşünüyorum. Bir işletme nasıl çalışır, nasıl iş yapar, finansal riskleri nelerdir, ürün riskleri nelerdir ya da bir şirket pazar payını artırmak için ne yapmalı, şirketin karları hangi kaynaklardan geliyor, ne gibi avantajları var şeklinde belki onlarca-yüzlerce soru sorabiliriz. İşletmeler bence bu işin kilit noktası. Bilançolardan ve faaliyet raporlarından da daha önemli bana göre. Tabii onları da işletmelerin hemen arkasından ikinci, üçüncü sıralara koyabiliriz. Bu noktada belki birkaç ufak tüyo verebilirim, farkında olanlar vardır mutlaka; bazı üniversiteler ve özellikle çok ünlü o yabancı üniversitelerin birçoğu ücretsiz olarak bazı dersleri hatta dönem boyunca işlenen bütün konuları web sitelerinde veya youtube sayfalarında yayınlıyorlar. Bu onlar için bir reklam kampanyası aynı zamanda. Özellikle MIT ve Wharton gibi okulların işletmeler üzerine, iş planları üzerine muhteşem kayıtları var. Mutlaka bir bakmanızı veya aynı bir üniversite dersine girer gibi takip etmenizi tavsiye edebilirim bu kaynakları. Tabii bunun yanında eğer iş hayatında, şirketinizde bu anlamda bir yönetici pozisyondaysanız, bence özellikle Türkiye için işletme nasıl çalışır sorusunun cevabına neredeyse sahipsiniz demek ve bu çok büyük bir avantaj. Bilançoları ve faaliyet raporlarını ikinci/üçüncü sıraya koyuyorum çünkü onları yaratan şey bu işletmelerin ta kendisi. Bu anlamda kişisel olarak iş hayatında öğrendiklerimi ve sonradan üzerine koyduklarımı, “işletme” başlığı altında en iyi olduğum alan şeklinde düşünüyorum. Sanırım en büyük avantajım bu, diğer piyasadaki oyunculara göre. Yani kısaca rakamlardan, tablolardan, çarpanlardan çok; işin kendisini anlamanın öncelikli çalışma noktası olması gerektiğine inanıyorum. Ve bu borsa eğitim setleriyle, diğer başka kaynaklarla, çarpanlarla, teknik analizle veya ona benzer astrolojik yaklaşımlarla veya haber akışı kaynakları takibiyle gibi çoğaltabiliriz… Öyle birkaç ayda, hatta birkaç yılda çabucak elde edilebilecek bir şey değil bence. Böyle bir çalışma yapmak, ne yaptığına hâkim olmanı sağlıyor, şans faktörünü de bunun yanında minimize etmiş oluyorsunuz. Sonrasında da tüm bunların üstüne; araştırma raporları, sektör raporları, makaleler, şirket incelemeleri, ünlü yatırımcıların biyografileri, onların tecrübeleri gibi şeyleri de eklediğinizde ortaya ciddi bir çalışma çıkıyor. Kolay ve kısa yolda elde edilemeyecek bir şey bu. O yüzden her şeyi açıklayacak o tek teoriyi, tek tüyoyu aramak yerine; her şeyi tek tek anlamak ve öğrenmek en kilit nokta.

Dürüstlük demiştik bir de; bence piyasalar için yine çok önemli bir kavram. Çünkü piyasada en hızlı para kaybetmenin yolunun dürüst olmayan davranışlardan geçtiğini fark ettim kendi adıma. Bir şirkete baktığımızda, özellikle de biraz önce konuştuğumuz birinci aşamayı doğru bir şekilde çalışmadığımızda genellikle fiyat odaklı bir bakış atıyoruz. Ve böyle bakınca da şöyle bir durum var ortada; piyasada bir tarafta satıcılar var, diğer tarafta da alıcılar var. Şimdi eğer hayal gücümü de kullanarak bir oran vermem gerekirse; bu alıcı ve satıcıların yaklaşık %80’inden fazlasının dürüst olmadığını düşünüyorum. Bu oran tamamen kendi çıkarımım, herhangi bir veriye dayanmıyor ama şuna bakarak söylemeye çalışıyorum; piyasada portföylerini büyültenler ve küçültenlerin oranlarına bakmaya çalışıyorum. Peki neden dürüst değiller? Şöyle ki; bir alış işlemi yaparken veya bir satış işlemi yaparken karşısındakini kandırdıklarını düşünüyorlar. Bu borsa haricinde herhangi bir ticaret için de geçerli ve özellikle de fiziksel ticaretlerin çok daha büyük bir kısmını kapsıyor. Genellikle ticaretin iki tarafı da birbirini kandırmaya yönelik hareket ediyor. Yazılı olmayan kurallardan birisi bu. Fakat iş piyasalara geldiğinde; yüzbinlerce insan aynı anda aynı duygularla birbirini kandırmaya çalışıyor. Dolandırılmanın ya da para kaybetmenin ilk çıkış noktası; karşındakini dolandırmaya çalışmaktır. Eğer bu senin ilk rodeonsa veya yeterince tecrübeli değilsen, karşında mutlaka senden daha iyi bir dolandırıcı olacaktır. O yüzden dürüst olmak ve ketum davranmak, piyasada işlem yaparken çok çok önemli özelliklerden birisi. Her zaman için makulün peşinde olmalıyız ve bir teklif çok çok iyi gözüküyorsa, ekstra dikkatli olmalıyız diye düşünüyorum. Piyasalarda öğrendiğim en önemli şeylerden birisi bu. Ve şunu fark ettim; eğer dürüst kalmaya devam edebilirsem ve bunun yanında çok çalışmaya devam edebilirsem, çok iyi biliyorum ki şu ana kadar olduğu gibi bundan sonrasında da piyasalarda hayatta kalmayı, bir getiri yaratmayı başarabileceğim.

Yine belki dürüstlükle biraz bağlantılı bir başlık ama; yatırım yaparken ve hayatın içinde hile yapmamayı öğrenmek, hileler aramamak öğrendiğim bence önemli şeylerden biriydi. Aslında bunu çok erken yaşta öğrendim, hile yaparak. Orta sondayken, liselere giriş sınavı için hazırlanırken, gerçekten de çok iyi bir eğitim ortamında hazırlanıyorduk. Hatta önce en sonunu söyleyeyim, bizim okuldaki orta son öğrencilerinin mevcudunu yaklaşık sanırım 80 kişi civarında düşünürsek; bunların 20-25 tanesi, liselere giriş sınavında Türkiye’nin ilk 100’üne girdi. Türkiye ilk 100’ünden bahsediyorum bakın, çok enteresan bir ortamdı yani. İlk 10’da da 3 veya 4 kişi vardı yanlış hatırlamıyorum ve 1. zaten bizden çıkmıştı. Sıra arkadaşlarımın birçoğu Galatasaray’a gitti, Robert’e gitti. Tabi ben çalışmanın önemini kavrayamadığımdan o kadar başarılı olamadım hiçbir zaman. Neyse tekrar başlangıca dönüp, hile kısmına geri dönersek; okulda deneme sınavlarına girerken bir sınavda, hem de sınıf değiştirme hakkı verilen bir sınavda, sınavın ortalarına doğru bir tuvalet ihtiyacım oldu çok da serbest hareket edebildiğimiz için izin verdiler çıktım tuvalete. Orada başka bir sınıftan, sınavdan erken çıkan bir çocukla karşılaştım. Sınavı bitirmiş ve çıkmış sınavın yarısında. Cevap anahtarları da elinde duruyor. Biraz birbirimize baktık, o da hatta önerdi bu cevapları almamı; ben de neredeyse hiç düşünmeden cevap anahtarını aldım ve sınıfa tekrar döndüm. Bu elimdeki anahtara göre bütün sınavı baştan yaptım. Sanırım 1 boş – 2 yanlış gibi bir şey bıraktım 100 soruda, çok da abartmamak lazım. Belki 1 boş – 1 yanlış da olabilir, şu an çok emin değilim ama o rakamlarda bir yerdeydi. Ve normalde almam gereken not ortalama belli zaten aslında, 80 civarlarında falan notlar alıyorum bu sınavlarda genellikle. Sonra sonuçlar açıklandı ve sınav listesinde 1. sıradayım. Herkes büyük bir şaşkınlık geçirdi çünkü daha önce hiç almadığım bir not. Liselere giriş sınavında 1. olması beklenen çocuğun da önündeydim -ki o çocuk 1. olmuştu zaten gerçek sınavda- Şüphelenenler de oldu kopya çektiğimden ama nasıl yapmış olabileceğimi idrak edemedi kimse. Sonra beni en üst sınıfa aldılar, o sınıf sanırım 20 kişilikti ve hepsi Türkiye derecesi yapan bir sınıf. Benim normalde olduğum sınıf onun bir altında aslında. Derslere girip çıkmaya başladım ama bir noktada insan eğer içinizde biraz dürüstlük kırıntısı varsa, pişmanlık duymaya başlıyor. 1 hafta o sınıfta geçirdikten sonra ertesi hafta müdürle konuşmayı düşünürken, müdür beni odasına çağırdı. Her şeyin farkında olduğunu, benim orada ancak kopya çekerek bulunabileceğimi ve nasıl yaptığımı da anladığını söyledi. O yüzden bence itiraf et, tekrar eski sınıfına geri dön orada hazırlan sınava, “burası senin seviyen değil” dedi. Hiçbir şey de olmayacağını söyledi kopya çektiğimi itiraf edersem ama şunu da ekledi; eğer kopya çekmediğimi söylersem yine hiçbir şey olmayacağını söyledi. Fakat o sınıfta hiçbir şey olmamış gibi devam edersen; ama sonraki sınavlarda ve sınav sonuçlarında onlarla yarışamadığında ne yapacaksın, sınıftakilerle kendi seviyenin farklı olduğunu hissettiğinde ne yapacaksın, bunun bir başarı olduğunu sanıp ama tekrarlanamaz bir şey olduğunu anladığında ne yapacaksın? İşte o zaman itiraf etmeye gelirsen çok daha farklı sonuçları olur dedi. Ben de gerçekten itiraf etmek niyetiyle yanına gitmeyi düşündüğümü anlattım, hakikaten de böyle bir şeye niyetim vardı. Sonra neden yaptın diye sordu. Zaten ortalama üstü bir yerdesin, buna neden ihtiyaç duydun, neden fullemeye yakın bir hile yaptın, oradan çok uzak değilsin aslında bu farkı çalışarak kapatamayacağını mı düşündün gibi öğütler vermeye başladı ve beni eski sınıfıma gönderdi. Fakat artık herkes kopya çektiğimi biliyordu. İlginç olan 1 ay sonraki sınava çok hırslandım ve inanılmaz çalıştım, tamamen odaklandım. O sınavda yine fulle yakın bir net yaptım. Fakat bu iki sınav arasındaki fark, sonuçları görünce oluşan duygu farkı; bugün bile tarif edebileceğim bir şey değil. Müdür tekrar bu kez hak ettiğim için beni bir üst sınıfa almak istedi ama bu sefer ben arkadaşlarım arasında kalmak istedim ve henüz o yaşta bence hayatla ilgili çok önemli bir dersi öğrenmiş oldum. Hayatım boyunca bir daha hiç kopya çekmedim. Lise ve üniversite hayatı dahil, iş hayatı dahil. Ve bu şekilde dürüst davranmanın, hile yapmamanın bileşik olarak eklenmesi demek aynı zamanda size ekstra bir çalışma yaratıyor demek ve tekrar ilk maddeye dönmüş oluyoruz aslında ve o yüzden biraz iç içe konular dedim. Hile yapmamak, çalışmak demek bir noktada ve çalışmanın bileşik getirisinin yarattığı sonuçları uzun vadede almak demek toparlarsak. Bu arada çalışmaktan bahsederken, modern kölelikten veya beyaz yakalı çalışmadan söz etmiyorum sanırım bunu belirtmem gerekiyor.

Biraz uzun tutmuş olabilirim bu kısmı kusura bakmayın. Fakat yatırım yapmakla da çok ilgili bir konu bence. Çünkü birçok insan hilelerin peşinden koşmaya çalışıyor. Cevap anahtarlarını arıyorlar her yerde. Benim o tuvaletteki gibi, onlar da telegram gruplarında, özel odalarda, whatsapp gruplarında aynı o benim o tuvalette karşımda olan kişiye benzer bir kişiden cevap anahtarlarını istiyorlar. Hayatın bazı alanlarında hile yapabilirsiniz elbette, -ki bunun yine de ancak geçici bir süreliğine iş yapabileceğini düşünüyorum- ve yatırım dünyasında özel olarak hile yapmaya çalışmak, hayattakine benzer bir şekilde çok tehlikeli sonuçlarla karşılaşabilirsiniz demek. Çünkü burada kimsenin elinde gerçek cevap anahtarları yok ve olması da mümkün değil. O yüzden hile yapmaktan kaçınmayı, naçizane tavsiye edebilirim ve bu da öğrendiğim en önemli şeylerden biriydi.

Piyasalarda bulunurken, yıllar içinde diğer öğrendiğim en kritik noktalardan biri; sabırlı olmak. Sabır konusundan şu ana kadar çok sık bahsetmedik, aslında nasıl tarif edeceğimi de pek bilmiyorum. Hangi açıdan anlatabilirim sabretmeyi emin değilim ancak genellikle hiçbir şey yapmadan beklemek, piyasalardaki bireysel yatırımcıların en büyük avantajlarından birisi, bunu söyleyebilirim. Bugünlerde artık robotlar işlemler yapıyorlar, piyasada. Hatta hacmin önemli bir ölçüsünü yapay zekayla desteklenmiş algoritmik robotlar gerçekleştiriyor. Ve o yüzden özellikle günlük işlem yapmak ya da yine kısa süreli belki haftalık, aylık işlemler yapmak; karşınıza bir algoritmayı almak demek ve onun elinde sizde olmayan yeteneklerle birlikte, sizin binlerce kat büyüğünüz bir kapital var. Piyasalar sıklıkla kısa vadede bir oy makinesi, uzun vadedeyse tartı makinesi diyoruz ve bu sözün anlamı; kısa vade demek fiyat odaklı olmak demek. Fiyatı belirleyen şey de bir oylama mekanizması. Alıcılar ve satıcılar fiyatın ne olması gerektiği üzerine oy kullanıyorlar ve hangi taraf fazlaysa, ağır basıyorsa fiyat oraya doğru kayıyor. Bir oylama makinesi gibi çalışıyor piyasa, fiyat hareketleriyle kısa vadede. Ancak uzun vadede, algoritmik robotlar sizinle rekabet edemezler, piyasanın diğer oyuncularının da oynadığı o oylama oyununun da dışına çıkmış olursunuz ve onlara karşı da bir avantaj yaratmış olursunuz. Fiyatı kısa vadeli sürekli şekilde oylayarak, oy kullanarak; bir noktada zaten şirketin temel değerlerinden dolayı gitmesi gereken yere doğru fiyatı götüreceklerdir ve oy kullanıcılar, oyuncular bu gidişata eşlik ediyorlar sadece, kısa vadede. Uygun bir zaman diliminde, yeterince makul bir vadede tartıya oylar yerine bu sefer temel değerler yerleşmeye başlıyor ve bu kez oyuncuların yönteminden farklı bir şekilde sayım yapmak yerinde, değer tartılmaya başlıyor.

Bu sebeple küçük bir yatırımcının yapabileceği en iyi şey; temel değerleri sağlam olan kaliteli bir şirket bulup, oldukça uzun vadeli bir şekilde sadece o yatırımın üstünde oturmayı bilmek bütün mesele. Çünkü günün sonunda, ya da bir vade sonunda karşılaştırma yapmak gibi rasyonel bir yaklaşım yaptığımızda; sadece bekleyenlerin, sürekli işlem yapanlardan çok daha iyi getiriler yarattığını görüyoruz. Bunu anlamak; insan beynine aykırı bir davranış şekli gibi görünüyor ve kabul etmek çok zor gibi ama bir yatırımcının piyasalarda sahip olabileceği en büyük avantaj, sabırlı olabilmek. Nasıl öğrenileceğini ama pek bilmiyorum, sanırım bunun için de sabretmek gerekiyor ve zamanla elde edilebilen bir özellik. Long game diye bir kavram, yani uzun vadeli oyunlar oynamak. Bu başarının anahtarlarından birisi. Böyle yapabilmek için çok dingin ve sakin kalabiliyor olmanız lazım. Fakat yatırımcılar şöyle bir hataya düşüyor; yeni bir gelişme karşısında mutlaka bir hamle yapmaları, bir pozisyon almaları gerektiğini düşünüyorlar. Çünkü başarının hamle yapmaktan, piyasanın bir adım önünde olmaya çalışmaktan geçtiğini sanıyorlar ve o yüzden de sürekli hareket halindeler.

Son 10 yılda benim anladığım ve gördüğüm kadarıyla ne kadar az değişiklik yaparsanız ve pozisyonlarınızı korumaya devam ederseniz, eğer zaten ilk başta doğru bir tercih yaptıysanız, yeniden bir hamle yapmak sizin pozisyonunuza yarardan çok zarar sağlayacaktır. Aslında şunlardan bahsetmeye çalışıyorum: bilanço odaklı çeyreklik bazlarda yatırımlar yapmak, haber takipleriyle ve gelişme takipleriyle kar beklentileri üzerinden sürekli pozisyonlar değiştirmek bir noktaya kadar çok iyi bir yatırımcı olduğunuzu hissettirebilir size. Özellikle de piyasalar sürekli yukarıya doğru giderken. Zaten böyle zamanlarda herkes çok iyi yatırımcı olduğunu düşünüyor. Ekranlarda yüksek getiriler görmek, belli bir süre yükselişin devam etmesi; belki 1 yıl, belki daha uzun veya daha kısa, fark etmez. Çünkü bir noktada piyasalar tek yönlü çalışmamaya başlayacak ve ne alsan veya ne kadar iyi bir bilanço gelirse gelsin bu sefer düşüş evresine geçiş yapacak. İşte o anda bu kez çark tam tersi şekilde dönmeye başlayacak ve ne alsan düşen bir piyasanın içinde olacaksın; günün sonunda toplam piyasa düşüşü örnek olarak %10 iken sen sürekli yeni düşen şeyler alarak sıçramaya çalıştığın için yüksek ihtimalle %15 – %20 gibi bir portföy küçülmesi yaratacaksın. 

Sanırım işte bu kısım çok iyi anlaşılmıyor. Ve bunlar sandığımızdan daha çok; daha sıklıkla döngüsel şekilde gerçekleşiyor. 1 yıl içinde en azından birkaç kez piyasa ters yönlerde hareket ediyor ve bu çok sağlıklı bir şey aslında.

Buradaki fark etmemiz gereken en önemli şeylerden biri özellikle yıldan yıla bakmak olabilir ve şunu ölçebiliriz; eğer ben olduğum yerde sabit kalsaydım, yıl içinde eklemeler yapmış olabilirim veya belki 1-2 tane önemli karar değişikliği yapmış olabilirim ama genel manada sadece otursaydım; -ki bunu da sık sık bahsetmeye çalıştığım portföy dönüşüm oranlarıyla ölçmek gerekiyor. Tam oran olarak ben de bir rakama ulaşmış değilim ama yıllık maksimum dönüşüm oranını emin olmamakla birlikte belki %30’larda falan sınırlamak lazım. Aslında kişisel olarak bunun çok daha altında olması gerektiğini düşünüyorum. %10 gibi rakamlar aklımdan geçiyor ama biraz daha esneklik payı bırakmak istedim çok radikal görünmemesi için. Şimdi lafı uzatmadan toparlarsak şuna bakmamız gerekiyor dedik; eğer ben olduğum yerde durmayı tercih etseydim -tüm yıl boyunca- yıl sonunda şu anda yapmış olduğum tüm işlemlerin bir anlamı olmuş olacak mıydı? Yani o kadar yaptığım tantana, bir sürü baş ağrısı ve yanında stres, bir sürü farklı karar almak zorunda hissetmek, önemli önemsiz birçok farklı haber kaynaklarını – haber akışlarını takip etmek sonunda, gerçekten anlamlı bir getiri yarattım mı? Bu sorunun cevabı ilginçtir ki; genellikle hayır çıkıyor ve biz bunu kabul etmek istemiyoruz işte çünkü iplerin elimizde olduğunu hissetmek psikolojik olarak bizi daha iyi hissettiriyor sanırım. Bu sebeple zaten hem yıl içinde hem genel olarak birçok enstrümanla portföyü aylık/yıllık karşılaştırdığım getiri performans tablosunu her ay paylaşıyorum -ki siz de sonuçları şeffaf bir şekilde görmüş olun. Yüksek oranda bu yüzden paylaşıyorum aslında. Tabii bir portföy yapısı kurmak başka bir konu; şu anki konumuzla pek ilgili değil ve o konu üzerine de birçok bölüm yaptık şu ana kadar.

Aslında günün sonunda, sadece çok basit prensipleri takip ediyorum. Bu prensiplerin her biri kendi içinde karmaşık olsa da ana başlık olarak hepsi çok basit ve anlaşılabilir şeyler. Ancak bunları anlamak benim yıllarımı aldı. 10 yıldır yatırımla ciddi haşır neşirim diyebilirim, 2011-2012 gibi altın yatırımları yapmaya başlamıştım, sonrasında 2014-2015 gibi sırasıyla arsa ve hisse senedi yatırımları yapmaya devam ettim ve hala çok az şeyin farkında olduğumu, bilgi çemberimin hala çok dar olduğunu düşünüyorum. O yüzden yalnızca bildiğim şeyleri yapmaya çalışıyorum ama bu bilmediğim şeyleri denemediğim anlamına gelmiyor. Yatırımla ilgili her yolu az çok denediğimi söyleyebilirim ve bu kadar zaman sonra sadece çok az şey yapmanın ve çok az konuda bildiğini düşünmenin en etkin yollardan biri olduğunu öğrendim, kendi adıma. Bizim portföyümüze dokunmamızı gerektirecek ya da portföyümüzü rahatsız edecek herhangi bir problemimiz yok, bu aşamaya getirdik kendimizi. Ve bölümün başında giriş yaparken söylediğim noktaya tekrar dönmek istiyorum, Buffett’ın dediği gibi: “Charlie ve Ben çok zengin olacağımızı zaten biliyorduk” sözündeki gibi, biz de bundan 5 yıl sonra, 10 yıl sonra, 20 yıl sonra veya daha fazlasında, piyasaya benzer oranla ya da piyasanın makul seviyede üstünde getiri yaratarak; sakin, sabırlı, hile yapmadan, dürüst bir şekilde, sürekli çalışarak ve bilginin bileşik getirisini kullanarak, üstüne ekleyerek günün sonunda neredeyse herhangi bir vadede başarılı olacağımızdan emin sayılırız. Bunun bir ego ya da tehlikeli bir aşırı özgüvene evrilmemesi için kendimizi sürekli realiteyle kontrol altında tutmaya çalışarak ilerliyoruz. Yani kısaca kendi başımıza ve bir başımıza, kendi kararlarımızı alarak; kendi prensiplerimizi oluşturarak yatırım yapıyoruz. İşte bugün de bu yoldan ilerlerken öğrendiğim önemli şeyleri aktarmak istedim.

Peter Thiel’in çok sevdiğim bir sözüyle toparlayalım konuyu, şöyle diyor:
“Piyasalardaki en aykırı şey, en karşıt yatırım kalabalığa karşı çıkmak değildir, kendi adına düşünmektir.”
Önceki Bölüm

Büyük Evler, Hızlı Arabalar ve Parlak Şeyler

Sonraki Bölüm

Birinci Kural: Para Kaybetme

Latest from Blog

Uzun Vadeli Oyunlar

Bölümleri hazırlarken genellikle bir düşünce akışıyla ilerliyorum ve konunun nerede toplanacağını ya da nerede biteceğini başladığım

Birinci Kural: Para Kaybetme

Warren Buffett sürekli kullandığımız bir söz olarak bir keresinde şöyle demişti: “1. Kural: Para kaybetme. 2. Kural: