“Yola çıkmaya hazır mıyız?” dedi Frodo, Pippin koşturup gelirken. “Hemen harekete geçmemiz gerek. Geç vakte kadar uyuduk; önümüzde de gideceğimiz epey bir mesafe var.”
“Geç vakte kadar uyudum, demek istiyorsun,” dedi Pippin. “Ben çoktan uyanmıştım; sadece senin kahvaltıyı ve düşünmeyi bitirmeni bekliyoruz.”
“Her ikisini de bitirdim. Ve bir an önce Erşehir Şat’ına varmayı hedefliyorum. Dün gece ayrıldığımız yola geri dönüp işi uzatmak niyetinde değilim: Buradan başlayıp dosdoğru araziden gidiyorum.”
“Herhalde uçacaksın öyleyse,” dedi Pippin. “Bu bölgede hiçbir yerde dosdoğru yürünemez.”
“En azından yoldan daha kestirme olur,” diye cevap verdi Frodo. “Şat Ormansaray’ın doğusunda; fakat yol sola doğru kıvrılıyor – bak ta kuzeyde, şurada, bir bölümü görebilirsin. Kütük’ün ilerisindeki Köprü’den gelen esas yola bağlanmak için Batak’ın kuzey ucundan dolanıyor. Fakat bu bizi asıl yönümüzden çok uzaklaştırır. Eğer bulunduğumuz yerden dümdüz Şat’a doğru gidersek, buradan oraya mesafenin dörtte birlik bir bölümünü kazanmış olacağız.” “Kestirme yollar zaman kaybettirir,” diye itiraz etti Pippin. “Bu civardaki arazi engebelidir, hele aşağıda Batak’ta, bataklıktan tut da her türlü zorluk var – buraların toprağını bilirim. Hem, mesele Kara Süvariler’se, onlarla yolda karşılaşmakla ormanda veya kırlarda karşılaşmak arasında bir fark göremiyorum.”
Pippin gerçekten de bana göre haklı. Ve işte bunun nedenlerini bugün, size açıklamak istiyorum. Bir finansal bağımsızlık yolculuğu için veya genel olarak hayatın içinde, yatırım yaparken, kararlar alırken çok geçerli bir söz olduğunu düşünüyorum: kestirme yollar, zaman kaybettirir. Yine geçtiğimiz bölümlerin birinde, şu anda hatırlayamadığım bir bölümde yavaş; akıcıdır ve akıcılık hız kazandırır diye bir söz de söylemiştik ve neredeyse aynı kapıya çıkıyor Pippin’in düşüncesiyle. Olayın finansal bağımsızlıkla ilgili olan kısmına ve yatırımla nasıl bir alakası olduğuna en sona doğru geliriz, ondan öncesinde yine bir temel oluşturalım hep beraber. Birlikte düşünmeye çalışıyoruz aslında, sadece ben konuşuyorum ama karşı tarafta sizin de kendi içinizden konuştuğunuzu varsayıyorum.
Geçtiğimiz günlerde yine sıkışık trafikle ilgili bir metafor görmüştüm, yatırıma benzetilen bir video hazırlanmış. Trafik şeritlerinde ilerlerken zaman zaman akıcı gördüğümüz şeritlere doğru geçiş yapıyoruz ve yine genellikle yeni geçtiğimiz şerit bir anda daha yavaş ilerlemeye başlıyor. Daha demin çıktığımız şerit, yanımızdan biraz önce çok gerimizde olan araçların akmaya başladığı akışkan bir şeride dönüşüyor. Neden böyle olduğunu hiçbir zaman anlayamıyoruz. İşte bugün, bunu anlamaya çalışacağız. Yine şu anda aklıma gelen kişisel bir örnekten de gitmek istiyorum çok benzer bir şey başımıza geldi çok yakın bir zamanda. 3 araba bir yola çıktık, uzun yol yapıyorduk. Bir noktada trafik kilitlendi hatta tünelin içinde kaldık, çok yavaş akmaya başladı yol. Arabalardan bir tanesi yolun başından beri çok sakin ve yavaş sürüyordu, bizi hep en arkadan takip eden oydu. Hatta ben ortadaydım yol açıkken, çok da yavaş geldiği için biraz sinirlendim çünkü beni de yavaşlatıyordu, yolu pek bilmediğinden dolayı ona yakın kalmaya çalışıyordum. Sonrasında da birkaç saat gittikten sonra işte o tünellerde tıkandı yol. Benim önümdeki diğer araç bir sağ yapıyor, bir sol yapıyor; neresi daha akışkan görünüyorsa sürekli o şeride geçmeye çalışıyor. Ben ilk başlarda çok sakin ilerledim, fakat sonrasında bir noktada artık neredeyse 1 saatten fazla zaman geçince tünellerde; ben de artık sakinliğimi kaybettim. Arkama baktım; bizim en arkadaki aracımız görünmüyor bile, kesin dedim bu çok geride bir yerde kaldı şimdi bir de bunla uğraşacağız trafik açıldıktan sonra. Bizim konvoydaki ilk araç gibi ben de sağa sola girmeye başladım. Böyle durumlarda da yan şeritlerden kendime hep bir referans araç belirlerim. Onlarla kendi konumumu karşılaştırıp şeritlerin durumunu anlamaya çalışırım. Çok fazla şerit değiştirmeye başladım ben de. Birkaç saat çırpındıktan sonra trafik biraz açılır gibi oldu; herkesi kaybetmiştim, diğer araçların nerede olduğuyla ilgili hiçbir fikrim yoktu. O kadar kötü kararlar aldım ki şerit değiştirirken, trafik açıldıktan sonra bile ileride tek yöne düşen bir noktada çok yavaş bir kamyonun arkasında kaldım hatta. Yol açık, ama tek şerit ve kamyon ilerlemiyor. Her neyse uzatmayalım, tüm bu karmaşa bitip yol rahatlayınca diğerlerini aradık hepsi bizim önümüzdeymiş ve onları yakalayabilmek için yaklaşık yarım saat yol gittik, onlar da çok yavaş bir şekilde benim yetişmemi bekledi. Sadece birkaç kilometrelik bir tünelde; kestirme yollar arayıp yanlış kararlar verdiğimden dolayı; en az yarım saat kaybettik. Şimdi; hayatınızdaki kestirme yolları ve yanlış verdiğiniz kararların size ne kadar zaman kaybettireceğini bir düşünün isterseniz.
— btctwiter (@btctwiter) February 4, 2023
İşte hayat ve yatırım bu tünel örneğinden çok farklı değil. Yatırımla ilgili biraz bu örnek üzerinden benzeştirmeler yapmak istiyorum devam etmeden önce. Özellikle de Buffett’ın volatilite riski ölçmüyor açıklaması üzerinden gitmek istiyorum. Biz piyasada işlem yaparken, ya da işlem yapmaya çalışırken veya herhangi bir yatırım için ilgi duymaya başladığımız nokta; geçmiş verilere dayanıyor genellikle. Ve daha da kötüsü; ne yaptığını pek bilmeyen yatırımcılar için, sadece geçmiş verilere dayanıyor. İşte bu çok kritik bir hata. Metamodern Portföy Teorisi bölümüne yine bir gönderme yapmak istiyorum burada, çünkü çok detaylı bir şekilde getiriler ve beklentiler üzerine konuşmuştuk o bölümde, bakmayanlar için tekrar tavsiye etmiş olayım. Daha somut örnekler vermek gerekirse; trafikteki şeritler gibi düşünebiliriz yatırım araçlarını. Beş şeritli bir yolda olduğumuzu düşünelim; nakit, altın, hisse senetleri, gayrimenkuller ve tahvilleri bu şeritler olarak varsayalım. Amatör bir yatırımcı genellikle şöyle yapıyor; şeritlerden birinde ilerliyor. Mesela hisse senetlerinde olduğunu varsayalım. Sonra yandaki şeritlere bakmaya başlıyor; haber akışlarıyla ve o şeritten aldığı verilerle besliyor bu bakışını. Sonra diyor ki; yan şerit biraz daha hızlı gibi görünüyor; ben hisse senedi şeridinden çıkıp, yandaki altın şeridine geçmeliyim. Ve bu şeride girer girmez bir anda önü tıkanıyor, genellikle. Eğer çok şanslı değilse. Sonra yine yola bakıyor, bu sefer diyor ki; ya tahviller iyi hız kazandı gibi görünüyor bir şekilde o şeride atmam lazım kendimi. Tabi kendini oraya atması için birkaç şerit birden değiştirmesi lazım. Önce nakite geçiyor, belki bazen burada da biraz bekleme yapabiliyor ve trafiğin akışında ilerliyor; tahvil şeridine kendini atmak için doğru zamanı ve bir boşluğu kolluyor. Sonra bir şekilde kendini o şeride atıyor elbette ve tekrar bir süre sonra en başa dönüyoruz; trafiğin akış hızının kontrolünün kendi elinde olduğunu ve çok ciddi bir değişiklik yaratarak kestirme yollardan gidebileceğini düşünen her yatırımcı; trafik açıldığında ve her şey olağan akışında devam etmeye başladığında; çok ciddi bir zaman kaybettiğini fark edecek, eğer tabi biraz akıllıysa. Eğer çok akıllıysa; yaptığı değişimlerin ve hızlı akan şerit kovalamanın; büyük bir yarar sağladığını ve kendine zaman kazandırdığını düşünebilir ama yüksek ihtimalle objektif olarak bakarsak bu gerçeklikten çok uzak bir yaklaşım olacaktır.
Piyasaları kısaca böyle özetleyebiliriz sanırım. Fakat elbette burada değişimler yapılmasının veya daha iyi olduğu düşünülen şeritlerin değerlendirilmesinin yanlış olduğunu söylemeye çalışmıyorum. Demek istediğimi net olarak anlatabildiğimi düşünüyorum ama; daha açık konuşmak gerekirse, sadece geçmiş verileri ve trendleri, anlık akışları takip edersek çok büyük bir hata olur ve yüksek ihtimalle yanlış şeritleri seçeriz. Çok daha fazlasına bakmamız gerekiyor ve özellikle de içsel dinamikleri incelememiz gerekiyor; popüler olan tercihleri değil. Oyun teorisinden bahsederken de girmiştik zaten bunun detaylarına hatırlayanlar olacaktır. Herkes en yüksek getiriyi kovaladığında ya da trendleri takip ettiğinde veya trafik örneğindeki gibi biraz hareketlenen şeritlere doğru geçtiğinde tüm yatırımcılar; o şerit veya yatırım aracı, mutlaka tıkanacaktır. Sanıyorum özetleyebilmişimdir bu şekilde.
Ayrıca bizi bu noktaya getiren sebeplerden belki de en önemlisinin de hile yapmak duygusundan kaynaklandığını düşünüyorum. Bizim için en kestirme yollardan birisi hile yapmak, değil mi? Bir hastalık gibi adeta ve genellikle kendimizi kandırmış oluyoruz bir bakıma. Nasıl bir alaka var peki burada? Geçtiğimiz yıllarda, sanıyorum 4-5 sene geçti üstünden, bir dönem GTA’ya çok takmıştık arkadaşlarla. Hatta online oynuyorduk, açık dünyada kendine bir hayat kuruyorsun. Konumuzla da biraz ilgisi var yani. Tabi suç işleyerek, soygun yaparak veya sana verilen görevleri falan yaparak oyun içinde para kazanıyorsun; kendine araçlar alıyorsun, ev alıyorsun, villa alıyorsun, işletmeler falan satın alıyorsun, kulüpler kurup online bir simülasyon hayatı yönetiyorsun. Fena bir oyun değildi yani. Bir gün bir arkadaşım geldi, benim kariyer modu diyelim artık ona girdi. Bir anda ekrana değişik değişik şifreler, hileler yazmaya başladı. Roketler, helikopter, sınırsız mermi, arabalar, tanklar acayip bir şeye dönüştürdü karakterimi bir anda. Bütün şehirle çatışıyor. Olm yapma bak diyorum, ben bunu öylesine zevk almak için kendimce kurallara uyarak online bir hayat yaşıyorum burada bozma işte bunu diyorum. Ama gözlerindeki o kıvılcımları ve coşkuyu görmeniz lazım. Ne kadar çok hile girerse oyuna, o kadar zevk alıyor.
Elbette bütün kurallara her zaman için uymamız şart değil ve hatta tam tersini savunuyorum ama kuraldan ziyade bazı prensipler geliştirmenin önemini vurgulamaya çalışıyorum. Çok fazla da örnekler üzerinden gittik, aslında kavramlar üzerine daha soyut ama objektif bir bakış açısıyla konuşmayı tercih etmeye çalışıyorum genelde. O yüzden örnekleri bir kenara bırakalım ve hile konusunu biraz daha derinlemesine konuşalım istiyorum. Hile yapmaya meyilli olduğumuzda, bir kısayol olarak görüyoruz aslında hileleri. Bizi istediğimiz sonuca ulaştırdığını düşünüyoruz; çünkü çevremizde şahit olduğumuzu sandığımız şey bu zaten. İnsanların hayatın içinde veya iş hayatında hile yaparak bir yerlere geldiğini düşünüyoruz ve görüyoruz zaten bunu. Aynı yöntemleri uygulamak istiyoruz biz de. Fakat burada bir problem var; hayatın içinde hile yaparak bir yerlere gelebilirsiniz, olmamanız gereken bir pozisyona ulaşabilirsiniz, belki şifreler girerek bunu yapıyorsunuzdur veya bir başkasının sizin yerinize o bölümü geçmesini isteyerek ilerliyorsunuz fark etmez; günün sonunda gelinen noktada, olmamanız gereken bir yerde ve hak etmediğiniz bir noktada yer almış olursunuz. Gerek ve şart yetkinlikleriniz olmadan. Eğer böyle bir hayat yaşamak istiyorsanız benim buna pek bir itirazım yok ama kişisel olarak doğru bir hayat planı olmadığını düşünüyorum. Çünkü eninde sonunda, günün birinde ekrana yazdığınız hilelerle ilgili bir güncelleme gelecek ve artık hileleriniz geçersiz kalacak. Belki ömrünüzün sonuna kadar bu güncelleme gelmeyebilir ama ben risk almak istemiyorum ve gerçekten bölümleri kendim geçmek istiyorum.
Hayat haricinde, yatırımla da çok ilgili bir konu bu. Yatırıma başladığımızda eğer hayatın içinde de sürekli olarak hile yaparak bir yerlere geliyorsanız ve bunlar çok basit ve masum görünen saçma sapan bir oyun hileleri de olabilir. Fakat bu çok şey anlatıyor aslında. O arkadaşım üzerinden örnek vermek gerekirse; borsadaki ne kadar spekülatif ve balon olarak görülen hisse varsa hepsini alıyordu. Ve ne tesadüf ki; hepsini genellikle en yüksek seviyelerden alıyordu. Trafik üzerinden verdiğimiz şerit örneğini hatırlayın. Hatta benzer şekilde mail atan insanlar da çok fazla var onu da söylemem gerekiyor. Bir çıkmaza girmişler ve ne yapacaklarını soruyorlar. Ama bu tarz insanların çok basit bir şekilde düzeleceğini düşünmüyorum açıkçası ve kendimizi bir işlem yaparken veya bir duyum üzerinden hareket etmek üzereyken bulduğumuzda prensiplerimize tekrar dönmemiz gerekiyor ve kendimizi sorgulamamız gerekiyor. Yatırım ve hayatın kendisi de işte bu anlamda birbirine çok benziyor ve hangi karakterde bir insansak; genellikle yatırım yaparken de aynı şekilde davranıyoruz. Hile yapmanın kestirme bir yol olduğunu düşünen büyük bir kalabalık var. Fakat hayattaki birçok etken ve raslantısal, biraz da kestirilemeyen, sonuçların net görülmediği durumların aksine; piyasalarda hile yapmaya çalışmak ve kestirme yollar aramak; oldukça objektif bir şekilde sonuçlanıyor. Piyasalar; kısa vadede bir oylama makinesi gibi ve çoğunluğun haklılığı üzerine bir yanılgı yaratabilir; fakat yeterince makul bir vadede piyasalar tartı makinesi gibi çalışır ve objektif sonuçlar mutlaka er geç ortaya çıkar. Böyle anlarda genellikle hile yapmaya çalışan grup onların tabiriyle terste kalıyorlar ve bunun sebebini aslında tam olarak hiçbir zaman anlayamıyorlar. Çünkü bu sadece bir şanssızlık ve piyasaların bir cilvesi. Tekrar ve tekrar aynı yöntemler takip edilmeye devam ediliyor o yüzden. Sadece bir kereliğine, çok şanslı olmak; bütün yaşanan şanssızlıkların hepsini kapatacağı düşünülüyor. Aynı bir piyango bileti gibi hisse senetleri ve bir çekiliş tarihi var hile yapmak isteyen yatırımcıların gözünde. Bir vade belirliyorlar veya bir hedef fiyat belirleniyor: çekilişe katılınıyor. Eğer sonuç istenmeyen şekilde gerçekleşirse bileti yırtıp atıyorlar ve yeni bir bilet alıyorlar. Fakat, hisse senetleri bu tarz yaklaşımlarda düşünüldüğünün aksine bir piyango bileti değil aslında; bir tren bileti hisse senetleri. Ve tren yolculuklarında sürekli farklı makaslara girerek, kestirme yollardan gitmeye çalışamazsınız; eğer böyle yaparsanız; ya raydan çıkarsınız -ki bu en iyi ihtimal; ya da karşı taraftan gelen bir trenle çarpışırsınız ve sonuçları ölümcül olur. Tamamen sıfırlanabilirsiniz hatta aşırı riskli makaslara giriyorsanız veya risk kelimesi de aslında yanlış burada; sürekli makas değiştiriyorsanız yolu kısaltmak için ve belki kaldıraç da kullanıyor olabilirsiniz; işte o zaman sonuçlar ölümcül oluyor. Diğer türlüsünde, raydan çıktığınızda en azından hayatta kalma ihtimaliniz var ve bu seçeneği genellikle yoldan sapmak olarak değerlendirebiliriz. Çok fazla kişinin ulaştığı bir sonuç bu.
Bu aşamadan sonra tekrar prensipler belirleyerek başlama istekleri de ne yazık ki olmuyor birçoğunun. Aslında finansal bağımsızlık yolu, kestirme yollar veya hileler denenmediğinde ve makul bir yol tercih edildiğinde başarısız olmanın neredeyse imkânsız olduğu bir yol. Fakat o kısma en son gelelim; hatta ondan öncesinde yine bazı hatalardan konuşacağız. Biraz daha temelden devam edelim şimdilik.
Şans ve hile meselelerini bir kenara bırakırsak; fakat bununla da bağlantılı ve belki de bir sonucu olarak ortaya çıkan bir kavram var: sanıyorum NPC kelimesini bir çoğunuz duymuştur. Bilmeyenler için açarsak; Non-Player Character demek. Yani oyuncu olmayan karakter. İnsanların büyük bir bölümü hayatlarını birer NPC olarak yaşıyorlar. Hani o oyunlarda gördüğümüz ve bizim ana karakter olduğumuz ama bazen iletişime geçtiğimiz ve biz soru sordukça ancak cevap veren veya ortalıkta gezinen oyunun içindeki oynanamaz karakterler. Onlara yazılan serbest bir akış yok. Belirli bir kurallar bütününü takip etmek zorundalar. Her an nerede olacakları, ne yapacakları; nasıl etkileşime geçecekleri ve sonucunda ne olacağı önceden belirlenmiş; değiştirilemez karakterler. Şimdi böyle açınca ne anlama geldiğini; sanıyorum herkesin kafasında bir şeyler canlanmaya başlamıştır diye düşünüyorum. Eğer makul ve mütevazi olmayıp; genel olarak hileci bir yapıya bürünürsek; bu oyunun içinde NPC’den öteye gitmemizin hiçbir yolu yok.
Hayatı bir oyun olarak düşündüğümüzde hepimiz başlangıcı ve bitişi anlayabiliyoruz, farkındayız en azından; fakat başarı kriterleriyle ilgili ve oyunu bitirmekle ilgili çok büyük bir yanlışın içindeyiz. Yani en azından naçizane ben öyle olduğunu görüyorum diyebilirim. Paranın problemin büyük bir kaynağı olduğunu düşünüyoruz. Önümüzde çözülmesi gereken bir hayat problemi var; aynı bir monopoly tahtasında ilerleyen figürler gibi oyunda başarılı olma kriterlerinin önümüzdeki biriken çiplerle çok alakalı olduğunu düşünüyoruz. Fakat şunu söyleyebilirim; finansal bağımsızlığını kazanmış biri olarak, para hiçbir şekilde önemli kriterlerden biri değil, oyunda başarılı olabilmek için. Ve hatta tam tersinin geçerli olduğunu söyleyebilirim. Para odaklı davranmadıkça ve yapmak istediğiniz şeylere, asıl başarmak istediğiniz parasal olmayan hedeflere istikrarlı bir şekilde tutundukça; para zaten arkasından geliyor. Biz ama oyunu genellikle tam tersi şekilde oynuyoruz, çünkü böyle öğretiliyor. Parayı bir ana hedef haline getirip, onunla birlikte diğer isteklerimize ulaşacağımızı sanıyoruz. Bu çok büyük bir hata. Bu hatanın zaten bir tanımı var: fare yarışı diyoruz. Fare yarışında derinleşen problemi çözemeyip ve sürekli para odaklı bir başarı kriteri belirledikten sonra bir noktada; tamamen NPC’ye dönüşüyoruz. Bu tam bir daire aslında. İçinden çıkılamayan bir monopoly tahtası gibi aynı. Sürekli başlangıç noktasından tekrar ve tekrar geçen ve bir noktada ya iflas edecek olan ya da belki çok varlıklı olacak olan ama sadece ruhsuz birer figürden ibaret olacak olan NPC’lerden bahsediyorum. Hayat böyle oynanmaması gereken bir oyun. Yaptığımız hileleri veya kestirme yolları, kısaltmaları aynı monopoly tahtasındaki şans kartlarına da benzetebiliriz. Bazen bir daha başlangıç noktasından geç diyecek şans kartları da elimize gelebilir ama bazen de bu kartlar bizi hapse gönderebilir. Tek amacımızı iyi kartlar çekmek için iyi bir şans sahibi olmak üzerine kurarsak; işte o bahsettiğim dairenin içinden çıkmamızın ve kendimizi oyunun dışına atıp saf bir finansal bağımsızlık elde etmemizin hiçbir yolu yok. Sanıyorum yeterince net anlatabiliyorumdur. Oyun tahtasının içinden ve döngüsel düzeninden kurtulamayıp kendini dışarı atamayanları NPC’ler veya diğer bir tanım olarak mış gibi yaşayanlar olarak tanımlayabiliriz.
Geçtiğimiz günlerde Doğan Cüceloğlu’nun Savaşçı kitabına başladım. Herkese de tavsiye ederim mutlaka okumalarını, henüz bitirmemiş olmama rağmen. Orada mış gibi yaşayanlar diye bir bölüm vardı ve o yüzden bu tanımı kullanmak istedim burada. Kitabın ana fikri bugünkü konuştuğumuz konuyla da çok ilgili zaten. Fizik olarak da elimin altında duruyor ama sesli kitap olarak dinliyorum. Yaklaşık bir 10-11 saatlik bir kitap. Normal şartlarda 10 gün civarında bitirmem lazımdı ama yürüyüşleri bu sıralar çok aksatıyorum ve henüz daha ortalarına kadar geldim kitabın. Ve bu bölümle alakalı olarak daha derin fikirleri görmek için mutlaka bir bakmanızı öneririm o kitaba. Hatta bir gün sadece mış gibi yaşayanlar üzerine bir bölüm bile yapabiliriz çok ilgi çekici bir konu bence ve burada genel olarak anlattıklarımızla çok uyumlu bir tanım. Kısaca NPC rolünden ve mış gibi yapmaktan kurtulmanın yolu olarak; eğer bir şey size garip ve anlamsız, yanlış görünüyorsa mutlaka itiraz edin ve fikirlerinizi belirtin. Böyle yapmamak yani mış gibi yapmak size uzun vadede çok ciddi zararlar verebilir. İlk başta itiraz etmek ve fikir ortaya koymak rahatsız edici ve size zarar veriyor gibi hissedebilirsiniz ilişkilerinizde sanırım, ya da insanlar böyle görebilir. Fakat uzun vadede sağlayacağı kazanç ve güven çok daha önemli. Bu yaklaşımın kendisi de zaten biraz kestirme ve kolay görünen yollara girmemek oluyor.
Yine Daniel Kahneman’ın The Prospect Theory dediğimiz, sanırım Türkçe olarak beklenti teorisi olarak adlandırabileceğimiz bir kavramı var. Aslında beklenen fayda teorisi üzerine kurulan ve onu bir bakıma da biraz yanlışlayan ve geliştirmeye çalışan bir teori. Hatta Daniel Kahneman bu teoriyle 2002’de Nobel Ödülü aldı, onu da söylemek gerekiyor. Beklenen fayda teorisinden daha ilk bölümlerin bazılarında bahsettiğimi hatırlıyorum ve günlük hayatımda da genellikle kullandığım bir yaklaşım. Bu bölüm için de beklenti teorisinden biraz bahsetmemiz gerekiyor çünkü konumuzla çok ilgili. Faydalı ve zararlı sonuçlarını değerlendirdiğimiz kararlar alırken ve bir risk değerlendirmesi yaparken düştüğümüz yanılgılar üzerinde duruyor teori biraz. Doğan Cüceloğlu’nun bahsettiği o mış gibi yapmak veya yaşamakla, yine biraz önce konuştuğumuz kısa ve uzun vadeli kazanç ve kayıpları tartarken yanılgılarımızın toplamı sonucunda bir NPC’ye dönüşmemizle, mış gibi yaşamamızla çok ilgili bir yaklaşım; beklenti teorisi. Kısaca üç başlığa ayırabiliriz. Karar verme mekanizmalarımızda bir referans noktası alıyoruz genelde. Ayrıca risk faktörü ve değerlendirmesi yapıyoruz. Risk faktörüne de geleceğiz birazdan. Son olarak da bir diğer başlık; sonuçlara karşı, yani kar veya zarar durumlarına, kazanç veya kayıp durumlarına karşı duyarlılığımız aynı oranda etkili olmuyor. Biliyorum biraz karışık görünüyor olabilir, şimdi kısaca açacağım tüm maddeleri ve her şey çok daha yerine oturmuş olacak. Sondan gidelim, öncelikle kazanç ve kayıp değerlendirmesinden başlayalım. Sonuç üzerine konuşuyoruz aslında şu anda biraz ve tümden gelim yapıyoruz bir nevi. Davranışsal finansın ve piyasa psikolojisinin temellerini oluşturuyor bu arada tüm bunlar. 100 birimlik bir bahis aldığımızı düşünelim, bahsin sonucunda 10 birim kazandığımızda veya tersi ihtimal olarak 10 birim kaybettiğimizde yani iki yönlü de %10’luk değişimde aynı tepkiyi vermiyoruz. Genellikle ve psikolojik olarak çalışılarak ortaya çıkartılan bir sonuç olarak ,10 birim kaybettiğimizde çok daha fazla acı çekiyoruz; 10 birim kazanmadaki coşkunun yanında. Herkes yaşamıştır sanıyorum bunu. Ve bu da bizi risk değerlendirmesine yönlendiriyor zaten. Sondan başlamamın sebebi buydu. Kayıplarda daha çok acı çektiğimizden dolayı; risk almak istemiyoruz. Ve zaten riski de aslında çok yanlış değerlendiriyoruz; piyasalarla ilgili konuşurken volatiliteyle riskin ölçümü gibi hatalardan bahsettik zaten. Burada da benzer bir durum var ve referans noktası hatalarından dolayı risk değerlendirmemizde yanlışlar veya yanılgılar doğuyor; son maddede konuşmuş olacağız zaten onu da. Şöyle bir örnek üzerinden gidelim. Yine 100 birimlik bir teklif olsun masada; fakat şöyle bir durum var; teklifi sunan kişi %90 ihtimalle 100 birim kazanacağımızı söylüyor. Sonra ikinci bir teklif daha yapıyor; diyor ki: hiç bu ihtimaller oyununa girmeye gerek yok. Ben sana şu anda %90 ihtimalle 100 birim kazanmak yerine; %100 ihtimalle 50 birim verebilirim. Bu teklifi kabul eder miydiniz? Yüksek ihtimalle kabul ederdiniz veya biraz akıllı davranıp hayır dediğinizi de duyar gibiyim bazılarının ama işler gerçekten böyle olduğunda birçok insan ikinci teklifi kabul ediyor. Özellikle Eurobond yatırımı yapanları veya bugünlerde KKM’de para kilitleyenleri işte bu ikinci teklifi kabul eden grup olduğunu söylemem gerekiyor ne yazık ki. Sanıyorum şu anda her şey biraz daha oturuyordur Daniel Kahneman’ın anlatmak istediği şeyle ilgili. O yüzden son maddeye geçelim; yani referans noktalarımıza. Aldığımız referanslarımız yine aynı bölümün başında konuştuğunuz gibi geçmiş verilere dayalı ama gelecekle ilgili hiçbir açıklama yapmayan hatalı ölçüm şekilleri. Yine akışkan olmayan bir trafikteki şerit değiştirme kararlarımızın; geçmişe dayalı ama herkesin aynı şekilde düşünerek, yeni tıkanıklıklar yaratıp daha olumsuz bir sonucun ortaya çıkmasını sağladığı örnekteki gibi durum aslında. Artık bu açıklamadan sonra tüm bölüm biraz daha yerli yerine oturmuştur ve noktalar tam olarak birleşiyor bence beklenti teorisini de konuştuğumuzda. Şu anda neredeyse tam bir daire çizerek konuyu tekrar en başa bağladık ama yine de trafiği bir kenara bırakalım ve referans noktalarımızın hatalı olduğu üzerine daha basit bir açıklama yapalım; önümüzde üç tane su kabı olduğunu düşünelim. Birinde soğuk, birinde sıcak ve birinde de ılık su var. İki elimizi de ayrı ayrı bu kaplar içinde hareket ettirirken; sürekli referans noktalarımız değişeceği için farklı kapların farklı ısısını çok farklı şekilde algılayacağız ve bir önceki kabın ısısı referans olacağı için bir sonraki kapta bu yanlış referans noktasından dolayı hatalı yorumlarda bulunacağız. Bu çok açık. Daniel Kahneman işte bunları açıklamaya çalışıyor beklenti teorisinde ve ona Nobel Ödülü kazandırdı bu çalışma. Ayrıca yine kendisinin Hızlı ve Yavaş Düşünme kitabını da mutlaka tavsiye ederim.
Fakat konu burada bitmiyor. Şu anda sadece yanılgılarımızdan ve sınırları yanlış referanslarla çizilmiş kararlarımızın sonucundaki garanti ve kestirme gibi görünen yolların risksiz olduğu algısının aslında çok daha büyük bir risk ve hata olduğunu açıklamaya çalıştık. Fakat hala aynı sınırların içindeyiz ve çizdiğimiz dairenin dışına çıkamadık. O yüzden, bu noktada artık gitmemiz gereken yol üzerine konuşmanın ve kestirme gibi görünen seçeneklerin zaman kaybından kurtulmanın üzerinde biraz duralım.
Bizim yapmamız gereken şey; en azından benim artık anladığıma göre, asimetrik seçeneklere yönelmeliyiz. Sık sık bahsettiğim bir şey asimetri fakat burada daha temel bir anlamda kullanıyoruz. Biz genellikle bir koyup bir kazanmak veya iki koyup iki kazanmak gibi hatalı bir bakış açısı içinde oluyoruz. Zaten portföylerdeki asimetrik getiri yaratma üzerine konuşurken yine bunun doğru bir portföy matematiği kurulması üzerine önemine girmiştik. Burada daha çok finansal bağımsızlık yolculuğu üzerindeki öneminden konuşmak istiyorum. Biz doğru veya yanlış hesapladığımız tabi eğer beklenti teorisini veya beklenen fayda teorisini kullanıyorsak çok daha iyi olabilir ama yine de doğru veya yanlış bir hesap yaptığımızda; risk ve getiriyi değerlendirdiğimizde, kayıp ve zarar kısmının sınırlı olacağı ama bunun karşılığında fayda veya kar kısmının belirsiz olacağı seçeneklere yönelmeliyiz. Bir portföy yapısı içinde de hep bahsettiğim bir şey bu. Aynı kriz anlarında veya piyasa çöküşlerinde piyasa %5 %10 düşerken; portföyün %1 %3 gibi sınırlı düşmesi ve piyasa %10 yükseldiğinde portföyün belki %15 yükselmesindeki gibi bir mantık var. Bunu başarmak çok kolay değil ve özellikle hayatımızla ilgili kararlar alırken böyle seçenekleri değerlendirmek çok uçuk kaçık bir fikir olarak görünebilir; ama birinin garanti işini bırakıp bir anda bambaşka bir alana geçmesi veya yine bir örnek olarak 4 sene beraber okuduğum bir arkadaşın üniversitenin son yarıyılında diploma almadan hemen önce okulu bırakıp Avustralya’ya gitmesi gibi garip görünen kararlar bunlar. Fakat eğer; tüm yanılgılardan kurtulup gerçek anlamda objektif bir risk değerlendirmesi yapabiliyorsanız, bu tarz kararların doğru tartıldıktan sonra zararının çok az ve karşılığın getiri ve faydasının bilinemeyecek kadar fazla olabileceğini tahmin edebilirsiniz.
İşte finansal bağımsızlık elde etmeye çalışmak tam olarak böyle bir şey. Zararı çok az; hatta yok diyebiliriz, fakat karşılığında getirisi ve faydası ölçülemeyecek derecede fazla. Zaten sanırım hepimiz hemfikiriz bunda çünkü bu yayınları dinliyorsunuz ve az riskin karşısında bilinmez getirinin karşılığı çok daha iyi oturmuş olduğundan dolayı finansal bağımsızlık kavramıyla ilgileniyorsunuz. Belki de şu ana kadar tartının bu iki tarafına konulan fayda ve zarar ölçülerinin büyüklüklerini düşünmemiş de olabilirsiniz ama mantıksal açıdan yaklaştığımızda çok rahat bir şekilde asimetrik bir kazanç getirdiğini söyleyebiliriz. Kitap okumak da mesela aynı şekilde. Asimetrik bir getirisi var. Veya her gün 1 saat yürüyüş yapmak gibi birçok farklı örnek verebiliriz bu tarz durumlar için.
Buradaki fark etmediğimiz nokta; bu tarz kararların, çok küçük kararlar gibi görünmesi ve böyle önemsiz görünen adımlar atmanın sonucundaki o belirsizlikten dolayı, doğru bir risk değerlendirmesi veya fayda/maliyet değerlendirmesi yapamıyor olduğumuzdan dolayı; sonuçlarının da o başlangıçta küçük görünen adımlar gibi etkisiz olacağını düşünüyoruz. Ve bu yüzden kestirme yollar arıyoruz zaten. Kısa veya çok uzun olmayan bir vadede, girdiğimiz kestirme yollar işe yarıyor gibi görünüyor, sonuç elde ettiğimizi sanıyoruz. Aynı oyunlarda ve hayatın içinde yapılan küçük veya belki de büyük hileler gibi; kestirme yolların sonuçları çok net görünüyor. Fakat sanılanın aksine, bu tarz yollar sonuca ulaştığımızda ve geri dönüp baktığımızda anlamlı bir ilerleme ve öğrenim elde edemeden kat ettiğimiz yollar olduğundan dolayı sadece sınırlı bir şekilde bize yardımcı olabilirler. Hayat ve yatırım kestirme yollardan ibaret değil. Alan Watts bunu çok güzel açıklamıştı hatta yakın bir zamanda sayılır 41. Bölümde Geride Kalmışlık ve Yolculuk üzerine konuşurken bahsettiğimiz bir bakış açısı vardı. Şöyle bir örnek veriyor Alan Watts: bir müzik dinlediğimizi düşünelim, hemen şarkının sonuna atlamak ister misiniz? diye soruyor. Veya bir konsere gittiğimizi düşünelim, fakat konser sadece parçaların sonlarından oluşsun. Bu da bir hile ve kestirme bir yol. Fakat bir anlamı var mı? Biz hayatı ve yatırımı, finansal bağımsızlığı işte böyle kestirme yollar gibi görüyoruz biraz, o da bundan bahsediyor zaten. Aynı benim trafik örneğindeki gibi A noktasından B noktasına en hızlı ulaşanın veya sürekli hızlı akan şeritler kovalayıp zaman kazanmak isteyenlerin, B noktasına geldiğinde aslında kazandıkları hiçbir şey yok ve zaten genellikle de sadece böyle düşündükleri için zaman kaybetmiş olacaklar hatta belki de ulaşamayacaklar. O yüzden hayat böyle A noktasından B noktasına en erken ulaşmak üzere kurulan bir hedef gibi düşünülmesi gereken bir yolculuk değildir diyor. Ama birçoğumuz bunun farkında değiliz.
Bu tarz konularla ilgili çok fazla mail alıyorum. Zaten biraz da o yüzden bu bölümü yapmak istedim. İnsanlar uzun yıllardır yaptıkları hataları ve pişman oldukları işlemleri anlatıyorlar ve günün sonunda, yıllar sonra dönüp baktıklarında aslında hiçbir yol kat edemediklerini hatta başlangıç noktasından çok ileriye gidemediklerini fark ettiklerinden bahsediyorlar.
İşte bana göre; yatırım ve hayatın ayrıldığı en önemli nokta burada devreye giriyor. Hayatın içindeki hilelerimiz ve kestirme yollar kullanma isteğimiz toplum tarafından kabul gören bir şey; ve oyunu yanlış anlamamıza rağmen bu oyunun skor birimi saf para olarak görüldüğünden dolayı; bu tarz kazançların ve kestirme yolların sonuç verdiği yanılgısına düşülüyor. Bu insanlar yatırım yaparken bocalıyorlar. Çünkü piyasalar; yeterince makul ve uzun bir vadede onların skor tuttuğu bu yanılgı şeması üzerinden işlemiyor. Piyasalar irrasyonel ve tahmin edilemez olsa da; bir noktada objektif sonuçları mutlaka bize gösteriyor ve sıraya kaynak yapmaya çalışanlar, kestirme yollar üzerinden hızlı bir şekilde yüksek kazanç elde etmeye çalışanları eleyerek oyunun dışına itiyor; hayatın tam tersi şekilde. Finansal bağımsızlık yolculuğunda olmak; eğer oyunun kuralları doğru algılanırsa ve ona göre rasyonel bir bakış açısıyla yaklaşılırsa, başarısız olmanın mümkün olmadığı bir yol. Biraz şaşırtıcı görünüyor değil mi? Çünkü ben yaptım desem bile hala ikna olmuş değilsiniz belki de? Başarısız olmak nasıl mümkün olmasın diye düşünebilirsiniz. Biraz önce konuştuk. Asimetrik getiri diye bir şeyden bahsettik hatırlarsanız. Öğretilen veya belki bize dayatılan demek daha da doğru olabilir, böyle yanılgılarımızın aksine; çok düşük ve sınırlı negatif tarafı olan; ama pozitif tarafı belirsiz bir büyüklükte olabilecek bir tercih yaptığınızda; eğer bahsettiğim temellerde kurulan bir tercihse bu, başarısız olmanız mümkün değil. Bu açıklamayla daha iyi anlaşılmıştır diye düşünüyorum şimdi.
O yüzden oyunun yanlış öğrendiğimiz kurallarını terk edip; fare yarışının farkına varıp ve aynı bir monopoly tahtası üzerindeki bir figürden farkımızın olmadığını anlayıp, neredeyse bir NPC’ye dönüştüğümüzü fark edip, kestirme yolları reddedip; tersi yönünde adımlar atmaya başlamalıyız, gerçekten varmak istediğimiz noktaya ulaşmak için.
Frodo ve onun yolculuğuna geri dönersek tam bu noktada, şöyle devam ediyor:
“Eh, maden bataklıklarla ve dikenliklerle cebelleşeceğiz, hemen gidelim!” dedi Pippin.
Daha şimdiden neredeyse bir önceki günkü kadar sıcak olmuştu bile, ama Batı’dan da bulutlar geçmeye başlıyordu. Hava yağmura dönecek gibiydi. Hobbitler dik, yeşil bir uçurumdan paldır küldür inerek aşağıdaki sık ağaçların içine daldılar. Kendilerine, Ormansaray’ı sollarında bırakacak ve dağın doğu tarafında öbeklenmiş ormanlardan eğrilemesine geçip ilerideki ovalara ulaşacak bir güzergâh çizmişlerdi. Oradan sonra, birkaç hendek ve çit sayılmazsa, açıklık bir arazide doğrudan Şat’ın yolunu tutabilirlerdi. Frodo, düz bir çizgi halinde giderlerse önlerinde on sekiz mil olduğunu hesaplıyordu.
Kısa bir süre sonra, ağaçlıkların göründüklerinden daha sık ve birbirine daha dolanık olduğunu anladı. Ağaçların altında patika falan yoktu ve pek hızlı ilerleyemiyorlardı. Büyük uğraşlarla tepenin eteğine vardıklarında, burada üzeri böğürtlen çalılarıyla örtülü, her iki yanı da kaygan ve dik olan derin bir yatak içinde, arkadaki dağlardan çıkıp gelen bir derenin aktığını gördüler. Münasebetsizce, onların seçtikleri yolun tam ortasından geçiyordu dere. Ne üzerinden atlayabilirlerdi, ne de ıslanmadan, üstleri başları çizilmeden ve çamurlanmadan içinden geçebilirlerdi. Ne yapacaklarını düşünerek durdular. “Birinci çinko!” dedi Pippin acı acı gülerek.