33 mins read

Dayanıklı Yatırımcı Olmak

Çok küçük yaşlarda henüz daha 6 yaşındayken babam satranç öğretti bana. Aslında ilk başta matematik öğretmesi gerekiyordu bence şimdi düşününce üstüne ama o böyle bir yolu tercih etti. Ayrıca kendisi bir matematik öğretmeni ve aynı zamanda avukat. Tabi 2000’lerde öğretmenliği tamamen bıraktı ve avukatlığa devam etti ondan sonrasında. 4 tane üniversite okumuş. Bunlardan bazıları ODTÜ Matematik ve Ankara Hukuk.

Böyle bir girişi şunun için yaptım. Geçtiğimiz günlerde Jean Jacques Rousseau yüzünden bir tartışmaya girdik kendisiyle. Rousseau’nun sosyal bir demokrat olduğunu iddia etti ve ben de biraz sinirlendim. Hatta biraz da ileriye gittim, Rousseau’nun saf bir liberal olduğunu ispatlamak için bazı yazılarını çıkarttım falan, tatsız bir noktaya evrildi tartışma. Genellikle de zaten çok tartışıyoruz birbirimizle. Hatta hep anlatmayı çok sever, ortaokul dönemlerinde bana matematik öğretmeye çalıştığında önüme koyduğu çözüm yollarını hiç kabul etmeyip hep daha farklı bir noktadan çözüme ulaşmaya çalışıyormuşum. Her sunduğu çözüme itiraz edip kendi çözüm yollarımda ısrar ediyormuşum. İşte bu noktada bence matematikten önce satranç öğretmesinin etkisi var ama o böyle düşünmüyor. Ben de tabi hatırlıyorum o zamanları. Hala da pek bir şey değişmedi, çok fazla tartışıyoruz her konuda. Ayrıca bu arada bunlar lütfen yanlış anlaşılmasın. Ben babamın yarısı kadar bile bir eğitime sahip değilim. En azından klasik anlamda. Hatta o kadar büyük bir fark var ki aramızda, özellikle liseden itibaren klasik eğitim anlamında bir yüz karası olduğumu söyleyebilirim. 

Bu tip konulara çok girmek istemiyorum ama bir altyapı da vermeye çalışıyorum bir yandan, sadece bu aykırılıklarım yüzünden çok iyi bir liseden atılmıştım mesela örnek olarak. Babam orda bir şey söylemişti bana, iyi bir avukat da olduğu için; oğlum sen haklı olsan, ben bu okulun müdürünün, disiplin kurulunun kariyerini bitiririm ama haksız olan sensin demişti. Hatırlayanlar belki olacaktır, daha önce de yine başka bir anıdan bahsetmiştim yolda hızlı yürümekle alakalı. Bu iki olay, sanki bir puzzle’ın eksik parçalarıymış da bunları yaşayınca bir şeyler tamamlanmış gibi hissettim. Bir aydınlanma oldu ve özellikle liseden sonrayla, önceki ben arasında sanırım dağlar kadar fark var. Yani Rousseau konusunda haksız olsa da çoğu anlamda onun çok gerisindeyim; ama bunun yanında, ondan birkaç kat fazla varlık kalesi inşa etmeye çalışıyorum. Ve bu ikisi birbirinden çok farklı şeyler. Ve bir de okullarda öğretilenlerden ziyade, kendimizi geliştirmenin ve sürekli yeni şeyler öğrenerek güncel kalmaya çalışmanın, şüphe içinde olmanın daha yararlı olduğunu düşünüyorum. Daha önce de bir başka bölümde yine bahsetmiştim; ileride bir gün mutlaka Zengin Anne, Yoksul Baba bölümü yapacağım ve o zaman bu tarz konulara daha detaylı girmiş oluruz.

Bu girişi şunun için yaptım, özellikle de satranç odaklı bir giriş yapmak istedim. Çünkü satranç oynamak bence dayanıklı bir kişilik oluşturmak için çok önemli detaylardan biri. Tahtanın başına geçtiğinizde önünüzde tamamen bir bilinmezlik olur ve ilk hamleyi sizin veya karşı tarafın yapması durumuna göre her şey değişiklik gösterecektir. Piyasayı rakibimiz olarak kabul edersek, tahtanın karşısında da biz varsak eğer bu çıkarıma göre; bilinmezliğe karşı ayakta durabilmek kazanılması gereken çok önemli bir yetenek oluyor. Ve sadece bu fikir, satrancı tamamen bırakmamın arkasındaki en büyük sebep. Yine biraz eskilere gideceğiz, gençliğimde yarı-profesyonel seviyede bir satranç oyuncusuydum, lisansım falan da vardı. İl derecelerim vardı, hatta en son Türkiye geneli turnuvalara katılmaya başlamıştım. Ama bir noktadan sonra, tahtanın başına oturma motivasyonumu kaybettim ve arkasındaki en büyük sebep; bilinmezliğe karşı zihinsel olarak hazır olmak ve ayakta kalabilmek için yine zihinsel anlamda çaba gerektirmesi oldu. Psikolojik olarak çok zor bir spor. Belki benzer yollardan geçmiş olanlar demek istediğimi daha iyi anlayacaktır burada. O yüzden, bir süre sonra finans dünyasına ilgi duymamın en büyük sebebi aslında birbirlerine çok benzer olmaları. Sadece piyasalarda satranç gibi kesin netlikte bir yenilgi veya sonuçla karşılaşmıyorsunuz. Hiç bitmeyen bir oyun gibi olduğundan daha çok ilgimi çekmeye başladı. Ve sonuçlar genellikle belirsiz, bu belirsizlik de benim ilgimi çeken tarafı. Bugünlerde sadece Fantezi Premier Lig oynuyorum. Aslında çok uzun bir süredir oynuyorum. Dünya satranç şampiyonu Magnus Carlsen de fantezi premier lig oynuyor ve geçmişte ciddi dereceleri vardı. Bunun bir tesadüf olduğunu da sanmıyorum. Satranç, fantezi futbol ve piyasalar, bence birbirine çok yakın konular ve birinde başarılı olan biri; bir diğerinde de başarılı olabilir çünkü bazı ortak yetenekleri ön plana çıkartan alanlar bunlar. İşte bugün bu yeteneklerden dayanıklılık üzerine konuşuyor olacağız zaten.

Çok küçük yaşlarda henüz daha 6 yaşındayken babam satranç öğretti bana. Aslında ilk başta matematik öğretmesi gerekiyordu bence şimdi düşününce üstüne ama o böyle bir yolu tercih etti. Ayrıca kendisi bir matematik öğretmeni ve aynı zamanda avukat. Tabi 2000’lerde öğretmenliği tamamen bıraktı ve avukatlığa devam etti ondan sonrasında. 4 tane üniversite okumuş. Bunlardan bazıları ODTÜ Matematik ve Ankara Hukuk.

Peki yatırımla ne ilgisi var tüm bunların? Özellikle dayanıklı bir yatırımcı olmak demek ne demek?

Bence bir yatırımcının ilk edinmesi gereken bazı şeyler; matematik bilmesi, matematiğin alt dalı olarak mantık bilmesi, felsefe okuması, tarih bilmesi, eleştirel ve kritik düşünme yeteneği olması… gibi öğrenimler. Bunlar piyasalarda ayakta durmaya çalışırken, ekonomi okullarında öğretilenlerden daha değerli bana göre. Zaten okullarda Keynesyen model öğretiliyor ve bu ekonomik modelin tartışmalarına şu anda girmek istemiyorum çünkü çıkamayız. Ama bu konuda, özellikle modern para teorisiyle ilgili veya genel olarak zaman kaybı olarak gördüğüm makro ekonomiyle ilgili yaptığım bazı bölümler olmuştu, onlara bir göz atabilirsiniz. Bizim konumuz daha başka bugün.

Belirli ve belirsiz oyunlardan biraz bahsetmiş olduk başlangıçta. Belirli oyunlar, sonucu da henüz başında belirli olmasa da kesin bir cevabın bulunduğu şeyler olarak düşünebiliriz. Bunlar uzun vadeli oyunlar da olabilir veya kısa vadeli, pek fark etmez. Satranç veya tavla olabilir, girdiğiniz bir sınav olabilir. Bir sınıfı geçmeniz için almanız gereken not ortalaması olabilir. Ya da iş hayatında prim alabilmek için performans değerlendirmesi skorunuz olabilir. Örnekler çoğaltılabilir. Bu oyunlarda, net bir hedefe odaklanmak ve hedefe ulaşmak için daha önceden belirlenmiş ya da kurallara bağlanmış yöntemleri takip etmeniz gerekiyor. Ve genellikle birçoğunun içinde küçük hileler yapılabiliyor. Sadece sınırlı sonuçlara daraltılmış seçenekleri olan oyunların hepsi için geçerli bir durum bu. İş hayatında eğer kurumsal bir firmadaysanız ve aralıklı olarak denetlemelerden geçiyorsanız bunlara hazırlanırken genellikle gerçekten yapmış olmanız gereken evrakları çoğunlukla sabunlama yöntemiyle hazırlıyorsunuz. Okul sistemi de çok benzer buna. Zaten biz bunları öğreniyoruz genellikle. Ve hayatın kendisinde de aynı hileleri uygulamak istiyoruz. Bunu ilk fark ettiğimde çok şaşırmıştım. Bu aydınlanma oldukça da uzun sürdü, uzun süre ben de aynı oyunun içindeydim. Finansal piyasalar bu şekilde çalışmıyor ama. 

Satrançta bütün açılışlara çalışabilirsiniz ve bir hazırlık yapabilirsiniz. Fantezi futbolda herkesin aldığı sahiplik oranı yüksek oyuncuları kadronuzda tutmak isteyebilirsiniz çünkü çoğunluğun tercihi eğer sizde yoksa ve bir puan geri dönüşü sağlarsa bu sıralamanıza çok ciddi zarar verir. Ya da finansal piyasalarda popüler hisse senetlerini ve herkeste olan kağıtları toplamak isteyebilirsiniz çünkü piyasanın gerisinde kalmak istemezsiniz. Yani kısaca, seçenekleri daraltılmış belirli sonuçlar üzerine bir oyun içindeyseniz, kalabalıkları takip etmeniz gerekir. İşte bu tamamen yanlış. Aynı oyunları oynarken bile, kalabalıklarla olabildiğince minimum düzeyde korelasyon içinde olmanız gerekiyor. Ve bu da zihinsel ve psikolojik açıdan bazı sağlamlıklar gerektiriyor.

Benim piyasalarla ilgili, bu konuda çok büyük bir avantajım vardı. Çevremde borsayla ilgilenen kimse yoktu. O yüzden bana yanlış öğretilecek şeyleri sil baştan yapıp, tekrardan sıfırdan prensipler ve bir felsefe geliştirmeme gerek kalmadı. Aileme ilk borsada yatırım yapmaya başladığımı söylediğimde çevreden örnekler verdiler, herkesin mutlaka vardır çevresinde bir batış hikayesi. Nasıl yaptıklarını da hala tam olarak anlayamıyorum bu arada ama bu hikayeleri hepimiz biliyoruz sanırım. Fakat kendi adıma düşündüğümde borsaya bir rulet masasına yaklaşır gibi yaklaşmamak gerektiğini anladım. Burada sessizce ve mütevazi bir şekilde çok büyük bir varlık kalesi inşa edilebilir, bunu fark ettim. Çok fazla da örneği var bunun. Nasıl yaptıklarını inceledim. Hepsinin kendince bir prensipler şeması ve disiplinli bir şekilde uyguladığı kuralları var. İşin benim için kolay tarafı; başkalarının tecrübelerinden öğrendiklerimi sentezleyip içselleştirip kendime bir yetenek olarak ekleyip uygulayabiliyorum. Tabi bunu herkes de yapabilir ayrıca. Söylediğimi yap yaptığımı yapma diye bir söz var, biliyorsunuz. Genellikle biz konuşurken her şeyin doğru tarafından konuya yaklaşabiliriz ama iş eyleme dökmeye geldiğinde öğrendiğimiz prensipleri bir kenara atabiliriz. Çoğunlukla da böyle oluyor zaten. O yüzden bazı değerli tecrübeleri harfiyen uygulamak gerekli, tabi bir sentez haline getirdikten sonra. Bu da zihinsel bir disiplin gerektiriyor. Zaten tam olarak bu yüzden satranç oynamanın faydalarından bahsediyorum. Başka yararları da var elbette ama rakibinizle aranızdaki zihinsel işkenceye maruz kaldığınızda, odaklı olmak ve geniş perspektiften bakabilme yetenekleriniz konusunda bir disiplin kazanıyorsunuz. Buradaki rakibimiz de işte Bay Piyasa. Fakat burada seri bir şekilde sıralı ve zaman sınırlı bir hamle oyunu oynanmıyor. Bunun farkına varmak, piyasayla ilgili her şeyi değiştirebilir sizin için. Bay Piyasa’nın her hamlesine karşı bir hamle yapmak zorunda değilsiniz, herhangi bir zaman sınırınız olmadığının da farkında olmalısınız. Sonsuza kadar düşünebilirsiniz eğer hamle sırasının sizde olduğunu hissettiyseniz. Ben de işte bu oyunu, piyasayı, zaten bunları fark ettiğimden dolayı seviyorum ve satranç oynamak yerine fantezi futbol ve piyasalarda bulunuyorum.

Benim gördüğüm kadarıyla çoğu insanın ilk yaptığı hata, bahsettiğim yetenekleri geliştirmek yerine öncelikle hemen ücretli bir borsa eğitimi almak oluyor. Temel analiz veya teknik analiz fark etmez -ki bu eğitimlerin çok daha üst düzeyi ve profesyonel kişiler tarafından paylaşılan ücretsiz versiyonları da var. Problem sanırım biraz önce bahsettiğimiz yanlış oyunlardan kaynaklanıyor. Aynı bir sınav gibi veya bir ders gibi, formülize edilmiş bir yöntem öğrenmeye çalışmak gibi bir şey değil yatırım yapmak. Önce zihinsel olarak bir temel oluşturmak lazım. Teknik analiz kısmını es geçiyorum, temel analizle ilgili bir şeyler öğrendikten sonrasında profesyonel insanların ücretsiz olarak paylaştığı bilgi ve tecrübelerini sentezlemek lazım. Ama biz genellikle hap bilgiler öğrenmek için zaman harcıyoruz. Bu yöntem kalıplaşmış ve öğrenilmiş bir şey. Yatırım yapmak tam olarak böyle değil. Bonsai yetiştiriciliğine benziyor biraz. Uzun vadeli bir yolculuk bu ve sadece tek bir doğru yok. Sadece doğru prensipler var. Küçük bir bonsai fidesini alıp şekillendirip, hangi dalların nasıl olması gerektiğini düşünüp, kafamızda bir resim çizip onu uygulamak gibi. 

Geçen bölümde bahsettiğim uzun vadeli planlarla uzun vadeli oyunlar oynamak örneğiyle çok benzer bir durum var burada da. Aceleyle ulaşılacak bir hedef yok ortada. Bunun farkına tam olarak varamadığımızdan dolayı ve aynı iş hayatında veya okullarda geçtiğimiz klasik şemaları ezberlediğimizden dolayı bazen piyasalarda gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi kalabiliyoruz. Özellikle son 4 ay, yani 2023 yılbaşından itibaren geçen süre çok güzel örnek oldu bunun için. Sanıyorum piyasalar en coşkulu dönemlerdeyken ekim ayı gibi bir podcast bölümü yapmıştık. Boğa Piyasalarındaki Yenilmezlik Hissi bölümünden bahsediyorum. Mutlaka bir bakmanızı tavsiye ederim henüz dinlemediyseniz. Sanırım şu anda da Ayı Piyasalarındaki Umutsuzluk Hissi evresine giriş yapmaya başlıyoruz. Belki ileride böyle bir bölüm de yapabiliriz. Dayanıklı Yatırımcı bölümünü düşünürken ben, piyasalar bu kadar çalkantıda değildi, ama tam güzel bir zamanlama oldu aslında yayınlamak için bu bölümü. Tabi daha zamansız bir şeyler hazırlamaya çalışıyorum ki, bambaşka bir gün bu bölüme baktığında insanlar daha geniş bir perspektiften her zaman için geçerli olacak fikirler toplayabilsin.

Piyasalarda bence sabırlı olmayı öğrenmek, çok önemli bir özellik haline dönüşüyor, umutsuzluk hâkim olmaya başladığında. Sabretmeyi öğrenmenin birçok farklı yolu var bazılarından bahsetmiş olduk oyunlar üzerine konuşurken. Şunu bilmek gerekiyor, piyasada fiyatlar genellikle doğru noktalara yani doğru değerlemelere gelmeden önce; mümkün olduğunca çok fazla sayıda yatırımcıya dayanabileceklerinden çok daha büyük acılar yaşatmaya eğiliminde olur. Piyasa bir dengeye doğru giderken, zayıf olanları ve kuşkuya düşenleri temizleyip dışarı atarak, tekrar istikrarlı bir seviyeye oturur. Bir sarkaç olarak düşünebiliriz bunu. Denge ve istikrar konumundan sonra yüksek ihtimalle bu sefer tam tersi şekilde hareket edip mümkün olduğu kadar büyük bir kalabalığa, kaldırabileceklerinden çok daha büyük coşkular yaşatma eğilimine girer. Sonra tekrar dengeye doğru dönerken, zayıf olanları dışarı atarak kısa süreliğine yeni bir değerleme istikrarı başlar. Bu sarkacı çok geniş bir perspektiften de düşünebiliriz. Mesela on yıllardır Borsa İstanbul dolar bazında değer kaybetmeye devam ediyor. Bu bakış açısından yaklaştığımızda sarkacın umutsuzluk tarafına doğru hareket ettiğini veya o bölgeye yakın olduğunu düşünebiliriz. Ya da daha küçük bir perspektiften baktığımızda, sadece TL bazında piyasayı düşündüğümüzde 2017’de, 2020’de ve şimdi 2023’de tekrar ve diğer yıllarda ters taraflı gidip gelen bir piyasa olduğunu söyleyebiliriz. Yatırımcının bilmesi gereken şey; bunun sonsuza kadar böyle devam edeceği. Dayanıklı olabilmek için bu açıdan bakmak gerekiyor. Ayrıca tam olarak hangi konumda olduğumuzu tespit etmenin de bir yolu yok. Yani dönüş noktalarını geleceğe doğru işaretleyemeyiz. Sadece geçmişe baktığımızda görebiliyoruz bunları. Konum tespitinden ziyade, sadece hangi duygu durumlarında olduğumuzu ölçebiliyoruz ve bu da bizi tek bir seçenekle bırakıyor. Piyasanın zamanlamasını yapıp al-sat yapmak mümkün değil demek oluyor. Yapabileceğimiz tek şey; düşüşlerde ve umutsuzluk durumlarında ekleme yapmaya devam etmek. Şöyle bir mantık var burada; coşku dönemlerinde satış yaptığınız zaman oldukça erken satmış olabilirsiniz, bunu bilemeyiz. Ve sonra almak istediğinizde daha yüksek fiyatlardan almak zorunda kalabilirsiniz. O yüzden yapabileceğimiz tek şey tutmak; belki bazen de hisseler arasında payların değişimini sağlamak. Ve bununla birlikte düşüş zamanlarında toplamaya devam etmek. Bu çok basit bir yöntem gibi görünebilir, fakat birçok yatırımcının yapamadığı bir şey. İzlenebilecek en başarılı strateji ama bu olacaktır sanırım.

Bunu yapabilmek için fiyat ve değer arasındaki bağlantıyı anlamamız gerekiyor. Yatırımcının öncelikli amacı; bu ikisi arasındaki anomalileri tespit etmek olmalı. Fiyat odaklı hareket etmek büyük bir hata olacaktır. Bir malın fiyatı artarken değeri de artıyorsa bunda bir problem yoktur. Fiyatı düşerken değeri de düşüyorsa endişelenmek gerekiyor. Ve bizim aradığımız durum, fiyatlar düşerken değerinin aynı kaldığı veya yükseldiği durumları tespit etmeye çalışmak. Değerlemeyi önümüzdeki on yılları düşünerek yapmamız gerekiyor ayrıca; önümüzdeki çeyrekte satışlarını artıracak olan şirketlere odaklanmak büyük bir yanılgı olur çünkü bunu piyasa sizden çok daha iyi biliyor olabilir. Genel yatırımcı kitlesinin normal dağılım grafiği olarak bir IQ ortalamasına baktığımızda, piyasadaki fiyatlama mekanizması bundan çok daha yüksek bir düzeyde, kısa vade için. Ve bizim amacımız zeki olmak değil, piyasanın değişken duygu durumlarına karşı rasyonel bir davranış benimsemiş mütevazi katılımcılar olmak olmalı. Bu mütevazilik aynı zamanda esnekliği de beraberinde getiriyor ve bu da çok iyi bir şey. Yeni fikirlere ve farklı bakış açılarına açık olmak, her şeyi biliyormuş gibi davranmamak bir yatırımcı için kritik özellikler. Bugünlerde birçok profesyonel yatırımcıya bile baktığımda ben maalesef bunu göremiyorum. Çok katı ve geleneksel davranış biçimleri var. Mesela bitcoin konusunda büyük bir çoğunluğu en hafif tabirle direkt balon olarak kabul ediyor. Bir kısmı ponzi şeması olduğunu bile söyleyebiliyor. Bugün gerçekten açık görüşlü ve objektif, profesyonel bir yatırımcının portföyünde bana kalırsa minimum %2 – %5 aralığında bitcoin tutmaması yapabileceği en büyük hata ve ek olarak kibirli bir davranış olacaktır. Piyasa şartlarına dayanıklı olabilmek için bu kötü özelliklerden sıyrılmamız gerekiyor. Esnek ve açık görüşlü olmak aynı hayatın içinde olduğu gibi Bay Piyasaya karşı da takınmamız gereken davranış biçimlerinin başında geliyor.

Ve kendimizi sürekli olarak gerçekliğe yeniden adapte etmemiz gerekiyor. Pozisyonlarımız sabit kalsa bile düşüncelerimiz sabit kalmamalı. Gerçek, değişken bir şey olmasa bile şekil değiştirebilir ve karşımıza farklı alternatiflerle birlikte çıkabilir. Akıllı bir yatırımcı önüne gelen hemen her teklifi çok dikkatli inceler ve büyük bir kısmını reddeder ama değişen veya ortaya çıkan yeni bir gerçekliğe de ilk adapte olanlardan biridir, akıllı yatırımcı. Diğer türlüsü sanırım ahmak yatırımcı kategorisine giriyor. Buradaki ahmak kelimesinin çok yanlış anlaşılmasını istemem ama. Ahmak ıslatan yağmur tanımındaki kullanımıyla düşünebilirsiniz, başka bir kelime bulamadım çünkü. Ve uyum sağlayan olmak çok önemli o yüzden. Zaten bu yüzden piyasada işlem yaparken kaliteli şirketler aramanın yanındaki önemli faktörlerden biri henüz piyasanın fark etmediği bir şey bulmak. Herkes aynı kaliteyi fark ettiğinde fiyatla değer arasındaki makas zaten kapanmış olacak ve getiri oranları çok düşük kalacak demektir. Fiyatlanmamış kaliteyi bulmak için at gözlüklerini çıkartıp her taşın altına bakmak gerekiyor. Tabi bunu rasyonel ve objektif bir şekilde, tüm önyargılardan sıyrılarak yapabiliyor olmak işin püf noktası. Bu biraz kendini bilmekle de alakalı. 

Hayat ve yatırım bu anlamda birbirine çok benzer bence. Çok kompleks yapıları biz basitleştirerek anlamaya çalışıyoruz ama bu sadeleştirme sırasında kullandığımız filtrelere dikkat etmeliyiz. Önyargı, aşırı özgüven, dogmatik bir bakış açısı, saf bir deterministik belki de kullanmamamız gereken filtreler. Mutlak doğruyu aramak, bulmaya çalışmak; zor bir yolculuk, hedefe ulaşılacağı da kesin değil; ama en azından doğruya mümkün olduğunca yaklaşabilmeyi amaçlamalıyız. Mutlak bir doğru olsa bile; farklı yollardan oraya ulaşmak da denenebilir. Mesela matematik gibi mutlak bir doğruya çok daha kolay ulaştığınız bir alanda, babanız size kızsa bile bu uygulanabilir. Bu şekilde çok uzun ve karmaşık kompleks yollara giriliyor gibi görünebilir ama temelde bunun berraklaştırdığı bambaşka önemli mevzular var. Risk ve belirsizlik gibi mesela. Farklı şekilde düşünmeye başladığınızda riskleri ve bilinmezlikleri daha iyi tartmaya başlıyorsunuz. Uzun bir yol kullanıyor gibi görünseniz de tek bir problemi çözmek için geliştirilen metotlar yerine kendinize prensipler edinmiş oluyorsunuz. Demek istediğimi ne kadar açık anlatabiliyorum emin değilim ama bu anlamda aykırı olmak; istediğimiz bir özellik olmalı. Belirsizliği kabul etmek, alçakgönüllü olmak, sabırlı ve esnek olmak; sizi hem hayatta hem de piyasalarda neredeyse bütün şartlara dayanıklı bir hale getirebilir. Sanırım böyle özetleyebilirim çok basitçe.

Tam burada risk konusuna detaylıca tekrar girebiliriz ama yine kısaca sonuca gelirsek; bahsettiğim şekilde hareket etmek, ilk bakışta riskli gibi görünüyor olsa da aslında tam tersi geçerli. Hesaplanabilir ve ölçülebilir riskler almak, risk almadan tehlikeden uzak tarafta kalmaktan daha güvenli bir hareket. Ve yine de şimdilik çok fazla bunun detayına girmeden Risk ve Getiri konusunda zaten bir bölüm yapmıştık, eğer henüz orayı dinlemeyenler varsa o bölüme yönlendirmiş olayım bu konu için.

Diğer bir önemli nokta; ilk başlangıç noktası olarak, neye yatırım yaptığından çok ne için yatırım yapıldığının bilinmesi. Önemli bir dayanak noktası bu da. Yatırıma başlarken kendimize hedefler koymalıyız ama bu hedefleri belirlerken çok düşük tutmamalıyız. Bundan sık sık bahsediyorum, bir varlık kalesi fikrini anlatmaya çalışıyorum. Şu anda finansal bağımsızlığımı elde etmiş olsam da önümde hala ulaşılması zor bir hedef olduğundan kendimi motive tutabiliyorum ve piyasada kalmış oluyorum bu şekilde. Küçük hedefler veya belirsiz bir yolda ilerlemek sizi bir noktada yoldan çıkartabilir. Dayanıklı bir yatırımcı olmanın ilk kurallarından biri de yatırımları koruyabilmek ve birikimleri bozmamak. Çok fazla şahit oldum buna. Portföy belirli bir büyüklüğe ulaştığında bir yerlerden dürtülebilirsiniz, yeni bir araba almak için birikimlerinizi kullanmak konusunda kulağınıza sesler fısıldanabilir. Veya bir ev almak için peşinat yapma düşüncesi doğabilir. Hatta yolun daha çok başlarındayken bir taksit ödemesinde, tatil harcamasında veya bambaşka bir şey için ilk akla gelen yer birikimler oluyor genellikle. Bu dürtüleri bir kenara bırakmak gerekiyor. Ne için yatırım yaptığını çok iyi bilmek o yüzden temel prensip olmalı. Neye yatırım yaptığın bundan sonra geliyor.

Oraya da biraz girelim. Piyasa koşullarına dayanıklı bir yatırımcının her ihtimale hazır olması lazım. Elbette bu çoğunlukla kâğıt üstünde göründüğü gibi mümkün olan bir şey değil ama olabildiğince geniş düşünerek hazırlanmak lazım. Ve tam bu nokta bir çeşitlendirme hatasına düşebiliyoruz. Bu sizi piyasa koşullarına karşı dayanıklı bir hale getirmez ama; hatta piyasanın kendi hassaslığına karşı aynı hassaslıkta olmasına sebep olur portföyünüzün. 2023 yılının ilk 4 ayında bunu çok iyi görebildik bence. Özellikle de hisse senedi yoğun fonlar tarafında. Çünkü onların mecburi bir çeşitlendirme yapması gerekiyor ve piyasanın durumundan en çok etkilenen de onlar oldu bu yüzden. Bireysel yatırımcılar olarak bizim onları taklit etmemiz gerekmiyor ama; bize sunulan farkında olmadığımız serbestlik en büyük avantajımız. Tabi eğer doğru kullanmasını bilirsek. Piyasaya karşı dayanıklı olabilmek için; çeşitliliği olabildiğince daraltıp, bunun yanında korelasyonu da optimum düşüklükte tutmak önemli. En azından benim görüşüm bu yönde ve bu yıl başından itibaren bu stratejimin istediğim gibi çalıştığını tekrar test etme şansım oldu. Portföyümün üçte birinden fazlasını bitcoin oluşturuyor. Bunun yanında biraz altın da var. Geri kalan üçte biri tek bir hissede. Yani toplamda %70 civarında 2 enstrümanda bulunuyorum ve bunların birbiriyle hiçbir korelasyonu yok. Geri kalan %30’un neredeyse tamamını temettü gelirleri için ve aynı zamanda parlak gördüğüm şirketler oluşturuyor. Ayrıca bazen bahsediyorum arsa tarafında da yatırımım var. Fakat bunları portföyde tam olarak gösteremediğimden dolayı, getiri oranlarına ekleyemiyorum. Eğer onların getiri oranlarını da objektif bir şekilde ekleyebiliyor olsam sanırım çok benzersiz getiri oranları ortaya çıkacak ama bu çok doğru bir yöntem de olmaz. Yani kısaca bakıldığında, belki benim tüm odaklama yapmaya çalışmama rağmen; çeşitlendirilmiş bir portföy gibi görünebilir bu yine de. Fakat bu portföyü kurarken temel prensip çeşitlendirme değil; korelasyon ilişkisi.

Bence profesyonel veya küçük yatırımcı olsun fark etmez; bu prensip getiriler bakımında oyunu tamamen değiştiren bir yaklaşım. Ayrıca belirtmem gerekiyor; bu benim geliştirdiğim bir yöntem de değil bu. Ray Dalio’nun “all weather” portföy teorisinden aldığım ve uygulamaya çalıştığım bir şey. Geçenlerde bununla ilgili bir tweet serisi de paylaşmıştım. All weather demek, her şarta uymak demek aslında. Yani esneklik ve dayanıklılığı işaret ediyor bu da ve bugünkü konumuzun tam merkezinde yer alıyor. Tam bu noktada esinlendiğim ve kendi prensiplerimi kurmama yardımcı olan tüm taraflardan bahsetmem lazım. Yapmaya çalıştığım şeyi herhalde şöyle açıklayabilirim en basit şekilde: Ray Dalio’nun düşük korelasyon fikrini alıp; bunun Warren Buffett ve Charlie Munger’ın çeşitlendirmeden uzaklaşma fikriyle birleştiriyorum, ya da deniyorum en azından. Şirketleri seçerken Cathie Wood’un tarzını ve değerleme yöntemlerini daha çok kullanıyorum. Philip Fisher’ın şirket analizi metotlarıyla, Peter Lynch’in büyüme üzerine stratejisini bir araya getirip kendime göre en uygun prensipleri oluşturmaya çalışıyorum. Böyle söyleyince biraz karmaşık ve ortaya karışık bir şey gibi görünebilir ama çok zor ve anlaşılmaz bir yöntem değil aslında. Ayrıca tek doğru yol bu da değil. Herkesin yatırım tarzı ve anlayışı farklılık gösterebilir, ama benim için uygun olanı ve uzun yıllardan beri piyasanın üstünde getiri yaratmamı sağlayan şey bu oldu. Bu yöntemle ilgili aydınlanmayı Warren Buffett Tarzı kitabını okurken keşfetmiştim bu arada onu da söylemem gerek. Onun tarzını nasıl oluşturduğunu ve stratejilerini nasıl geliştirdiğini anlatan çok iyi bir kitap, okumayanlar için mutlaka bakmalarını öneririm. Orada fark ettiğim şey; Buffett’ın tüm hikayesi, hocalarından; ki bunlar 4-5 kişi ve farklı tarzları olan insanlar. Onlardan kendine en uygun gördüğü özellikleri kopyalamış ve bunun sonunda ortaya “Omaha Sihirbazı” çıkıyor. Onu eşsiz yapan şey; bunların hepsini lakabı gibi bir şapkadan tavşan çıkarır gibi yapıyor olması değil aslında. Bölümün başlarında konuştuğumuz başka insanlardan öğrendiklerini gerçekten uygulayabiliyor olması. Hocalarının bazen de hatalı olarak yaptıklarını değil; öğrettiklerini uygulamış ve bu kazanılması çok zor bir özellik.

Tüm bu yöntemlerin sonunda hedeflenmesi gereken şey şu olmalı: piyasalar çalkantılı bir halde düşüş trendinde giderken olabildiğince az etkilenmek ve piyasalar yükseliş eğilimindeyken de partiye kafanızda kukuletayla, ağzınızda düdükle katılmak. Sarkaç örneğine tekrar dönersek tam burada; fiyat baskılamasının olduğu tarafa doğru top kayarken, arkadan onu merkeze yakın tutmaya çalışan bir ağırlık merkezi oluşturmak ve top coşku tarafına kaydığında da arkasında itici bir güç yaratmak. Söylemesi basit; ama yapması hiç öyle değil. Akıllı yatırımcıların piyasadan beklentisi ve aradığı şey ama tam olarak bunlar. İşte bu sizi piyasa şartlarına karşı aynı zamanda dayanıklı bir yatırımcı haline getiriyor.

Bunu sağlayamayan yatırımcılar için piyasanın baskıda olduğu dönemlerde iki seçenek ortaya çıkıyor: birincisi şimdi satış yapıp daha sonra düşük bir fiyattan tekrar toplamaya çalışmak. İkincisi; yine şimdi satış yapıp paranın akmaya başladığı yöne doğru kaydırmalar yapmayı denemek.

İlk seçenek, üstünde konuşalım önce biraz. Öncelikle fiyatların nereye kadar düşeceğinden hiçbir zaman emin olamazsınız ve satış yaptığınız nokta çok düşük bir ihtimal de olsa tam dip noktası olabilir. Daha önce 80’lerde Ray Dalio benzer bir hataya düştüğü tecrübesini anlatıyor ve Prensipler kitabını konuşurken o podcast bölümünde bundan bahsetmiştik biz de. En dipte satmıyor olsanız bile, dibin neresi olduğunu kestirmeniz mümkün değil. Bu hataya da ben düşmüştüm ve şimdi hatırlayamadığım bir bölümde covid döneminde yaptığım hatayı anlatmıştım daha önce. Satıştan sonra elinizdeki nakitle daha fazla düşmesini beklemeye başlıyorsunuz piyasanın ve bu genellikle hata yapmanıza yol açıyor.

İkinci seçenek, başka alanlara kaymalardan dedik. Oldukça aktif bir portföy yönetimini gerektiriyor bu da ve birçok yatırımcının başarılı bir şekilde gerçekleştirmesi pek mümkün olmayan bir şey. Piyasalarda çok fazla karar aldıkça, hatalı kararlarınızın getiri anlamında negatif sonuçları da o kadar etkili oluyor. Bir yatırımcı mümkün olduğunca az karar almaya odaklanmalı o yüzden. Ayrıca bu seçenek en başından konuştuğumuz korelasyonu bulunmayan bir portföy teorisini destekliyor zaten, fakat birkaç adım geriden gelerek. Piyasalarda sadece çok ciddi kriz dönemlerinde ve çok nadir şekilde, on yıllarda bir, bütün enstrümanların fiyatları aynı anda düşer. Birbirleriyle ters korelasyonu olan veya hiçbir bağlantısı olmayan araçlar genellikle sürekli yaşadığımız orta derecede krizlerde çok ayrışık hareketler yapar ve bunu önceden tahmin etmek mümkün olmayabilir. O yüzden daha en başından korelasyonu mümkün olduğunca ortadan kaldırmaya odaklanılmalı ve pasif bir şekilde bunu yönetmeli yatırımcı. Tüm piyasayla birlikte aynı derecede hissettiği düşüşlerden sonra yapmamalı veya tahminlerde bulunup önden pozisyon almayı denemeli. Temel bir prensip olarak bunu en başından uygulamalı.

Dayanıklı yatırımcı olmayı engelleyen satış baskısının bu maddelerden bağımsız üçüncü bir alt başlığı daha var. O da yüksek riskli kaldıraçlar kullanmak. Charlie Munger’ın çok sevdiğim bir sözü var: “Akıllı insanlar üç şekilde meteliksiz kalır diyor: alkol, kadınlar ve üçüncüsü kaldıraç kullanarak.” Bu söze katılmakla birlikte ben şu anda içinde bulunduğumuz dönemi güvenli bir kaldıraç kullanma zamanı olarak görüyorum. Özellikle Türkiye şartları için geçerli bu. Nisan ayının bugünlerine kadar çok küçük bir kredi kullanma penceresi vardı. Sanırım şu anda yavaş yavaş kredi faizleri yükselmeye başladı belki tamamen kapanmış da olabilir. Fakat son 3 aydır özellikle depremden sonra yıllık %25 -30 arası faizle kısmen sınırlı da olsa kredi kullanma imkânı vardı. Biz bu ay bu seçeneği değerlendirdik eşimle birlikte. 100 o çekti, 200 de ben aldım. Ayrıca eşimin kullandığı kredi 6 ay geri ödemesiz ki bu çok büyük bir avantaj. Enflasyonun en az %50 olacağı bir noktada yıllık yaklaşık %27 maliyetle kredi kullanmak bana büyük bir hile gibi geliyor. 

Buffett’ın yine çok sevdiğim bir sözünü hatırlattı bu durum: “Eğer gökten altın yağıyorsa büyük bir kova arayın, küçük bir kâse değil. Çünkü fırsatlar her zaman gelmez.” diyordu. Biz de bunun bir fırsat olduğunu düşündük ve nakit akış dengemiz için güvenli tarafın sınırlarına yaklaşarak bulabildiğimiz en büyük kovayı bulduk. Bedava parayı çevirmenin büyük bir ahmaklık olacağını düşündüm ve bu kez yağmur altında ıslananlardan değil, kelimenin gerçek anlamından bahsediyorum. Şimdilik düşüş devam ettikçe bu kapitali piyasalara sokmaya devam ediyoruz. Sanırım seçim sonuna kadar tüm nakdi, yatırım araçlarına çevirmiş oluruz. Zamana yayarak alım yapıyoruz ve acelemiz yok. Zaman sınırlı sıralı hamleli bir oyunun içinde değiliz ve istediğimiz kadar düşünebiliriz. Tabi VİOP, Foreks veya diğer kaldıraçlar gibi değil ama bu da bir kaldıraç olarak düşünülmeli ama borçlanabilme esnekliğine sahip olmak, doğru zamanda çok işe yarabilecek yararlı bir kaldıraç olarak düşünüyoruz biz.

Son olarak şunu da bilmek gerekiyor: dayanıklı bir yatırımcı olmanın en temel noktası, parayı bir odak haline getirmemek. Portföy büyüklükleri ve getirilere odaklanmış bir kafa yapısına bürünmemek. Bu durum insanı artık literatüre girmiş Kumarbaz Yanılgısına düşürebilir. Bu sizi piyasayla veya şirketlerle ilgili yorum yaparken, gerçeklerden tamamen koparıp birbirinden bağlantısız olayları birleştirerek istediğiniz sonuca çıkartma yanılgısına düşürebilir. O yüzden, parayla özgürlüğü birebir eşleştirmek ve parayı, portföy büyüklüklerini ana motivasyon haline getirmek her açıdan tehlikeli bir durum.

Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşlerinden Ivan şöyle diyordu bir yerde: “Dünya diyor ki: ‘Senin ihtiyaçların var- tatmin et. Zengin ve güçlülerin sahip olduğu kadar hakkın var. İhtiyaçlarını tatmin etmekten çekinme; hatta ihtiyaçlarını arttır ve daha fazlasını talep et.’ İşte bugünün dünyevi doktrini budur. Ve bu özgürlük olarak kabul edilir. Zenginler için sonucu tecrit ve intihardır, yoksullar için ise kıskançlık ve cinayettir.”

Önceki Bölüm

Nasıl Zengin Olunur (Şanslı Olmadan)

Sonraki Bölüm

Metamodern Portföy Teorisi

Latest from Blog

Uzun Vadeli Oyunlar

Bölümleri hazırlarken genellikle bir düşünce akışıyla ilerliyorum ve konunun nerede toplanacağını ya da nerede biteceğini başladığım

Birinci Kural: Para Kaybetme

Warren Buffett sürekli kullandığımız bir söz olarak bir keresinde şöyle demişti: “1. Kural: Para kaybetme. 2. Kural:

Öğrendiğim Birkaç Şey

Sahip olmak isteyeceğim neredeyse her şeye sahibim. Henüz elde edemedikleriminse yolumun üzerinde duran sadece birer checkpoint