34 mins read

Nasıl Zengin Olunur (Şanslı Olmadan)

Bu bölüm yayına girdiğinde ben Kapadokya’da küçük bir tatil kaçamağında olacağım. Ve bu vesileyle herkesin de Şeker Bayramı kutlu olsun. Umarım sevdiklerinizle, ailenizle, dostlarınızla şeker gibi bir bayram geçirmiş olursunuz. Tabi bu yayınları başka bir zamanda dinleyen birisi için bunların pek bir anlamı olmayabilir. Zaten o yüzden genellikle günlük veya dönemlik olaylar üzerinden bir yayın içeriği hazırlamaktan kaçınmaya çalışıyorum ama bir zaman algısı yaratmak için de bazen böyle girişlerle o an hangi anda olduğumun notunu da düşmeye çalışıyorum.

Ve bu şekilde bir giriş yapmamın ek bir sebebi daha var bu arada. Bugün biraz zaman üzerine, zenginlik ve varlık üzerine konuşacağız. Podcastlere başladığım ilk bölümlerden birindeydi, o zamanlar bir öneri maili gelmişti. Naval Ravikant’ın twitter’da yıllar önce yaptığı ve viral olan bir floodu var. Çok fazla kişi de hem içerik olarak hem de bakış açısı olarak faydalanmış durumda o zamandan beri bu yazılardan. Benim de o tweet serisiyle ilgili bir bölüm yapmamı istemişti dinleyicilerden biri. Aradan çok uzun bir zaman geçti bu istek üzerine ama kısmet bugüneymiş diyelim. Naval’dan biraz bahsetmek gerekiyor öncesinde. Kendisi bir girişimci ve bugünlerde artık melek yatırımcılardan biri. Ve sıfırdan gelmiş birisi, burası da bence çok önemli. Annesiyle tek başına büyümüş. Henüz o küçükken Hindistan’dan Amerika’ya göç etmişler. Hatta annesi ona bakmak için, çok fazla mesai yapmak zorunda olduğu için ve evleri de tehlikeli bir bölgede olduğundan, oğlunun okuldan sonra tek başına eve dönmesine, evde durmasına izin vermemiş. Bunun yerine şehir kütüphanesinde zaman geçirmesini istemiş ve kendisi de iş çıkışında gelip onu oradan alıp eve geçiyorlarmış birlikte. Annesinin bir çocuk için bölgelerindeki tek güvenli mekânın kütüphane olduğunu düşünmesi, Naval’ın sanırım bugünkü hayatını şekillendiren en önemli kırılma noktası. Çünkü orada annesini beklerken, neredeyse okunmadık kitap bırakmamış. Sadece romanlar veya hikayeler de değil; nasıl başarılı olunur, nasıl zengin olunur veya felsefi kitaplar; eline ne geçerse okumuş. Warren Buffett’ın da çok benzer bir hikayesi var hatırlayanlar olacaktır. Koşullar olarak aynı durumda olmasalar da o da bir kütüphane kurduymuş gençliğinde.

Ayrıca bunlardan çok fazla bahsediyoruz zaten ama bilginin gücünü tekrardan hatırlatmak istiyorum zaman zaman. İşte bugün Naval’ın bilginin bileşik getirisiyle öğrendiklerini bize hap bilgiler olarak bir tweet serisi şeklinde anlattığı yazıları üzerinden nasıl zengin olunuru konuşacağız. Tabi şanslı olmadan.

Tek tek twitler üzerinden de gitmeyeceğim bu arada. Merak edenler zaten bunları okuyabilirler. Ben onun anlattıkları üzerinden ve yine kendi çıkarımlarım üzerinden, aynı onun yaptığına benzer bir şekilde, kendi öğrendiklerimi ve Naval’dan gördüklerimi harmanlayıp ortaya yeni bir şey çıkartmaya çalışacağım. Ve özellikle böyle zamansız şeyler yapmaya çalışıyorum ki insanlar belki bu bölümün yayın tarihinden 3 yıl sonra bile bunu dinlediğinde anlamlı bir şeyler duyuyor olsun. Tüm bölümler için ilk dikkat ettiğim şey bu ve o yüzden çok fazla piyasa yorumu veya önümüzdeki seçimlerden sonra dolar kuru ne olur gibi konular konuşmamaya özen gösteriyorum.

Peki, şanslı olmadan nasıl zengin olunur?

Öncelikle zenginlikten ne anlamamız gerektiğini öğrenmemiz lazım. Zaten en büyük problem de burada başlıyor ve devamında çoğu insan için fare yarışında kaldığı bir girdaba dönüşüyor. Zenginlik; giydiğimiz kıyafetler, bindiğimiz araba, oturduğumuz ev veya yazlığımız, banka hesaplarında duran nakit para, kredi kartı limitimiz, cep telefonumuz veya herhangi bir tüketim eşyasıyla tanımlanmıyor. Yalnızca biz bu metaların bizi zengin gösterdiğine inandığımız için ve bunların arkasında bir zenginlik olduğunu anlatmak için eşyalara yöneliyoruz. Ve çoğunlukla arkası boş oluyor maalesef. Sadece kredi kartı borçlarıyla veya ihtiyaç kredileriyle pompalanan bir illüzyondan ibaret büyük bir çoğunluğu. Bize gösterilen şeylerin aksine, zenginlik varlık sahibi olmak demek. Varlık ne demek? Sizin için çalışan bir nesne veya eşya veya bir yazılım, veya bir iş yeri olabilir. Varlıklı olmak için bunlardan birine sahip olmak da pek yeterli değil. Ayrıca bunlardan birine sahip olup o işte çalışmak da yeterli değil. Sizin yerinize çalışıyor olması lazım bunların.

Ama herkes her çeşit farklı altyapıdan gelip günün sonunda bir para oyunun içine giriyor ve ben bunu birçok bölümde bahsettiğim bir monopoly oyununa benzetiyorum. Herkes zengin olmak istiyor, ama bunu isterken doğru bir metot geliştirmeden ve prensipler oluşturmadan yalnızca başkalarını taklit etmeye çalışarak yapıyor. Böyle insanlarla da çok tanıştım. Benim önerim, kendi yararınız için, bu tarz insanları ne olursa olsun ilk başta hayatınızdan çıkartmakla başlanmalı. Hepimiz kendi çevremizdeki insanların bir ortalamasıyız ve bu yüzden çevremizdeki kişilere bence çok dikkat etmeliyiz. Bir statü yarışı içinde olan veya sürekli olarak paradan söz eden, sürekli kendini bir kıyaslama ölçütü olarak gösterişli bir şekilde ortaya atan insanlardan uzak durmak gerekiyor. Bunlar kısa vadede etkisiz görünebilir ancak uzun vadede oldukça zararlı ilişkiler.

Statü oyunlarından biraz söz etmemiz gerekiyor burada. İşimizdeki konumumuz, oturduğumuz binadaki komşularımızla girdiğimiz küçük yarışlar, evli bir çiftseniz yine yakın bir evli çift arkadaşlarınızla girdiğiniz kıyaslama yarışları; çevrenize içten içe göstermek istediğiniz ve kendinizi iyi hissettirdiğini düşündüğünüz kredi ödemeli yükümlülükleriniz, hepsi bu oyunun bir parçası. Ve aslında bu oyunun dışına çıkmak gerekiyor gerçek zenginliğe ulaşabilmek için. Bu enteresan bir paradoks; göstermek istediğiniz ne kadar çok şey varsa; sisteme o kadar bağımlı birine dönüşüyorsunuz. Günün sonunda da elinizde sadece yükümlülükler ve zorunlu bir şekilde emekli olana kadar devam etmek durumunda olduğunuz sevimsiz işler kalıyor. Bu biraz da parayı yanlış anlamamızdan kaynaklanan bir durum. Paranın kendisi bir zenginlik sembolü değil. Zenginlik daha çok zamanını kendin yönetmekle alakalı bir şey. Fakat biz buna sahip olabilmek için de para sahibi olmamız gerektiğini düşünüyoru,z doğal olarak. Para sahibi olduğumuzu gösterebilmek için de nesnelere ihtiyaç duyuyoruz. Mış gibi yapıyoruz çoğunlukla. Para aslında sadece bir araç. Zenginliğin ve varlığın transfer birimi sadece. Para sosyal bir skor değil, yalnızca bir kredi derecelendirmesi birimi. Hiç para olmayan bir toplum düşünelim; bu toplumdaki yerimizi veya ağırlığımızı nasıl ölçebilirdik? Bunun için çok uzaklara bakmaya gerek yok. Bilgi ve tecrübe, risk alabilme yeteneği, analiz edebilme ve yaratıcı düşünme özellikleri hemen ön plana çıkacaktır. Öyleyse, eğer başlangıçta bize bırakılan bir servet yoksa ve paranın da sadece bir araç olduğunu anladıysak yapmamız gereken ilk şey; okuyabildiğimiz kadar okumak, öğrenebildiğimiz kadar öğrenmek, araştırabildiğimiz kadar araştırmak ve en önemlisi düşünebildiğimiz kadar düşünebilmek olmalı. Çok basit aslında böyle söylerken. Ama bir varlık kalesi inşa edebilmek için, neredeyse sayısız tekrarla bunları tekrarlamak gerekiyor. Bu çıkarım, bölümün daha başlarındayken verebileceğim, zamanı olmayanlar için kısa ve net bir cevap sadece.

Problemlerimiz burada çözüme kavuşup bitmiyor ama. Çok daha derin bir konu bu bence. Tarih boyunca öne çıkan en önemli oyunlardan bahsetmiş olduk sadece. Güç ve statü oyunları bunlar dedik. Ve biz bunların zero sum game olduğunu düşünüyoruz. Yani sıfır toplamlı oyunlar. Bir şeyi, ancak başka bir yerden alarak elde edebiliriz düşüncesi. Net toplamda birileri verecek ve birileri almış olacak. Kimi durumlar için bu geçerli olabilir, mesela Central Park etrafında milyonlarca dolarlık bir daire sahibi olmak için bunu baştan yaratamazsınız, elimizde kısıtlı bir alan var. Ancak bir başkasından almanız gerekir. Ya da kişisel olarak bir örnek vermem gerekirse; şehrin göbeğinde ama çok nezih ve sakin kalmış bir mahallesinde; uzun bir süredir bir hayalim oradan bir villa sahibi olmak. Sadece villalardan oluşuyor bu mahalle ama aynı zamanda şehrin de en işlek noktalarından bir yerde. Bunu birinin bana veriyor olması lazım, tabi benim de alabiliyor olmam lazım. 3-4 sene önce 2 – 2,5 milyon civarındaydı fiyatlar hatta ilanda da tam aradığım gibi bir yer bulmuştum o zaman. Şimdi o almak istediğim yer kim bilir kimin elinde ve satmaya istekli olmayabilir. Ayrıca fiyatlar da tabi yerinde durmadı ve sanırım şu anda 10 milyon civarında bir rakama alınabilir. Ve bizim bu hikâyede fark etmediğimiz şey şu oluyor; sınırlı kaynaklara ulaşabilmek için sınırsız veya sınırsıza yakın kaynakları kullanamazsınız. Yani daha karmaşık bir şekilde söylersek, sonrasında açacağım bunu; sıfır toplamlı bir oyunda başarılı olabilmeniz için (güç ve statü oyunları bunlar) önce pozitif toplamlı bir oyun oynamanız gerekiyor. Bilginin bileşik getirisi, yaratıcılık, basit gibi görünse de bir şeyler yaratmak, bu podcast yayınları mesela; bileşik bir şekilde değeri artıyor bana göre. Bir işletme yönetmek veya bir işletmeye ortak olmak, prensipler sahibi olmak ve gerçekten uygulayıcı olmak, bunlar pozitif toplamlı bir oyun oynamak bana göre.

Fakat biz tarihimiz boyunca avcı veya avlanan taraf ilişkisini ön planda tuttuk. Alan veya veren tarafların hareketlerine odaklandık. Bir tarafta bir şeyler yaratmak için çok sıkı bir şekilde çalışanlar ve diğer tarafta kılıçlarla, silahlarla gelip bunlara el koyanlar olduğunu düşünüyoruz. Hatta bizim kendimizin icat ettiği kapitalizm veya komünizm gibi hırsızlığın birçok farklı metodu var. Doğada bile bunun örnekleriyle karşılaşıyoruz. Parazit olan organizmalar parazit olmayanlardan hep daha fazla. Vücudumuzda da bunlarla birlikte yaşıyoruz. Biraz daha iyi olanlar simbiyotik bir ilişki kuruyorlar ama büyük bir çoğunluğu yalnızca vermeden almak üzerine bir motivasyon içindeler. Ve bizim oynadığımız karmaşık oyunların temeli de tam olarak bunun üzerine kurulu. Ama gerçek zenginlik; bir asalak gibi davranılarak ulaşılan bir şey olmamalı. Etik bir tarafı da var bunun. Bir şeylere el koymak veya yalnızca almak; gerçek zenginlikle alakalı şeyler değil. Eğer bunların üzerine kurulu olsaydı; kimse gerçekten bir şeyler yaratmadan veya pozitif bir katkı sunmadan yalnızca almaya devam ederdi bunu hala kopyalayanlar gibi ve biz de hala mağaralarda yaşıyor olurduk ve ateşle uğraşıyor olurduk. Hayvan avlamaya devam ederdik. O yüzden bu açıdan bakıldığında; aslında zenginlik birilerinden alınan veya çalınan bir şey değil. Hatta insanlık tarihi boyunca geldiğimiz noktada elde ettiğimiz tüm zenginlikler; çalışarak, öğrenerek; uğraşarak yaratılmış olan şeyler. Bu önemli fikirler günümüzde artık lügatımızda neredeyse hiç yok ve çok tehlikeli bir sıfır toplamlı oyununun içinde statü ve güç arayışındayız.

Ve bu arayış içindeyken; yarışın içinde devam etmeye çalışırken sadece bir kez şanslı olmamızın yeterli olacağını düşünüyoruz. Yalnızca bir ticaretimizin iyi gitmesi yeterli, yalnızca şanslı bir tane yatırım yapmak bize hayal ettiğimiz geleceği sunabilir. Yalnızca bir kez sayısal lotonun bize çıkması yeterli. Fakat gerçekler tam olarak böyle işlemiyor. Naval bu konuda çok güzel bir örnek veriyor; bizim hedefimiz 1000 tane paralel evrenin 999 tanesinde zenginliğe ulaşacak yöntemler geliştirmek diyor. Sadece belki 50 tanesinde saf bir şansla hayallere ulaşmak istememeliyiz. Şans faktörünü devre dışı bırakmalıyız. Daha önce başka bir bölümde de yine bahsetmiştim; Her Şey Her Yerde Aynı Anda diye bir film vizyona girmişti. Hatta bu sene Oscar ödüllerini domine ettiler. Oradaki başrol kadın karakter tam olarak bu bahsettiğimiz durum içindeydi izleyenler hatırlayacaktır. Binlerce farklı paralel evren içinde onun yaşadığı evrendeki hayatı, diğer kopyalarına göre en başarısız olanıydı. Fakat filmin bunun altında aradığı fikir ve çıkartmak istediği sonuç gerçekten çok hoşuma gitmişti benim. Çok da spoiler vermeden izlemeyenler için mutlaka bir bakmalarını tavsiye ederim.

Konuya dönersek, öyle bir yetenek seti geliştirmemiz gerekiyor ki; sadece bir kez şanslı olmayı beklemeden; sürekli, her zaman için başarılı olmayı öğrenmeliyiz. Fakat bu genellikle kolayımıza gelmiyor ve o yüzden yanlış oynadığımızı fark etmediğimiz yarışın içinden çıkamıyoruz. Fark etmediğimiz şeylerin en başında zenginliğin bir anda ulaşılacak bir hedef olduğunu düşünmemiz geliyor. Ama durum böyle değil gerçekte. Her defasında yalnızca küçük küçük parçalarla büyüttüğünüz ve bir varlık kalesine çevirdiğiniz bir şey zenginlik. Ben buna mesleğim gereği uzun yıllar boyunca yakından da şahit oldum. Tabi bir anda nereden geldiği belli olmayan zenginliklerle de karşılaştım ve anlayamadım bunları. Fakat çok azınlıktaydılar. Diğerlerine hep aynı soruyu tekrar tekrar sordum. Nasıl zengin oldun? sorusu. Çok utanılacak bir soru da değil bu arada, yani, nasıl başardın diye hep sordum. Hepsinde ortak olarak gördüğüm en önemli şey; büyük bir çoğunluğunun zamana yayılan bir çabası var. Sonuçların alınması için on yıllar geçebilir bunu bilmek lazım. 2000’lerde İngiltere’ye gidip orada dönercilik yapan ve kazandıklarını biriktirip yavaş yavaş Türkiye’de emlak alan bir adamla tanıştım mesela. Tamamen yokluktan gelmiş ve şu anda sanırım 100 üzerinde gayrimenkulü var. Eskiden inşaatlarda kum karan ve amelelik yapan birçok müteahhit tanıdım. Alüminyum, hurda işi yapan eski bir hurdacının, şu anda İSO 500’de bulunan bir şirket sahibi olmuş haliyle tanıştım. Hepsine aynı soruyu sordum ve aldığım cevaplar aşağı yukarı hep aynı oldu. Anlattıkları şey ve benim anladığım kadarıyla Naval’ın o tweet serisiyle tamamen birebir örtüşüyor. Yaptığın işin en iyisini yapmaya çalış ve bunu sürekli yapmaya çalış. Otantik ve özgün olman gerekiyor, aynı zamanda ölçeklendirerek yapman gerekiyor, bir kaldıraç kullanman lazım. İnsan gücü olabilir; risk kaldıracı olabilir, sermaye kaldıracı olabilir veya medya / pazarlama kaldıracı olabilir. Ya da hepsi bir arada.


Ve bilmemiz gereken en önemli şeylerden bir diğeri; zamanını bir başkasının işine kiralayarak asla zengin olamazsın. Bunun yerine bir başkasının senin yerine çalıştığı işlere odaklanmalısın. Eğer işe tamamen sahip olamıyorsan; küçük parçalarına en azından ortak olmalısın. Borsa bunun için en ideal yerlerden biri. Ve bu belki de en önemli noktalardan birisi. İnsanlar genellikle bir başkasının işinde yeterince iyi çalışırlarsa ve çok çalışkan olurlarsa; bir noktada aradıkları zenginliğe ulaşabileceklerini düşünüyorlar. Ama sonuç olarak büyük ihtimalle bu yöntem çoğunlukla başarılı olmayacaktır. Birçok sebebi var bunun.

Bizim düştüğümüz en büyük hatalardan biri; sisteme ancak kaldıraçsız ve ölçeksiz bir şekilde basit girdiler vererek karşılığında aynı oranda çıktı alacağımızı fark edememek. Bunu saatlik veya aylık ücretli her iş için düşünebiliriz. Bir doktor da olsanız veya bir fabrikada genel müdür de olsanız, siz yalnızca verdiğiniz iş gücü katma değeri kadar ödüllendirilirsiniz. Çok iyi kazanıyor olabilirsiniz ama bu kazanç siz çalışmaya devam ettiğiniz sürece geçerli olur. Yani hepimizin duyduğu o kalıp söz gibi eğer uyurken de para kazanamıyorsanız; bir zenginlikten söz etmek mümkün değil. Bu çok kazançlı iş kollarında çalışan insanlara baktığımızda, gerçekten kazandıkları durum ancak kendi işlerini kurdukları zaman oluyor. Bir avukat mesela kendi bürosunu açıyor ve belki yanına genç avukatları alıyor, onların iş gücünü bir kaldıraç olarak kullanarak daha fazla müvekkile ulaşıyor. Veya bizim Türkiye şartlarında benim gözümde kalitesiz ve verimsiz bir yatırım olarak en hızlı keşfettiğimiz şey gayrimenkul konusu var. Kiracısının nakit akışını oradan gelen sermayeyi bir kaldıraç olarak kullanarak yeni varlıklar satın alınıyor. Bunlardan gelen sermayeyi tekrar bu sefer bileşik olarak kullanarak varlılarını artırmaya devam ediyor. Kimse onların durağan varlıklarını onlar adına çalışan para basma makinalarını yok edemez. Tabi bir deprem olmadığı sürece. Fakat bir çalışan olarak, ücreti karşılığında sınırlı iş gücü takas eden biri olarak, her zaman bu özelliğiniz vazgeçilebilir bir şeye dönüşebilir. Sizin yerinize sizin yaptığınız işi daha ucuza veya sizden daha iyi bir şekilde yapabilecek birileri her zaman bulunabilir. O yüzden şirketlerden iyi ücretler alındığı düşünülse de; şirketler yalnızca çalışanların iş bırakmayacağı ölçüde asgari bir ücret politikası uygularlar. Yaptığınız işin değerini sizin belirlemeniz mümkün değil; şirket size bir ücret teklifi sunuyor gibi görünür ama kozlar sadece onun elindedir genellikle. Çalışanların yaptığı işler ayrıca bir kurallar bütününe bağlıdır. Hatta bazen bu iş akış şemalarını ve birilerinin ne yapmam gerektiğini söylediği iş kurallarını özlediğimi de söyleyebilirim çünkü bu gerçekten işin en kolay kısmı. Ve biz kolaya kaçmaya her zaman için bayılırız. Ama aynı zamanda kurallar siz kendinizi vazgeçilmez hissetseniz bile bir başkasına da öğretilebilir ve sizin yaptığınız şeyi aynı şekilde bir başkası da yapabilir. İş dünyasında istisnalar hariç, neredeyse %99’u tamamen yaratıcılıktan uzak sürekli tekrarlara dayalı bir iş modeli üzerine kurulu. Günün birinde fabrikalardaki basit işleri robotların insanlardan devraldığı gibi; sizin işinizi de sizin gibi yapabilecek bir robot bile geliştirilebilir. Yani sonuç olarak; sınırlı iş gücünüz ölçüsünde sınırlı bir ödeme alırsınız, her zaman için değiştirilebilirsiniz, yaratıcılıktan uzak bir kurallar bütününü takip ettiğiniz için sadece maymunlardan biraz zeki olmanız gerektiği bir iş modeli içinde olursunuz. Bu oyun bana gerçek varlığa ve zenginliğe giden bir yol gibi pek gözükmüyor.

Öyleyse konuyu bu şekilde biraz daha dallandırıp budaklandırdığımızda bazı çıktıları artık görebiliyor olmamız lazım. Varlığa ve özellikle finansal bağımsızlığa gidecek yolda; ilk anlaşılması gereken şey, bir işin başlangıçta küçük de olsa bir parçasının sahibi olmak. Ya da çok basit bir şekilde bir işletmeye reel olarak da ortak olabilirsiniz. Borsada şirketlerle uzun vadeli ortaklıklar kurmayı deneyebilirsiniz. “Uzun vadeli oyunları, uzun vadeli insanlarla oynayabileceğiniz sektörler seçin” diyor, Naval. Bu söz hem o ilk başta konuştuğumuz çevremizdeki insanlar için geçerli hem de yatırım dünyasında geçerli. Ve borsa özelinde konuşursak, portföy dönüşüm oranımız çok yüksek olmamalı ve bir hisseyi elde tutma süresi bana kalırsa en az birkaç yıldan başlamalı. Bugün finansal bağımsızlığını kazanma yolunda ilerleyenlere baktığımızda bunu ben pek göremiyorum maalesef. Bir ay portföyde olan bir hisse bir sonraki ayda yüksek ihtimalle olmuyor ve çoğunlukla kısa vadeli motivasyonlarla piyasanın duygu durumları takip edilmeye çalışılıyor. Yine birçoğunda eğer bir istatistik bilgi olarak bakmak istersek; bazen bunu paylaşanlar da oluyor, yıl başında elinde tuttuğu hisseleri sadece tutmaya devam etse ve hiçbir hareket yapmasa daha çok getiri sağladığını fark edenler olabiliyor. Uzun vadeli insanlar ve uzun vadeli oyunlarla ilgili borsa özelinde daha önce verdiğim bir örnek de vardı, tekrar vermek istiyorum. Borsayı işlek bir cadde olarak düşünelim. Caddede işler iyi gittiğinde veya kötü gittiğinde dükkanınızı bir kapatıp bir açar mıydınız? Ya da dükkanınızı satıp karşıdaki beyaz eşyacıya ortak olur muydunuz? Ve yine beyaz eşyacıyla ortaklığınızdan sadece bir ay sonra bir anda karar değiştirip bu sefer köşe başındaki ilgi çekici yeni açılan kuruyemişçiye ortak olur muydunuz? Borsada işlem gören ve ortaklık duygusuyla yaklaşılması gereken şirketlere de işte bu şekilde bakmak lazım.

Bir işletmenin ortağı olmak veya borsada işlem gören bir şirketin küçük bir payının sahibi olmak dışında, başlangıç olarak bugünlerde birçoğunun yaptığı şeylerden biri kendi işlerine devam ederken bir yandan yan iş olarak kolayca ölçeklendirilebilecek alanlara yönelinebilir. Youtube mesela bunun en güzel örneklerinden biri. Ya da twitter kullanma şekli yine ayrı bir örnek olabilir. Uygulamamız gereken çalışma biçimi; girdi yaptığımız iş gücüyle elimize geçen çıktının birbirinden ayrıştığı alanlar üzerinde yoğunlaşmak. Youtube’da 10 dakikalık bir video ile yüzbinlerce kişinin binlerce saatine ulaşabilirsiniz. Twitter’da 2 dakikada hazırladığınız bir yazıyla binlerce kişinin önüne düşebilirsiniz. Bunu bir iş modeli haline de getirebilirsiniz bir süre sonra. Sadece sosyal medyada değil; mesela bir yazılımcıysanız bir program yazarak aynı kaldıraç etkisinden faydalanabilirsiniz. Örnekler daha fazla da çoğaltılabilir. Warren Buffett’ın 12 yaşında bir çocukken yaptığı gibi bir tartı makinesi alarak insanları tartmayı deneyebilirsiniz ve yeterince sermaye sağladığınızda 2. 3. 10. makinenizi alıp insanları bunların başına saatlik ücretlerle yerleştirip sizin adınıza çalışmasını sağlayabilirsiniz. Buradaki temel nokta; sizin girdi yaptığınız bireysel sınırlı gücünüzle, karşılığında çıktı olarak aldığınız gelirin bir korelasyon içinde olmaması. Bunun üstüne özellikle tekrar tekrar basmak istiyorum çünkü çok önemli bir nokta. Bu tarz işlerin peşinden koşmamız gerekli profesyonel bir kariyer ararken. Tabi ki günümüzün sıradan mesleklerinde bir sınırı olan girdinizle yine buna bağımlı bir gelir çıktısı yaratmak daha güvenli bir yol gibi görünebilir, fakat bu şekilde bir zenginlik inşa etmek aslında göründüğünden daha riskli.

Ayrıca bu seçeneklerden hangisini seçiyor olursanız olun, standartlarınızın üstünde bir yaşam kovalamacası içinde olmamak gerekiyor. Hayat enflasyonu adı altında bundan da sıkça söz ettik zaten başka bölümlerde. Standartların olması gerektiğinden daha yüksek olması neredeyse oynadığımız oyunlar içindeki herkes için geçerli ve sadece bu sebepten dolayı zaten yarışı terk edemiyorlar. Aylık maaş, bir bağımlılık yaratıyor bir süre sonra. O yüzden risk alıp yeni ve yaratıcı şeyler denemek, yani farklı ve uzun vadeli bir oyun oynamak pek fazla kişinin tercih ettiği yöntemler değil. Fakat zenginlik buralarda sizi bekliyor. Topluma, ihtiyacı olduğunu düşündüğünüz ama henüz bir başkasının nasıl yapılacağını anlayamadığı bir şeyler vermek gerekiyor. Ve bunu ölçeklendirerek, farklı kaldıraçlar kullanarak yapmak gerekiyor. Bu tespitleri yaptıktan sonra, siz bu yaratıcı ve yenilikçi fikirlerden hangisini gerçekten yapabilirsiniz onlara odaklanmak lazım, eğer gerçekten zengin olmak istiyorsanız. Steve Jobs mesela kimse onun sunmak istediği telefona ihtiyacının olduğunu düşünmediği bir zamanda, kimsenin yapmadığı bir yenilik yaptı. Ve sadece bu fikir; Apple’ı bugün geldiği noktaya ulaştıran bir detay.

Apple üzerinden işletmelere tekrar dönersek ve borsada küçük paylarını aldığımız şirketleri düşünürsek, kimsenin yapmadığı şekilde çalışan ve farklı bir iş modelini uygulayan şirketleri ben her zaman ön planda tutuyorum. Bu bahsettiğimiz o uzun vadeli oyunla da ilgili biraz. Uzun vadeli oyunları tercih edince direkt olarak pozitif toplamlı bir oyunun içine girmiş oluyorsunuz. Tam tersi olarak, kısa vadeli amaçlar ve oyunlar ön planda olduğunda sıfır toplamlı bir oyundan söz edebiliriz sadece. Borsa için de çok geçerli bir durum bu. Kısa vadede herkes birbirinin lotlarını, paylarını; birinin kazandığı ve bir diğerinin kaybettiği bir oyun planı içinde takas ediyor. Fakat uzun vadede şirketin ortakları olanlar, şirketin büyümesinden ve değerinin artmasından toplu bir şekilde yararlanabiliyorlar. Basit bir işletme ortaklığı için de aynı şeyler geçerli veya kendi işiniz için de yine aynısı. Çalışanlarınızla ya da sizin çalıştığınız şirketle ilişkiniz de tamamen bunun üzerine kurulu. Sözleşmeli veya belirli süreli bir çalışmayı düşünelim. Bir taraf ortaya iş gücü koyar; diğer taraf da sermaye. Bunların takası yapılarak ortaya bir değer çıkartılır ve bu sıfır toplamlı bir oyundur sizin için, eğer çalışansanız. Ancak uzun vadeli bir şekilde şirketle birlikte hareket ederseniz bir vizyon ve değer ortaklığına girebilirsiniz ve bu da yine daha önce konuştuğumuz gibi sadece iş gücünüzle sınırlı kalacaktır. Karşı tarafa geçmek ve denklemin o tarafında uzun vadeli oyunlara girmek önemli o yüzden. Uzun vadenin ekstra bir yararı da var ve içinde bulunduğumuz tüm durumlar, oynadığımız tüm oyunlar için de geçerli bu: yeterince uzun vadede tekrarlanarak yapılan her şeyde; bileşik getirinin gerçek gücünü görebiliyoruz. Hayattaki tüm getiriler bu iş hayatında olsun, ilişkilerde veya evliliklerde olsun, özellikle bilgi birikim konusunda, bunlar bileşik olarak kar topu etkisiyle büyüyen ve çoğalan şeyler. Bu sebeple çevremizi veya eşimizi; ya da ortak olduğumuz şirketi aynı kriterlere göre değerlendirerek seçmeliyiz. Warren Buffett’ın insanlarda aradığı çok önemli üç özellik var; zekâ, enerji ve dürüstlük. Özellikle de sonuncusu yoksa ilk ikisi olan bir durumla vakit kaybetmeyin diye de ekliyor. Uzun vadeli oyunlarda sürekli tekrarlı bir şekilde bileşik getirinin inanılmaz etkisinden faydalanabilmek için çok önemli özellikler bunlar hayatın her alanında. Özellikle de zenginlik aranıyorsa. Bu özelliklere ek olarak bir de sanırım rasyonel bir optimistlik oldukça gerekli bir şey. Kötümser ve pesimist insanlarla bir arada olmamak gerekli. Belki biraz fazla görünebilir ama ben kişisel olarak çok uzun bir süredir böyle insanların tamamını hayatımdan çıkarttım ve bu beni daha da rasyonel ve aynı zamanda optimist biri haline getirdi. Ve bu sürekli dikkat etmemiz gereken bir şey bence. Kim olursa olsun, hayatınıza yeni girecek insanları bu açıdan değerlendirip henüz yol yakınken ilişkinin güçlenmesine de izin vermemek gerekiyor. Bu biraz belki şımarıklık veya küçük gibi görünen detay, ama varlığa giden yolda önemli bir ağırlık azaltması yaratıyor. Hedefe odaklanmanın da önünü açıyor. Zamanımızı iyi kullanmak gerek ve faydasız şeylerle vakit kaybetmemek gerek. Çünkü elimizdeki en kısıtlı ve ölçeklendirip bir kaldıraca dönüştüremeyeceğimiz tek varlığımız belki de zaman.

Fakat burada ayrımını yapmamız gereken önemli bir detay daha var. Zamanı iyi kullanmak demek haftada 80 saat çalışmak demek değil. Hatta böyle bir şey pek mümkün de değil. Böyle söyleyenler biraz işin dramatik tarafını öne çıkartmak istiyor ve övgü toplamak istiyor gibi geliyor bana. Kimse böyle sürelerde zihinsel olarak veya bedensel olarak en üst noktalarda kalıp üretken bir şekilde iş yapamaz. Hatta geçenlerde buna benzer bir tweet atmıştım. Ben zamanımın büyük bir kısmını verimsiz ve faydası olmayan aktivitelere harcamak durumunda kalıyorum. Bunlardan artakalan, geriye kalan en verimli zamanlarım bir odada boş bir duvara bakmak veya halı desenlerini incelemek oluyor. Bu arada twitter’ın ayrıca önemli bir network etkisi var, ben pek o amaçla kullanmıyorum ama istatistikler gerçekten benim hesabım için bile şaşırtıcı sayılır. Bu podcastleri dinleyenlerden çok çok daha az bir takipçi var orada. Fakat aylık istatistiklere zaman zaman bakıyorum. Aşağı yukarı 1.500 takipçiyle ortalama aylık 150-200 bin görüntülenmeye ulaşıyor hesap. Ve öyle çok fazla tweet atan biri de değilim bu arada. Orayı daha çok buradaki podcastlerde genellikle o hafta konuştuğum ya da konuşacağım konu üzerine küçük hap tweetlerle bir şeyler paylaşmak üzerine kullanıyorum. Fakat bu bir iş planına çevrilebilir bir başkası için çok rahatlıkla. Sadece biraz ilgi çekmek gerekiyor ve ölçeklendirmenin, bileşik büyümenin kendi işini yapmasına izin vermek gerekiyor. Tahmin edilemeyecek kapılar açabilir eğer düzgün bir iş planı kurulursa. Bazen buradaki yayınları yazılı olarak bir blog sayfasında da paylaşıp hatta oraya podcast içeriğini sesli şekilde eklemek de aklımdan geçiyor. Ama twitter bunu tek başına çözebilen bir yer. Sadece kısa bir hap tweetle binlerce kişiye ulaşabiliyorsunuz anında. Bu değeri anlamak, dijital bir iş planı hazırlarken en dikkat edilmesi gereken şeylerden biri. Reel örnekler vermeye çalışıyorum ki, bu kafalarda biraz daha otursun. Tabi bu bir başkası için twitter olmayabilir ama başka bir şey olabilir. Ne demiştik; sizin sınırlı bir girdi olarak sunduğunuz şey karşısında sınırsıza yakın bir getiri elde etmeniz gerekli. Zenginlik böyle yaratılıyor. Ve günümüzde artık son yüzyılın genel geçer kuralları neredeyse değişmek üzere. Eskiden bu tarz kaldıraçlardan söz ederken ilk akla gelen şeyler hemen iş gücü ve sermaye oluyordu. Fakat günümüzde artık çok geçerli değil bunlar. Yaratıcılık ve fikirler daha ön plana çıkmaya başladı ve bunları bir kaldıraçla kullanmak iş gücünden, sermayeden daha değerli hale geldi. Sermaye derken tabi bu arada bilgi veya tecrübeden değil; parasal sermayelerden bahsediyorum. Ama toplum hala iş gücüne, eski sermayeye gerçekte olandan daha fazla değer vermeye devam ediyor ve bu konuyu kavrayanlar için bu farkındalık çok ciddi bir fark yaratabilir. Medya kullanımı ve network etkisi artık bunlardan daha önemli şeyler ve ciddi şekilde kullanılması gereken yeni kaldıraçlar. Tabi tüm bunları etkin kullanabilmek için sizin de bir ürün veya yaratıcı bir değer sunmanız gerekiyor karşılığında.

Network Effect

Son dönemlerde mesela insanlar kendilerini bir ürüne çevirmeye başladı. Bunu influencerlarda veya içerik üreticilerinde çok rahat bir şekilde görebiliyoruz. Ama burada bir trick var, yani bir püf nokta var. Yaptığın işi benzersiz bir şekilde yapmak devreye giriyor. En önemli amaç; neyi çok iyi ve benzersiz yapabildiğini keşfetmek ve onu olabildiğince kaldıraç kullanarak yapmaya çalışmak. Ve bunun için de gerçekten sevdiğiniz bir şeyi yapıyor olmak gerekiyor. Kimsenin nefret ettiği işleri yaparak bir varlık kalesi veya büyük bir zenginlik inşa etmesi mümkün değil. Çünkü yaratıcılığın ve orijinalliğin devreye girmesi için yaptığınız şeyden zevk alıyor olmanız lazım. Ayrıca burada genellikle yanılgıya düşülen bir nokta da var. Rekabetten ve anlamsız bir kopyalama yarışından orijinal kalarak uzak durmak gerekiyor. Her biri birbirinin kopyası olan oldukça benzer bir değer sunmak, sizi sadece çok küçük bir oyunun içinde tutar. Ve zaten orijinal olursanız; rekabet de direkt kendiliğinden ortadan kalkmış olacaktır. Kimse sizin özel yeteneklerinizle ve özellikle de sevdiğiniz bir şeyi yaparken rekabete giremez. Bu sebeple önce kendine yatırım yapmak ve kendinin en iyi versiyonunu bulmak, en benzersiz olduğun alanı keşfetmek çok önemli. Ayrıca bu alanın ne kadar niche veya küçük olması durumu da hiç önemli değil. Fakat genellikle gördüğümüz şeyler birbirinin sadece birazcık değiştirilmiş bir kopyası ve bu çok kısa vadeli bir oyuna dönüşüyor bu şekilde.

Bölümün başında daha önce insanlara nasıl zengin olduğunu çok fazla sorduğumu söylemiştim; bu tecrübeleri kopyalamak sizi zengin etmeyecek, onu şu anda söylüyorum. Diğerlerinin tecrübelerinden kendiniz için bir ders çıkartmanız gerekiyor onları kopyalamak değil. Çünkü şunu bilmek gerekiyor; onların size verdiği şey aslında dün büyük ikramiyeyi tutturmuş olan bir loto çekilişinin bileti. Bugün veya yarın aynı sayıların çıkma ihtimali istatistiksel olarak çok düşük olacaktır. Ve şunu bilmek gerekiyor; kestirme bir yol yok. Ortada hızlı veya hemen zengin olmanın işleyen bir metodu yok. Eğer birisi size bunu satmak istiyorsa; kendisi, sizin üzerinizden hızlı ve hemen zengin olmaya çalışıyordur. Aynı bu şöyle demek gibi bir şey: “Size finansal özgürlüğün ve zenginliğin yollarını öğreteceğim ama bunun için YouTube kanalımda katıl üyesi olup çok cüzi bir miktar destek vermeniz gerekiyor. Ayrıca bu şekilde size özel, öncelikli olarak, çok büyük sırları açıklayacağım videoları ilk siz göreceksiniz böylelikle.” Bu yöntemi anlamak çok önemli bir turnusol kâğıdı bana göre.

Hem bu konu özelinde ama bu konuyu da bir kenara bırakırsak; muhakeme yeteneği sadece bunları tespit etmek için değil, yatırım ve borsa özelinde, hayatın kendisinde bile en gerekli becerilerin başında geliyor. Şu ana kadar konuştuğumuz her şey, çok kritik bir muhakeme sahibi olmayı gerektiriyor günün sonunda. Bir konuda yargıya varabilmek; özellikle uzun vadeli eylemlerinizin sonuçlarını kestirebilmek her şeyden önemli. Ve en üstün muhakeme yeteneklerine sahip insanlar genellikle en az duygusal olanlar ve minimum ön yargıya sahip olanlar oluyor. En iyi yatırımcıların ortak özelliklerine ve konuşmalarına da baktığımızda aynı bir filozof gibi düşünüyorlar, hareket ediyorlar. O yüzden, neredeyse sınırsız bir ölçeklemeyle kaldıraç kullanılabilen bu yeni dönemde, muhakeme yeteneği en önemli beceri haline geliyor.

Ve şunu da belirtmek gerekiyor; tüm bunları zihinsel olarak çözmüş olmak, tek başına yeterli değil. Ortaya bir sonuç çıkartmak için bu ilkeleri benimseyip, uygulamak gerekiyor. Eğer zamanınızı normal bir işte ücretli bir çalışan olarak geçiriyorsanız, bu zamanı kendi özel yeteneklerinizi keşfetmek için ve geliştirmek için kullanmak üzere bir an önce sorumluluk almak lazım. Eğer şansınız yoksa, -ki bunun üzerine konuşuyoruz bugün- mevcut finansal düzende ve toplumsal kabullerimize göre öncelikle zamanınızı satarak başlamanız gerekiyor. Tüm bunlar benim yaklaşık olarak 10 yılımı aldı. Bu süre herkes için değişiklik gösterebilir ama dünün kazanan piyango bilet numaralarını takip etmek yerine, zamansız prensipler belirlemeye çalışmak önemli olanı.

Önceki Bölüm

ARK Invest Büyük Fikirleri 2023: İnovasyon Yükselişe Geçiyor

Sonraki Bölüm

Dayanıklı Yatırımcı Olmak

Latest from Blog

Uzun Vadeli Oyunlar

Bölümleri hazırlarken genellikle bir düşünce akışıyla ilerliyorum ve konunun nerede toplanacağını ya da nerede biteceğini başladığım

Birinci Kural: Para Kaybetme

Warren Buffett sürekli kullandığımız bir söz olarak bir keresinde şöyle demişti: “1. Kural: Para kaybetme. 2. Kural:

Öğrendiğim Birkaç Şey

Sahip olmak isteyeceğim neredeyse her şeye sahibim. Henüz elde edemedikleriminse yolumun üzerinde duran sadece birer checkpoint