//
33 mins read

Ray Dalio: Prensipler

Prensipler; belki de ihtiyacımız olan en önemli kurallar, ilkeler ve karar alma süreçlerimizin bir bütünü. Maalesef çoğumuz için, zaman zaman ve ihtiyaç duydukça gevşettiğimiz ve yok saydığımız kurallar bulunuyor. Karar alma sürecimizde devamlı ve sürekli olarak hatalar yapmamıza neden olan da bu aslında. Bazı durumlarda kuralları takip etmekten de uzaklaşabiliyoruz. Geçerliliğini yitirdiğini ya da kısayollar bulduğumuzu varsayıyoruz. Ve genellikle, zor gibi görünen yolu tercih etmek yerine işlerin kolayına kaçmayı tercih edebiliyoruz. Çoğul konuşuyorum çünkü bunu ben de sıklıkla yapıyorum. Dönüp baktığımızda bunların bir hata olduğunu görebiliyoruz ve bir sonraki sefer için bir ders çıkartıyoruz. Sonra tekrar aynı hataları ya da benzerlerini yapıyoruz. Tekrar yapıyoruz ve tekrar yapıyoruz. Sanırım bunun sebebi, sağlam temellere oturtulmamış prensiplerden ya da hiçbir prensip sahibi olmamaktan kaynaklanıyor. Ve borsada; prensip sahibi olmak, sandığımızdan daha önemli olabilir. Hatta yalnızca borsa ve yatırım alanlarında değil, hayatın her alanında; iş dünyasında, özel yaşamda, sağlam prensipler sahibi olmak ve bunları takip etmek, uygulamak, uzun vadede yıkılması çok zor bir karakter ve kişilik oluşumuna yardımcı olabilir.

Yatırım yapmayı bu anlamda biraz spor yapmaya benzetiyorum. Belirli bir disiplinle salona gidersiniz, haftanın farklı günlerinde farklı alanlarda gelişmek için birbirinden farklı tekniklerle ağırlığın altına girersiniz. Fakat genellikle sporcuların söylediği en önemli şeylerden biri; ağırlık çalışmak %30 beslenme %60 ve uyku düzeni %10 etkide gibi bir dağılım vardır bu disiplinin. Özellikle diyet programını da bütçe yapmaya ve harcamaları kontrol altına almaya benzetiyorum. Aynı kalorileri kontrol altına almaya çalışmak gibi. Bunu yalnızca belirli bir disiplinle ve prensip sahibi olarak yapabilirsiniz. İyi bir yatırımcı olabilmek için sanırım iyi bir sporcu zihniyetinde de olmak gerekiyor. Ya da iyi bir yatırımcı aynı zamanda iyi bir sporcu da olabilir çünkü birbirine oldukça benzer şeyler.

Özellikle kişisel gelişim klişelerinden uzak durmaya çalışsam da bugün biraz sanırım bu tip bir konu olacak ama yine de yeterince özgün bir düzlemde tutmaya çalışacağım konuyu. Geçtiğimiz günlerde uzun bir süredir listemde olan Ray Dalio’nun Prensipler kitabını bitirdim. Okuma konusunda son birkaç yıldır pek zaman yaratamıyorum fakat; sesli kitap olayı gerçekten benim için çok iyi bir çözüm oldu bu son dönemde. Sesli olarak Türkçesi yok, İngilizce Ray Dalio’nun kendi sesinden dinledim ve çok kısa bir sürede sanırım Türkçe baskılı halini de temin edip her zaman elimin altında tutarım bu kitabı. Hikâye anlatıcısı tonunda bir sesi de olduğundan gayet güzel bir şekilde yapmış bu sesli kitap halini. Belki biraz kişisel gelişim tarafına çok kaysa da oldukça beğendim ben. Başkalarının tecrübelerinden ders çıkartmaya çalışmak ve bunun üzerine kendini geliştirmeye çalışmak hayatın en önemli kısayollarından biri bana göre. Bu yüzden biyografilere bayılıyorum, hatta belki burada büyük yatırımcıların biyografileri üzerine bir seri de yaparız ileride.

Bu kitabı 3 parçaya bölebiliriz, ilk bölümde kendi hayat hikayesini anlatıyor biraz. Onu, oluşturduğu prensiplere götüren yolu paylaşıyor. Sonra Hayat Prensipleri dediği kısım var. Sonra da İş Prensipleri bölümü var.

Bu 16 saatlik kitabı tabi ki burada yarım saat içinde anlatmak hiç kolay değil, zaten genel olarak kitaplarla ilgili konuşurken ya da kitap bölümleri yaparken tam olarak bir özet ya da açıklama gibi değil de bu kitaplardaki fikirler ya da olayları kendi düşüncelerimle birlikte vermeye çalıştığım bölümler yapıyorum. Aynı şey geçerli hala. Kitap özetlerine belki de pek inanmadığımdan da olabilir. Tabi ki bazı şeylerin özet olarak aktarılması iş görüyor fakat yalnızca bir şeyin özetine bakarak ana fikri almak ya da farklı bakış açıları geliştirmek bence çok mümkün değil. Bunun için kitabın kendini mutlaka okumak gerekli. Çünkü herkesin kendi için alacağı şey oldukça farklı olacaktır. Hatta aynı kişinin aynı kitabı 10 yıl sonra tekrar okumasında bile kazanacağı bakış açısı baya bir farklılık gösterebilir.

Burayı çok fazla kitap kulübü gibi bir şeye de çevirmek istemiyorum ama; kendi anladıklarımı ya da farklı bakış açılarını paylaşmaktan da büyük keyif alıyorum. Bu yayınlara başladığımda, eşim, çok dar bir konu üstüne konuşuyorsun nasıl her hafta ayrı bir bölüm yapacaksın diye soruyordu. Belki siz dinleyenler de benzer şekilde düşünmüş olabilir zaman zaman. Fakat yatırım, borsa, finans dünyası ya da adına her ne diyorsanız, yalnızca piyasaların içinden ve sıkıcı tarafıyla ilgili bir şey değil. Hayatın kendisi de bir yatırım alanı. Bunu bir kişisel gelişim başlığı altında söylemiyorum ama. Belki de en önemli yatırım insanın kendine yaptığı yatırım. Bu kitap da belki bunun en güzel örneklerinden biri. Ve bence oldukça geniş bir pencereden değerlendirilmesi gereken bir konu tüm bunların hepsi.

Finansal özgürlük yolculuğunda olanlar için, sanırım hayata bakış açıları genel kalabalığın aksine biraz farklılaşıyor. Hayattan beklentileri, hayalleri, olaylara bakış açısı; toplumun genelinden farklılık gösteriyor zamanla. Büyük bir kitle tarafından pek anlaşılamayabiliyorlar. Bazen bununla ilgili benim için garip sorularla ben de karşılaşıyorum. Buraya neden reklam almıyorsun veya neden agresif bir şekilde bu tarz şirketlerle görüşüp anlaşmıyorsun, ya da ücretli üyelikler, ücretli içerikler gibi daha ciddi bir şekilde neden gelire dönüştürmüyorsun burayı gibi sorular alıyorum. Belki bunun cevabına kısaca “prensip” meselesi diyebiliriz. Asla, asla dememek gerekli hayatta fakat sanırım yapacağım maksimum şey ana bir sponsor eşliğinde x katkılarıyla sundu / sunar şeklinde bir yol olabilir. Bunun dışında, bilginin özgürce yayılması gerektiğine inanıyorum. Finansal özgürlük yolunda gerçekten ciddi bir şekilde ilerleyenler sanırım ne demek istediğimi daha iyi anlıyorlardır. Mesele, para değil aslında. Finansal özgürlük kısmındaki kilit nokta finans kısmı ya da para kısmı değil. Özgür olabilmek mesele. Ya da en azından odaklanılması gereken yer orası. Klasik ve klişe olarak herkesin istediği bir şey, sabah bir alarm sesiyle uyanmamak. Kendine yetebilmek. Kendine zaman ayırabilmek. Kendine yatırım yapabilmek. Ürettiğin bir fayda karşılığında beklediğin değeri görebilmek. Ve tüm bunların kendi elinde olması. Bir başkasının hayallerini gerçekleştirmek için değil de; kendi yolunda ilerlemek. Her telefon çaldığında Pavlov’un Köpeği gibi öğrenilmiş çaresizlikle henüz telefona cevap bile vermeden stres yüklenmekten kurtulmak mesela. Fakat, asla para değil ana konu. Ya da daha çok kazanmak, her şeyi gelire dönüştürmeye çalışmak, samimiyeti kaybetmek. Bilmiyorum bunlar en azından benim için önemli şeyler. Ve bunların hepsi birer prensip meselesi.

O yüzden sanırım Ray Dalio’nun bu kitabına balıklama atladım ve onun prensiplerini merak ettim. Daha önce sanırım bazı YouTube videolarından bahsetmiştim; Değişen Dünya Düzeniyle Başa Çıkabilmenin İlkeleri, ya da Ekonomi Nasıl Çalışır videoları gerçekten çok değerli ve henüz bakmayanlar için ilk izlenecek şeyler listesinde üst sıralarda olması gerekiyor bence. Ayrıca kendisi bitcoin’e de sıcak bakan birisi. Bu yönden baktığımda, ilk bitcoin ile ilgili açıklamalarını gördüğümde bu olumlu yaklaşımına biraz şaşırmıştım. Çünkü onun da Charlie Munger gibi; ya da Warren Buffett gibi çok sert eleştiriler yapabileceğini düşünüyordum. Ne kadar yanıldığımı ve daha önemlisi neden yanıldığımı daha yeni öğrendim. Sanırım bu kitaptan sonra neden öyle yapmadığını daha iyi anlıyorum artık ve bugün zaten işte tam olarak bu anlamda prensipler üzerinde konuşuyor olacağız.

Bazen belki de çok önemli ve oldukça açık bir gerçeği göz ardı edebiliyoruz. Kimsenin elinde sihirli bir değnek yok aslında. Kimsenin bir şey bildiği yok. Piyasaların hangi yönde gideceğini tahmin etmek neredeyse imkânsız. Bunu tahmin etmeye çalışanlardan da kendi adıma uzak durmaya çalışıyorum. Bu hem hayat hem de borsa için geçerli. Borsa da aslında çok fena halde hayata benziyor. Tanrıyı güldürmek istiyorsan ona planlarından bahset. Borsa için de geçerli bir durum. Yapabileceğimiz en iyi şey; bazı prensipler edinmek ve bir kurallar bütünü dahilinde hem kendimize hem portföyümüze yatırım yapmak. Ray Dalio ilk ısınma turlarından sonra tam da bu açıdan bir yaklaşımla konuya giriş yapıyor, biz de öyle yapmış olduk bir nevi.

Büyük bir başarısızlık hikayesiyle başlayalım ve Ray’in neler öğrendiğine bir bakalım önce. 1975’te bizim 2+1 diye tabir ettiğimiz stüdyo dairesinde Bridgewater yatırım fonunu kuruyor. Hedge fonları dediğimiz bir fon. Yani bizim serbest yatırım fonlarına biraz benzer ama yöneticisine çok daha serbestlik kazandıran bir yapısı var bunların. İlk 8 yılında çok ciddi bir başarı ve tabi bununla bağlantılı olarak oldukça iyi getiriler elde ediyor. Tabi zamanla fon büyüyor, 1981’de stüdyo dairesinden gerçek bir ofise geçiş yapıyor artık. Bu kadar iyi bir durumdayken ve artık fonda çalışan onlarca insan varken; 1982 yılında işler biraz değişiyor. Meksika’nın borçlarını ödeyemeyeceğini ve temerrüde düşeceğini tahmin ediyor. Amerikan bankalarının da bu tarz ülkelere çok ciddi borç verdiğinden dolayı tüm bu çöküşün Amerika’yı da etkileyeceğini düşünüyor. Ki bu gerçekleşiyor da, Meksika temerrüde düşüyor. Hatta o dönem bu konuda çok ciddi bir dikkat çekiyor; kongrede bu konuda konuşması için çağırılıyor, basına demeçler veriyor, yazıları okunmaya başlıyor. Tüm spot ışıkları onun üzerinde yani. Kendini yenilmez gibi hissetmiş bile olabilir. Ki çoğumuz böyle hissediyoruz zaman zaman. Bununla ilgili hatta Boğa Piyasalarındaki Yenilmezlik Hissi diye bir bölüm de yapmıştık. Meksika’nın bu durumunun Amerika ekonomisini nasıl etkileyeceğini hatta şöyle açıklıyor: “O zamanlar bana göre; FED’in para politikalarında başarısız olması ve çabalarının yeterli olmaması ihtimali olarak %75 şans vardı. Biraz bir kıpırdanma sağlaması fakat yine sonunda ekonomiyi canlandırmada başarısız olması için de %20 ihtimal veriyordum. Ve eğer ekonomiyi teşvik etmek için agresif davranırlarsa da; bu bir hiperenflasyon ortamı yaratabilir ve sonuçta bu da başarısızlığın bir başka şekli olur. Buna da %5 ihtimal veriyordum” diyor. Mantıklı bir çıkarım. Yani aslında kendine %100 oranda bir güveni var tüm bu çıkarımlardan sonra. Ve bir sonraki cümlesi daha da şeffaf ve vurucu: “Fakat ölümcül bir hata yapmışım” diyor. Bütün ihtimalleri %100 şekilde dağıtarak ve her sonucu düşünerek kendinden eminken üstelik. Hatta ve hatta Amerikan ekonomisi resesyona girecek diyerek karşı pozisyon aldığında, tam o noktada; piyasanın en dip noktası olmuş. Daha dibe gitmemiş bile. Yalnızca yükselmeye başlamış o noktadan sonra. Gerçekten, ölümcül bir hata.

Nerede yanıldığını şöyle açıklıyor: Meksika gibi ülkelerdeki finansal krizler sonucu Amerika’nın bundan aynı şekilde etkileneceğini düşünürken tam tersi gerçekleşmiş. Çünkü Meksika ve onun gibi ülkelerden bu krizler sebebiyle çok ciddi bir miktarda dolar Amerika’ya geri dönüyor ve piyasanın hareketli kalmasını hatta bir balon oluşmasını bile sağlıyor. Ray Dalio tam tersi ihtimali düşünerek neredeyse bütün portföyüyle bu yönde hamle yapmışken üstelik. Amerika ekonomisini shortlamışken tam tersi bir sonuçla karşılaşıyor. Nasıl böyle ölümcül bir hata yaptığını bulmaya çalışırken; ilk sorduğu sorulardan biri kendimden nasıl bu kadar emin olabildim? Neden haklı olduğumu düşündüm? Bu sorular belki de onun prensiplerinin temelini oluşturan düşünceler. Bu acı tecrübeden 4 tane kritik temel nokta tespit ediyor. Acı bir tecrübe çünkü bu pozisyonu taşırken fonu neredeyse tüm parasını kaybediyor. Şirketindeki çalışanların maaşlarını ödeyemeyecek duruma düşüyor. Bir süre sonra şirketinde kendisi hariç çalışan kimse de kalmıyor zaten. Hatta milyonlarca dolarlık fon yönetirken; bu süreç içinde hayatını devam ettirebilmesi için 3-4 bin dolarlık kısa vadeli borçlanmalara kadar düşmüş durumda.

Benzer bir hatayı ben de yaptım. Sanırım geçenlerde portföyde yalnızca 5 yılda 1 değişiklik yaptığımdan bahsetmiştim orada atladığım bir nokta var sonrasında kendime de kızdım nasıl unuttum diye. Fakat yine de daha ilk bölümlerden birinde o hatadan da bahsetmiştim. Covid döneminde portföyün tamamını satıp nakite geçtim, hayatımda ilk ve son defa oldu bu. Daha henüz Aralık ayında, hiçbir yerde covid duyulmadan bir şekilde internette saçma sapan yerlerde gezindiğim için bu haber karşıma çıktı. Çinli sitelere girip Çin’den İngilizceye ondan Türkçeye çeviriler yapıp olayın vahametini anlamaya başladım. Çevremde herkese bahsettim; şöyle olacak, böyle olacak, belki dağlara kaçmamız bile gerekecek gibi bir senaryo kuruyordum. Tüm dünya ekonomisi duracaktı, tüm şirketlerin faaliyetleri duracaktı, milyonlarca insan ölecekti, hayat duracaktı kısaca. Ben bunları düşünmeye başlarken Wuhan’da henüz 20 ölü falan vardı ve şehir kapanmamıştı daha. Biraz deli gözüyle baktılar. Ocak ayının ortasına doğru tüm portföyü sattım. Ve haklı çıktım. Virüs bir anda yayılmaya başladı Şubattan sonra. Fakat hisseler düşmedi, ekonomi durmadı. Mart ortalarında ilk vaka Türkiye’de görüldü. Çok iyi hatırlıyorum 17 ve 19 Mart tarihleri olması lazım, BİST ikili dip yaptı ve bir daha da o seviyeleri görmedi bile. Geniş pencereden baktığımda haklı çıkmış olmama rağmen, yatırım anlamında büyük bir hata yaptım. Sonra Nisan-Mayıs gibi sattığım tüm hisseleri aynı lot sayısında biraz daha fazla para ödeyerek geri aldım ve bir daha da satmadım. Çok ucuza aldığım önemli bir dersti bu benim için fakat bundan Ray Dalio’nun çıkardığı gibi sonuç ve öğrenme elde edemediğimi bu kitabı okuyunca biraz daha iyi anladım.

Ray’in kendinin bu hatalarını düşünürken bulduğu 4 temel prensipten ilki: kendinle aynı fikirde olmayan en zeki insanları bul ve onlarla konuş ki; bu insanların bakış açısından ve göremediğin bir noktadan olaylara bakmaya çalış.

İkincisi: her şey hakkında fikir sahibi olmaktan vazgeç. Ya da en azından her zaman için.

Üçüncüsü: zamansız ve evrensel ilkeler, prensipler geliştirip bunları test et ve sistemleştir.

Dördüncüsü: Öyle bir risk dengelemesi yapmaya çalış ki; düşüşlerde az etkilensin, yükselişlerde ciddi kazançları olsun.

Bu kendi için çıkardığı 4 temel sonucu ve uygulamaya koymaya başlayacağı adımları düşününce; ne kadar sade ve bir o kadar da derin olduğunu belki görebiliriz. Her bir maddesi çok değerli. Özellikle farklı fikirlere açık olmak anlamında büyük bir ders içeriyor. Sanırım buna bakınca neden bitcoin hakkında kötü konuşmadığını daha iyi anlayabiliriz. Kongrede piyasalarla ilgili tecrübesine ve bilgisine başvurulan biri olarak bile her şey hakkında fikir sahibi olmaktan vaz geçeceğini söylüyor. Bir otorite kurmuşken bunu yapıyor üstelik. Halbuki biz, kişisel olarak ben de dahil, çoğu zaman bu konuda çok büyük hatalara düşüyoruz. Ve genellikle bir mesajdan çok o mesajın kimin tarafından verildiğine önem veriyoruz. Otoriteye sarsılmaz bir inancımız var ve bunun yanında kendi fikirlerimizin doğru olduğu yönünde de ikna edilemez bir inatçılığımız var. Bu maddelerden risk dengelemesi konusuna daha ileride geliriz, o konuda da Ray’in çok değişik bir fikri var. Birdgewater gibi, ki Ray yönetiminde dünyanın en büyük hedge fonu olan bu yatırım şirketinin başkanı; yapabileceğimiz en büyük hatanın haklı olmak olabileceğini söylüyor. Piyasalarda yalnızca haklı olmak yetmiyor bazen. Ve o bunu en zor yollardan öğrenen birisi, tüm fonunu kaybederek. Fonun ilk 8-9 yılında haksız çıktığından çok daha fazla oranda haklı olmuştu ve zaten bunları genel olarak kamuya açık bir şekilde yaptığı yorumlardan da görebilirsiniz. Fakat günün sonunda, bu 8 yılda elbette o döneme göre fena olmayacak bir getiri sağlasa bile, sonunda, kendi maaşını bile ödeyemediğinden aracını satmak zorunda kaldı; hatta araç bir süre satılamadığından dolayı babasından 4.000$ borç almak zorunda kalmış. Bunun ne kadar zor bir şey olduğunu tahmin bile etmek istemiyorum. Düşünsenize, böyle bir fon yöneticisiyken; ki tahmin ediyorum yine benzer bir şekilde bizde olduğu gibi ailesi tarafından aman oğlum dikkatli ol, aman bak bir anda her şeyini kaybedebilirsin gibi öğütler almış olabileceğini de düşünebiliriz. Kısa bir sürede babandan borç para istemek zorunda kalıyorsun. Buradaki yıkılma anı ve en dip nokta bence burası. Başaramamış olmak. Ya da biz demiştik denilmesi. Denilmese bile hissettirilmesi. Belki de hepsinden daha acı kısmı burası. Bunun olmaması için ben kendi adıma elimden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorum. Fakat hayat gerçekten çok ilginç ve neler olabileceğini, hangi zorluklardan geçileceğini ya da hayatın bizimle ilgili nasıl bir planı olduğunu bilmemiz mümkün değil. Ben yine de Robert Frost’un şiirindeki gibi; gidilmeyen yoldan ilerlemeyi tercih etmek istiyorum. Fakat bunu bazı prensiplere sadık kalarak yapmak gerekiyor. Kitapta sonra bir yerde çok ilginç bir şekilde benzer bir bölüm var buna. Eşiyle ve sahip oldukları iki kediyle birlikte bir çıkmazın içindeyken; neredeyse bir iflasın eşiğindeyken, kendine şu soruyu soruyor: Güvenli tarafta kalıp sakin ve düzenli bir hayat mı yaşamak istiyorsun, yoksa tehlikeli bir ormanı geçip harika bir yere ulaşmak mı istiyorsun? Bu kadar dipten böyle bir mental yapıyla geri dönmek çok zor. Yıllar boyunca o kadar çok defa haklı olmuş ve sonunda yalnızca bir hatayla her şeyini kaybetmiş birisi Ray. Ve bu çıkmazın içinde, acı içinde kıvranırken belki de tarihin en büyük geri dönüşlerinden birini yapıyor finans dünyasında. Bridgewater fonunu en büyük hedge fonu haline getiriyor. O, aynı şiirdeki gibi gidilmeyen yolu seçenlerden biri. Fakat burada büyük bir yanılgıya düşüp her acının, her sancının sonunda mutlaka daha iyi bir yere ulaşılacak diye bir şey yok. Bu yalnızca filmlerde geçerli. Bunun için bir plan olması lazım. Zamansız ve yıkılmaz prensipler olması lazım. Zaten kitabın geri kalanında da Ray bunu nasıl başardığını ve bu prensiplerin önemini anlatıyor.

İlk keşfettiği şeylerden biri; yaptığı hatadan kendine çıkardığı sonuçların 4. maddesi. Risk dengelemesi. Burada bir çeşitlendirmeden söz ediyor. Ve sanırım genellikle yanlış anlaşılan bir durum bu. Kendi adına keşfettiği şey; birbiriyle korelasyon içinde hareket etmeyen 15-20 adet yatırım aracını bir arada kullanarak; bu şekilde hemen hemen yüksek sayılacak bir getiri oranını koruyabileceğini ve aynı zamanda riskini de önemli ölçüde azaltmış olacağını düşünüyor. Fakat bunu bence yanlış anlamamak lazım. Ya da anlatmak istediğini ben biraz daha farklı anlıyorum. Yine de daha önce çokça defa şöyle de demiş birisi: en azından portföyde %1 veya üzerinde bitcoin tutmak; hiç bitcoin tutmamaktan daha az riskli bir yöntem. Bunu biraz açmamız gerek; Ray çeşitlendirmeyi bizim düşündüğümüzün aksine biraz farklı yapıyor. Birbirinden farklı ve hiçbir bağlantısı olmayan farklı yatırım araçlarını kullanıyor. Yani mesela; borsa düşerken en azından portföyünü belirli bir seviyede tutabilecek tahvilleri de elinde tutuyor. Ya da en azından birbiriyle hiçbir korelasyonu olmayan hisse senetlerini seçiyor. Altın yatırımı var. Yine benzer bir şekilde son dönemlerde bitcoin yatırımları var. Bu şekilde bir çeşitlilik yapıyor. Hatta 5-6 farklı araç ya da çeşitli yatırım enstrümanı kullansanız bile bu yeterli olmayabilir en azından 15 adet birbiriyle korelasyonu minimum düzeyde araç bulmalısınız diyor. Yüksek getiri ve düşük risk denklemini kendince böyle kurmuş durumda. Portföydeki araçlara tek tek bakıldığında belki bazıları aşırı riskli görünebilir fakat genel resme bakıldığında bu riskin yalnızca ona toplamda düşük bir risk ve eğer başarılı olursa yüksek bir getiri oranı sunacağını söylüyor. Oldukça mantıklı ve takip edilebilecek sağlam bir kural olsa da; ben daha düşük sayıda araçla bu çeşitliliğe biraz karşıyım. Odaklı bir portföyle de birbiriyle net bir korelasyonu bulunmayan araçlarla yine riskin minimize edilebileceğini düşünüyorum. Tabi Ray’in düşünceleri yanında benimki sadece bir amatörün fikirleri olabilir yalnızca.

Diğer bir değindiği nokta da, yine hayatla ve yatırım dünyasıyla ilgili oldukça doğru bir önerme. “İstediğiniz her şeye sahip olabilirsiniz; fakat hepsine birden sahip olamazsınız” diyor. Ya da Gibi dizisinde daha değişik bir şekilde ifade edildiği gibi:

Hayat, her zaman arzularımızı ve beklentilerimizi karşılamıyor.

Keşke her istediğimizin tamamına ulaşabilsek fakat maalesef bu hiç gerçekçi değil. Bunu bilmek ve buna uygun hareket etmek gerekli. Bu da ayrı bir takas oyunu aslında. Finansal özgür olabilmek için bugünün bazı zevklerinden feragat etmek durumundasın. Ya da Ray Dalio’nun durumunda; zamanını, enerjisini, bütün hedefini fonunu tekrardan kurtarmaya vermek durumundasın. Bunlardan birini yaparken; başka şeylerden kısman gerekiyor. Sadece bunlar da değil; tüm hayat bir takas oyunu. Tüm ilişkiler, iş yaşamı, ya da bir hedefe doğru ilerlemek. Bir şeyi elde etmek için birden çok şeyden vazgeçmek zorunda kalabilirsin ve bu birçoğu için verimli görünmeyebilir. Yalnızca her şeyden biraz elde etmek istediğinde de bu sefer tüm beklentilerinin tam anlamıyla karşılanmadığını görüyorsun. Diyelim ki, milyoner olmak istiyorsun; bunun da birçok maliyeti var. Hedeflediğin rakama ulaşmak için harcadığın zaman, enerji ya da tüm odak noktasını buraya vermek… diğer her şeye, mesela ailenle daha az zaman geçirmene değer mi? Bu soruyu sormak gerekiyor. Ya da işini geliştirmek için cumartesi gecesi bile çalışmak, arkadaşlarınla vakit geçirmemene değecek mi? Her zaman böyle bir tartıyla hareket etmek gerekli. Elde edilecek bir şey için; kaçırılacak her şeyin bir bedeli var. Ray’in bu sözü bu yüzden çok dikkatli bir şekilde değerlendirilmeli. Eğer gerçekten peşinden gidilecek bir fikriniz ya da bir konuya ilginiz varsa da sanırım bundan kısa vadeli olarak vazgeçmemek gerekli aynı zamanda.

Ve yine kitapta temellerini oluşturduğu bu fikrin altını bazı prensiplerle dolduruyor. Hayattan istediğini elde etmek için kendi için çalıştığını gördüğü 5 adımlı bir süreci var. Her ne kadar hayattan herkesin beklentileri farklı olsa da, ya da yatırım ve borsa konusunda yine aynı şekilde. İstediğin, hayalin, hedefin her neyse, ona ulaşmak için oldukça basit görünen kurallar bütünü bunlar. Zaten konuşmanın başında ve kitabın başında verdiği o kendini yeniden şekillendirme sürecinde kullandığı prensiplerle de örtüşüyor bu durum. Ne demişti? zamansız ve evrensel ilkeler, prensipler geliştirip bunları test et ve sistemleştir. Söylemesi basit, fakat uygulaması bir o kadar zor maddeler bunlar.

İstediğini elde etmek için ilk adım:

  1. Net bir hedefin olsun, diyor. Zaman zaman bundan ben de bahsetmeye çalışıyorum. Hatta bu hedefin belirlenmesinde mütevazi davranılmaması gerektiğini, belki de nihai büyük bir hedef oluşturulması gerektiğini söylüyorum bazen. Ve bu nihai hedefleri ara hedef parçalarına bölerek takip etmek gerekiyor. Fakat yine hepsinden önemlisi, bunların çok net ve takip edilebilir hedefler olması lazım. Maddi ve ölçülebilir olmalı. Çok net bir hedefe sahip olmak ve neyin peşinden gidildiğini bilmek daha ilk yola çıkış noktasında bir adım ileriye götüren şey insanı. Muğlak ya da tamamen belirsiz bir şeye ulaşmaya çalışmak mümkün mü? Neyi hedeflediğini bile bilmeden onu elde edebilir misin? Daha önce bir bölümde sanırım buna benzer bir örnek vermiştim sanırım. Alice tavşan deliğine düşüp yönünü kaybettiğinde karşına bir kedi çıkar ve ona nereye gitmesi gerektiğini sorar. Kedi: bu nereye varmak istediğine bağlı. Eğer nereye gideceğini bilmiyorsan; hangi yönden gittiğinin de bir önemi yok der. Nereye ulaşmak istediğinizi bilmiyorsanız belki onlarca yılınız boşa gidebilir. En azından benim için öyle olduğunu söyleyebilirim. Ve zaman, bir daha geri getiremeyeceğimiz belki de en değerli kaynağımız.
  2. Ray Dalio’nun istediğini elde etmek için ikinci adımı: bu belirlenen hedeflere giden yolda bulunan problemleri tespit etmek ve bunların önünüzde durmasına göz yummamak. Hemen hepimiz bir yol haritası çizme konusunda çok büyük sıkıntılar yaşamıyoruz. Bir yerden bir yere varmak için yapmamız gerekenleri aşağı yukarı biliyoruz, tabi bir hedef belirledikten sonra. Fakat yapamadığımız şey, bu yoldaki problemleri bulmak. Ya da bu problemlerle karşılaşınca ne yapılacağını bilememek. Belki de en büyük sıkıntı burada başlıyor. Ne olursa olsun bu engelleri aşmanın bir yolunu bulmak gerekiyor. Eğer tüm bunları yol boyunca beraberimizde taşımaya kalkarsak; bu ağırlığın altında ezilmemiz oldukça yüksek bir olasılık. Hiçbir problemden kaçmamak ve sonra ilgilenirim dememek gerekiyor. O anda, hemen ya da en yakın zamanda çözülmesi gerek. Bu aynı zamanda stres seviyesini de düşüren ve insana dinginlik sağlayan bir şey.
  3. Üçüncü adım: Problemlerin temel nedenlerini doğru bir şekilde tespit ederek tam teşhis koymak. Kök neden analizi diye popüler bir kavramla tanıştık özellikle iş dünyasında son dönemlerde oldukça yaygın kullanılmaya başlanan bir terim. Hiçbir problemin kök nedenini teşhis edip bunu çözmedikçe; problemi tam anlamıyla çözmüş sayılmayız. Sadece geçici bir yara bandıyla bazı şeyleri ertelemiş oluruz. Belki de en dikkat etmemiz gereken kısım da bu olabilir Ray’in prensipleri arasında. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar parçalayıp tüm sorunlu kısımları çözmeye çalışmak gerekiyor. En ince detayına kadar problemin köküne inmek gerekiyor. Yalnızca bu şekilde ders çıkartıp bir sonraki yanlış durumda karşımızdaki sorunu çözmenin metotlarını geliştirebiliriz.
  4. Dördüncü adım: Bu belirlenen engelleri ve teşhis edilen problemleri aşmak için birden çok planlar dizayn et. Hedefi belirledik, karşımıza çıkabilecek problemleri anladık, sonra bunları teşhis edebilmeyi ve kök nedene inebilmeyi başardık. Artık bunları aşmanın vakti geldi. Artık bu noktada birden çok çözüm yolu geliştirebiliriz. Ve bu da çok önemli. Çünkü birinde başarılı olunmasa bile diğer bir çözüm yöntemiyle bu engeller mutlaka aşılacaktır. Müsamaha göstermeyin diyor Ray Dalio.
  5. Beşinci adım: Bu geliştirdiğiniz metotlarla ve çözüm yöntemlerinizle, dizaynlarınızla birlikte, sonuçları alana kadar gereken her şeyi yapın. Diyor.

İşte bu kadar basit aslında. Anlatması ve dinlemesi, uygulamaya konulması basit gibi görünse de; gerçekten uygulamak bir o kadar zor. Zaten genellikle en basit görünen şeyleri yapabilmek en zorudur. Belki de tüm bunları yapabilmek için hiçbir kör nokta bırakmamak gerekiyor. Hazırlıklı olmak ve belli prensipler sahibi olmakla ilgili biraz hepsi. Ray’in bu konuda da ekstra söyleyecekleri var. Radikal bir derecede açık görüşlü olun diyor. Hiçbir şeyi olduğu gibi kabul etmeyip, sorgulamak, karşı fikirleri dinlemek, saçma gelse bile neden farklı bir fikri olduğunu sormak ve anlamaya çalışmaktan bahsediyor. Böyle bir açık görüşle ve sorgulamayla, sanırım birçok kesin emin olduğumuz konuda ne kadar yanıldığımızı ya da hiç farkında olmadığımız bir açığın farkına varabiliriz. Hatta şöyle bir örnek veriyor: “Gökyüzünün mavi olduğuna dair bir fikrim varsa, gökyüzünün yeşil olduğunu söyleyen çok yüksek bir güvenilirlik düzeyine sahip birini, yeşil olduğuna inanan bir otoriteyi bulmak isterim. Ve sonra gökyüzünün yeşil olduğunu söyleyen kişiyle konuşmak isterim. Bu farklı fikirle birlikte çıkan problemi gidermek ve bu fikrin neden doğru olduğunu düşündüklerini anlamaya çalışmak isterim. Sonra, bunu doğru olduğunu düşündüğüm şeyle karşılaştırırım. Ve sonra bu iki bakış açısı arasından gerçek ortaya çıkar ve böylece gerçeğin tam olarak ne olduğunu bulabilirim” diyor. 1982’de yaşadığı büyük çöküşün ona öğrettiği en önemli prensiplerin başında da bu geliyor. Haklı olduğunu ispatlamaya çalışmak yerine; gerçeğin ne olduğunu bulmaya çalışmak daha anlamlı. Bir başkasının neden aynı konu üzerinde daha farklı düşündüğünü öğrenmek ve belki de hatalı olduğunuzu keşfetmek çok önemli bir yaklaşım. Aynı zamanda bir seviyede mütevaziliği de beraberinde getiriyor bu açık görüşlülük ve farklı fikirleri de dinleyebilme özelliği. Genellikle bölümlerin sonunda veya bazen başında lütfen ulaşmaktan çekinmeyin ya da bir eleştiriniz varsa lütfen paylaşın derken aslında bunu yapmaya çalışmak istiyorum. Özellikle eleştirilerden hiçbir zaman rahatsızlık duymamak gerekli. Her eleştiriden ya da her yorumdan çıkartılacak bir ders olabilir. Ve hiç beklemediğiniz bir yerden gelse bile bence her sese kulak vermek gerekli.

Fakat biz genellikle kendi fikirlerimize zıt görüşlere karşı hemen bir savunma mekanizması geliştiriyoruz. Konuşmalarda ya da tartışmalarda karşıdakinin sözünü kesiyoruz, fikirlerini açıklamasına izin vermiyoruz hatta bazen ince bir alaycılıkla dalga geçiyoruz. Daha çok kendimiz anlatmayı seviyoruz ve karşıdakinin ne dediğini dinlemiyoruz bile çoğu zaman. Karşıdaki kişi de benzer bir yapıda olduğunda, kimse kimseyi dinlemiyor bile. Herkes kendi söylemek istediklerini söylüyor ama bunları anlamaya çalışan hiçbir kulak olmuyor. Karşımızdakinin bahsettiği bir konu hakkında soru sormak yerine; o bu yüzden böyle, işte bu sebepten dolayı söylediğin şey bu şekilde gibi çıkarımlar yapıyoruz. Onun ne düşündüğü önemli değil, bizim fikirlerimiz ve çıkarımlarımız önemli ve dinlenmesi gerekli çünkü. Ray Dalio bunu kendi sözleriyle çok güzel özetliyor: “Etkin biri olmak için haklı olma ihtiyacınızın, neyin doğru olduğunu bulma ihtiyacınızdan daha önemli olmasına izin vermemelisiniz. Bildiklerinizle veya bir konuda ne kadar iyi olduğunuz konusunda kibirli davranıyorsanız, daha az öğrenip, daha kalitesiz kararlar verip, potansiyelinizin gerisinde kalacaksınızdır” diyor. Daha güzel özetlenemezdi sanırım.

Bu konuda ne kadar transparan ve açık görüşlü olduğuyla ilgili yine çok güzel bir hikâye var kitapta. Bridgewater fonunu yönetirken her zaman yaptıkları toplantıların birinden çıktıktan sonra Ray bir email alır. Şirket çalışanlarından birinin attığı bir mail bu. Şöyle yazmış: “Ray, bugünkü toplantıdaki performansın için en fazla D- notunu hak ediyorsun. Hiç hazırlanmadığın çok belli çünkü bu kadar dağınık ve kötü olmanın başka bir açıklaması yok sanırım. İleride, senden biraz daha hazırlıklı olmanı ve toplantı konularına zaman ayırmanı isteyeceğim ve hatta belki de toplantıdan önce gelip seni biraz hazırlamam falan gerekiyor olabilir. Ama bunun tekrar olmasına izin veremeyiz. Herhangi bir şekilde benim görüşümün yanlış olduğunu düşünüyorsan, lütfen diğerlerine sor veya bu konu hakkında birebir görüşebiliriz.”

Çalışanının ona bu şekilde bir mail atmasını sağlayan şey, ona sağladığı özgürce fikir belirtme ve açık bir şekilde tartışma ortamı yaratılmasından kaynaklanıyor. Şirket kültürü ve hayat prensibi olarak kurduğu yine önemli bir madde; anlamlı çalışmanın ve anlamlı ilişkilerin amaçlanması, oldukça radikal derecede doğruluk ve şeffaflığın hedeflere ulaşma konusunda bir fikir meritokrasisi oluşturması gerektiğini savunuyor. Fikir meritokrasisi derken; en iyi fikirlerin kimden geldiğine ya da hiyerarşiye bakılmaksızın değerlendirilmesinden bahsediyor. Anlamlı çalışma derken; hedefi içselleştirmek ve inanılan bir misyon edinmeyi kastediyor. Anlamlı ilişkiler derken; karşılıklı fikir takaslarını, birbirine karşı saygılı ve ilgili olmayı öneriyor.

Ray şöyle diyor: piyasalarda başarılı olabilmek için özgür ve bağımsız bir düşünür olmak gerekiyor. Ve genel kanının aksi yönünde düşünmek, analiz yapmak gerektiğini savunuyor. Çünkü genel kanının düşüncesi zaten fiyatın içine çoktan girmiştir. Trend takibi yerine özgün olmaktan ve farklı bir bakış açısıyla, belirli prensipleri takip ederek haklı ve doğru olanı savunmak gerektiğini söylüyor. Peki bu nasıl yapılabilir? Bu kadar her şeyi sorgularken ve diğerleriyle de bir tartışma ortamı yaratırken gerçekten doğruya ve gerçeğe nasıl ulaşılabilir? Bu mümkün mü? Ray’e göre, evet. Bunu sağlayan şey de fikir meritokrarisisi. Çünkü eğer sistematik bir şekilde insanların fikirlerini açık bir şekilde belirtmesini sağlarsanız, samimi ve gerçek olanı bulmak için olumlu anlamda bir eleştirel bakış açısı geliştirirseniz, doğru cevaplara ulaşabilirsiniz. Bunu sağlıklı bir şekilde yapabilmek için de; gerçek anlamda radikal bir şekilde doğrucu ve radikal bir şekilde şeffaflık olması gerektiğini söylüyor. Bridgewater fonunu 2+1 stüdyo daireden, milyarlarca dolar paranın yönetildiği, 1.500 çalışanlı bir fona dönüştüren başarının arkasındaki prensipler işte bunlar.

Bazı şeyleri prensip meselesi haline getirebilmek dileğiyle. Çünkü prensiplerimiz olmadan; rotasız bir gemide seyahat edip, her rüzgârda farklı kıyılara savrulmaktan başka bir seçeneğimiz yok.

Önceki Bölüm

Bay Piyasa: Davut, Golyat’a Karşı

Sonraki Bölüm

Modern Kölelik

Latest from Blog

Uzun Vadeli Oyunlar

Bölümleri hazırlarken genellikle bir düşünce akışıyla ilerliyorum ve konunun nerede toplanacağını ya da nerede biteceğini başladığım

Birinci Kural: Para Kaybetme

Warren Buffett sürekli kullandığımız bir söz olarak bir keresinde şöyle demişti: “1. Kural: Para kaybetme. 2. Kural:

Öğrendiğim Birkaç Şey

Sahip olmak isteyeceğim neredeyse her şeye sahibim. Henüz elde edemedikleriminse yolumun üzerinde duran sadece birer checkpoint