33 mins read

Borsa Sihirbazları: Peter Lynch

Bu podcast yayınlarının içinde alt bir seri yapma gibi bir fikir vardı uzun bir süredir aklımda. Bugün onlardan birinin ilk bölümü olacak. Tabi serinin devamı için herhangi bir aralık ya da düzen olmayacak ama dönem dönem bu seri altında yeni bölümler gelmiş olur. Belki ayda 1 ya da 5-6 bölümde bir düzensiz ama devamı olacak şekilde büyük yatırımcıların hayatları ve biyografileri üstünde durup, yatırım stratejilerini anlamaya çalacağız birlikte. Ya da ben anladığım şekliyle anlatmaya çalışacağım demek daha doğru olur. Borsa Sihirbazları serisinin ilk bölümü tabi ki Peter Lynch. Ayrıca aynı isimde bir kitap da mevcut yine benzer bir şeyi anlatmaya çalışan onu da okuma listelerine eklemek için tavsiye etmiş olayım. Kitaptan ayrı olarak ben daha çok beni etkileyen isimler üzerinde durmaya çalışacağım. Yani Borsa Sihirbazları kitabından tamamen ayrı konular ama benzer bir konsept aslında. Benim için önemli olan isimlerden ilki olan Peter Lynch’i de daha detaylı anlatmaya çalışmanın vakti geldi diye düşünüyorum. Bu podcast yayınlarına başlamamın en büyük sebeplerinden birisi hatta kendisi. 5. Bölümde Finansal Piyasalarda Yaptığımız En Tehlikeli 10 Hata bölümünde onun bakış açısını biraz vermiştik aslında. O bölümü Peter Lynch’in 94 ve 97 yıllarında yaptığı 1 saatlik konuşmalarından çıkardığım notlar üzerine hazırlamıştım. Fakat bunun yanında, daha çok kendisi hakkında konuşmalıyız bence. Bu podcast programının da isim babası ayrıca. Borsada Tek Başına kitabını henüz okumamış olanlar için bir kez daha tavsiye edeyim. Bu bölümde 1960’lardan başlayıp hem hayatını hem yatırım dünyasına girişini, ardından sürpriz iş bırakmasını ve sonrasını biraz konuşacağız. Biyografi mi yoksa biz zaman tüneli mi denilebilir buna bilmiyorum ama bu tarz insanların hayatına yakından bakmak bence öğrenilecek dersler açısından çok faydalı oluyor. Kişisel olarak biyografi okumaya da bayılıyorum. Hepimizin tek bir hayatı var fakat bir başkasının hayatına dışarıdan bir göz olarak bakıp nelerin doğru nelerin yanlış olduğunu anlamaya çalışmak sınırsız hayat tecrübesi elde etmenin kapılarını açıyor.

Peter’ın hikayesi hemen hemen 10 yaşında babasını kaybetmekle başlıyor. Bir muhasebeci olarak iyi para kazanan babasından dolayı o döneme kadar rahat sayılabilecek bir hayatları var. Annesi çalışmıyor. Tabi kendisinin pek farkında olmadığı bir şekilde 7 yaşındayken babasına kanser teşhisi konuluyor ve 3 yıl içinde kaybediyorlar. Annesi eski yaşam standartlarını devam ettirebilmeleri için 2 işte birden çalışmaya başlıyor. Çok geçmeden birkaç yıl içinde Peter artık bu yeni kavramaya başladığı durum karşısında bir sorumluluk alması gerektiğini düşünüyor ve evlerine yakın bir golf kulübünde çalışmaya başlıyor 11-12 yaşlarında. Hani bu golfçülerin yanında gezen sopaları taşıyan çocuklar olur ya, işte onlardan biri oluyor. Bunu yaparken tek bir amacı var; bir an önce para kazanmaya başlayıp ve ileride zengin biri olup annesinin bir daha çalışmak zorunda kalmamasını sağlamak. Nasıl zengin olunacağına dair hiçbir fikri olmayan bir çocuk olarak erken yaşta çalışma hayatına giriyor. En azından kendi harçlığını çıkarabilir belki biraz da ev ekonomisine katkıda bulunabilir bu şekilde. En azından annesine yük olmaz. Golf kulübü seçiminde bilinçli olup olmadığından pek emin değilim ama nasıl zengin olunacağını öğrenilecek en nokta atışı yerlerden biri burası. Golf oynamak bugün bile bir zenginlik işareti zaten. Sanırım bu uzun süreli spora ayrılması gereken zamandan kaynaklı bir zenginlik olduğunu da söyleyebiliriz. Bugün bir çoğumuzun böyle bir lüksü yok. Ya da böyle bir zamanı yok.

Golf sporuyla hiç ilgili olmadığımdan bu yardımcıların isminin tam olarak Türkçesini bilmiyorum ama caddy deniliyor bunlara. Türkçeye de direkt kedi olarak çevrilerek kullanılıyor sanırım. Golf oynayanla birlikte sahada gezen, çantasını taşıyan, sopaları taşıyan ya da uygun sopaları sporcuya veren kişi bunlar. Saçma sapan yerlere vurulan topları gidip bulan, çamura bulanmış malzemeleri temizleyen kişiler. 2008’e ait bir Habertürk yazısı buldum. 3 bin YTL kazanıyorlarmış o dönemde. İş adamlarına yardım edecek kediler aranıyor gibi bir haber. Peter Lynch için belki de kariyerinin başlangıç noktası olan bir iş aynı zamanda bu. Bu golf sahasında birçok iş insanıyla, şirket yöneticiyle, yatırım dünyasından insanlarla çok erken bir yaşta tanışma fırsatı elde ediyor. Bütün aklı fikri zengin olmakta ve burada tanıştığı insanların hepsi zengin. Onlardan öğrenebileceği çok şey var ve Peter Lynch her zaman iyi bir dinleyici olmuştur. Belki de bu özelliğini golf sahalarında geliştirmiş olabilir. Burada tanıştığı ve kediliğini yaptığı insanlardan biriyle zamanla arası daha iyi oluyor ve bu onun belki de tüm hayatını değiştirecek bir isim. George Sullivan, Fidelity Yatırım Şirketinin başkan yardımcısı. Yıllar sonra Peter Lynch’in çok önemli bir fonunu yönetip şaha kaldıracağı şirket bu. Sullivan’la ilişkilerini derinleştiren ve aralarında bir bağ kurmalarını sağlayan aslında çok küçük görünen bir olay yaşıyorlar. Bir gün, güneşli bir günde yine golf sahasında delikleri takip ederken, Sullivan’ın şemsiyesiyle ilgili bir problem çıkıyor ve beyefendi güneşin altında oynamak zorunda kalıyor. Peter kulübe giderek kendi parasından yeni bir şemsiye alıp Sullivan’a getiriyor. Bu olay belki de Sullivan’ı etkileyen en önemli ayrıntılardan biri. Milyoner bir adama şemsiye satın alan küçük bir çocuk.

Zamanla aralarındaki ilişki daha derinleştikçe ve Peter üniversite çağına geldiğinde, Sullivan onun için referans mektupları yazıyor. Bu şekilde ülkenin en iyi okullarından biri olan Boston Üniversitesine girip okumaya başlıyor. Bu dönemle ilgili çok ilginç bir detay var; Peter Lynch yatırım dünyasına yaklaşmaya başladığı bu zamanlarda ekonomi ve finans okumak yerine; psikoloji ve felsefe okuyor. Mantık, tarih, metafizik yan derslerini alıyor. Bunu açıkladığı bir videosu da vardı. Yatırım dünyasında, ekonomi ve finansın yerine psikolojinin ve tarihin öneminin daha büyük olduğunu söylüyor neredeyse her röportajında. Borsa simsarlarının içinde ve yatırım dünyasının tepe noktasında yer alan adamların içinde, üst düzey şirket yetkililerin arasında büyüyen bir çocuk Peter. Elbette ekonominin öneminin farkında ama ona göre daha önemli şeyler de var. Piyasaya oranla onun için fark yaratabilecek şeyler.

Üniversite’ye girerken ayrıca gittiği golf kulübünün zengin üyelerinin oluşturduğu bir burstan da faydalanıyor. Referansı da zaten sağlam. Belki de farkında olmadan yaptığı ilk ve en önemli doğru tercihi bu kedilik işi. Artık yatırım yapmaya neredeyse hazır da sayılır. Üniversite’de alakasız gibi görünen dersler alırken bir yandan da borsayla ilgilenmeye başlıyor. İlk yatırımını çok geçmeden yapacak bir süre sonra zaten. Ben de yaptığım ilk yatırımı hatırlıyorum da çok heyecanlıydım. EREGL ve Adana Çimento hisseleri almıştım. 2014 yılı olması lazım sanırım. İkisi de sanırım 2 küsür lira fiyatlardaydı, yanlış hatırlamıyorsam. Şu anda EREGL 5 lira civarında temettü vermeye başladı. Daha henüz 7-8 yıl önceki hisse fiyatının 2 katı kadar kâr payı dağıtıyor. Geriye dönüp baktığımızda bu zaman dilimleri sanki dünmüş gibi yakın ve faydalanılmayan fırsatlar bir o kadar bariz görünüyor. Fakat bugünden itibaren ileriye dönük 10 yıla baktığımızda neredeyse sonsuz uzaklıkta bir zamanmış gibi gelip her şey oldukça belirsiz görünüyor. Sanırım bu düştüğümüz en büyük hatalardan biri ve kendi adıma öğrendiğim en önemli derslerden biri. Bu hisseleri tabi ki çok uzun bir süre tutmadan satmıştım ve bir ihtiyaç için harcamıştım buradaki parayı o dönem. Ama burada bir parantez açmak istiyorum. İlk yaptığınız işlem çeşidi biraz da sizin borsadaki karakterinizi stratejilerinizi belirleyen bir şey oluyor. Hatta bu işi zevkle yapan ya da herhangi bir büyük yatırımcıya sorduğunuzda büyük ihtimalle hemen hepsi yaptığı ilk işlemi dün gibi hatırlar. Ben EREGL aldığımda, o gün gece rüyamda demir dövüyordum. Sanki fabrikanın bir çalışanı gibi en az birkaç gün aklım fikrim demirdeydi. Fabrikanın haddanelerinin hayallerini kuruyordum. Nasıl bu demir cevherini bu kadar sıcaklıkta eritiyorlar falan böyle değişik şeyler düşünüyordum. Üretime karşı zaten inşaat mühendisliğinden gelen bir aşkım da var. Bugün bile hala portföyüme baktığımda tüm ortaklığım bulunan şirketler üretim yapan firmalar. Bunu da geçen gün daha yeni fark ettim sayılır. Yani bir malı alıp satmak, adi ticaret deniyor sanım adına. Öyle değil de daha çok benim ilgimi çekenler her zaman bir şeyler üretip satanlar oldu. İlk yatırımda böyle buna benzer heyecanlar duyanların sayısı da hiç az değil ve bu alanda uzun yıllar devam edebilenler de bence bu tip insanlar.

Biraz da bu yüzden, bugün bile düşündüğümde bana çok enteresan gelen bir şekilde Peter’in ilk bulduğu hisse Flying Tigers isimli bir uçak kargo şirketi. 60’ların başı ve havayolu henüz daha yeni büyümeye başlayan bir sektör. Bu sektörün bir alt kolu uçak kargolar daha ortada bile yok. Bu konuda çalışmaya başlayan ilk şirket sanırım Flying Tigers ve Peter Lynch bu şirketin alanında tek olmasıyla ve bu işin potansiyeli olduğunu, hızlı bir şekilde büyüyeceğini düşünerek golf kulübünden aldığı burslarla 1.250$’lık ilk yatırımını yapıyor. Hisse fiyatı 7$ civarında o alım yaptığında. Şirketin geleceğinde belki o günden tahmin edilemeyecek kadar büyük bir potansiyel var. Fakat sonrasında, beklemediği bir şey oluyor. Hisse fiyatı neredeyse hiç kıpırdamıyor. Tam olarak 3 yıl boyunca hisse ilk aldığı 7$ fiyat civarında geziniyor. Bu noktada bir çoğumuz aslında çoktan çıkmış oluruz hisseden. En azından eski ben, kesinlikle bunu yapardı. Aynı 2014-2015 yıllarında yaptığım gibi. Halbuki şirketin potansiyelinde bir değişiklik olmadı. Hatta bu gerçekleşmeyen ya da piyasa tarafından görülmeyen potansiyel ne kadar gecikirse, eğer temelde bir hata yoksa gerçekleşme ihtimali de o kadar artar. Yani piyasa bir hisseyi sadece yeterince uzun bir zaman diliminde yanlış fiyatlayabilir. Bir noktada şirketin gidişatını takip etmek zorunda hisse fiyatı da. Ve bu ne kadar gecikmişse, sonuca da bir o kadar yakınlaşılmış demektir.

Fakat kimsenin beklemediği bir şey oluyor. Genellikle zaten piyasalarda hep beklemediğimiz şeyler oluyor. Tahmin edemediğimiz değişkenler var. Tahmin etmediklerimiz var. Kimsenin aklının ucundan bile geçmeyecek şeyler var bir de. Covid mesela bunun örneklerinden biri. Peter Lynch’in ve Amerikan piyasalarının beklemediği şeyse; Vietnam Savaşı. Amerika savaşa giriyor ve böyle uzak bir ülkeyle savaşmak için en çok ihtiyaç duyulacak şeylerden biri nedir? Tabi ki ekipman ve teçhizat sevkiyatı. Peki bu kadar uzak bir noktaya bunların taşınmasını sağlayacak en verimli yol ne? Tabi ki uçak kargolar. Flying Tigers’ın uzun süredir beklediği potansiyel bir anda gerçekliğe dönüşüyor ve şirket sektörün lideri olarak havayolu kargoculuğunda çok ciddi işler yapmaya başlıyor Vietnam savaşıyla birlikte. Peter Lynch 3 yıl beklemenin ardından nerdeyse hiç artış görmediği yatırımında çok hızlı bir şekilde ve çok kısa bir sürede bir anda 1.250$’lık yatırımını 6.000$ civarlarına kadar çıkmış buluyor.

Bu süreçte üniversiteden mezun olup ekonomi ve finans üzerine yüksek lisansına başlamak üzere. Tabi Flying Tigers şirketinden elde ettiği bu yüksek getiri onun için çok önemli çünkü dönemin en iyi okullarından biri olan Wharton’daki yüksek lisans ücretini bu kazancıyla sağlıyor. Artık buradan da mezun olduğunda finans dünyasına girmek üzere hazırlanırken, Vietnam savaşı da tam hız kazanmış durumda. Amerika’nın da çok ciddi bir askeri güce ihtiyacı olduğu dönemler. Hatta sanrım Muhammed Ali’nin askere gitmeyi reddettiği o tartışmalı dönemler bunlar. Her yerde askerlik propagandası yapılıyor. Ve Peter Lynch de kendini bir şekilde askerde buluyor. Biraz da şansına, daha geri planda ve sıcak çatışmadan uzak bir şekilde, Kore’de geri hizmette görev alıyor. Kore gazisi de diyebiliriz bu yönden kendine. Bu dönem oldukça boş vakti var ve yatırım, borsa konusunda kendini geliştirmek için bu dönemini bence çok iyi değerlendirip okuyabildiği kadar fazla kitap okuyor. Askerde düşünmeye çok zaman var sözünü paraya çevirebilen kişilerden biri Peter. Yeni Flying Tiger yatırımını arıyor bir yandan da. Çoğu zaman kullandığı bir söz var. 10x hisselerin peşinde aslında biraz. Büyümeye başlayan ve yüksek potansiyeli olan, küçük şirketlerle daha çok ilgileniyor çünkü bunların geri dönüşü daha büyük ve potansiyelini tamamlamak üzere olan şirketlerden daha iyi. Tabi sağlam bir tane bulabilirse. Okuduğu araştırma raporlarından, şirket ve sektör analizlerinden bir şirket dikkatini çekiyor.

Maine Şeker Limited Şirketi. Şeker pancarı üreticisi bir şirket. O dönem tarımla ne kadar ilgili birisi pek emin değilim ama; bu şirkette dikkatini çeken şeylerden en önemlisi şirketin büyüme stratejisi. Şöyle bir büyüme planları var; şirket bölgede yoğun bir şekilde patates yetiştiriciliği yapan çiftçilerin topraklarını kullanmak istiyor. Bunun sebebi, mevsimsel üretim boşluklarını değerlendirmek. Yani patatesin üretim ve hasadından geri kalan dönemlerde mevsim ve şartlar şeker pancarı için oldukça elverişli. Şirket eğer bu stratejiyi başarılı bir şekilde uygulayabilirse, üretim kapasiteleri bir anda katlanarak büyüyecek. Lynch için bu potansiyel o hep aradığı 10x durumu işte. Henüz daha Wall Street’in büyük bir kısmı bundan habersizken hemen hiç gecikmeden Kore’den brokerını arıyor. Yüklü bir miktarda Maine Şeker şirketinin paylarını almasını istiyor. Gecikmek istemiyor çünkü fırsatı kaçırmamak için. Fakat hesaba katmadığı bir şey var. Şirketin bölgesindeki çiftçiler biraz inatçı. Patates üreticiliğine çok alışmış durumdalar ve tarlalarını bu şekilde kullanmaya biraz gönülsüzler. Çiftçiler şirketin tahmin ettiğinden çok daha az oranda hatta tarlalarının belki %10 kadarında falan şeker pancarını deniyorlar. Hasat sonrası geri kalan alanları boş bırakıp dinlendirmek istiyorlar. Yatırım ve büyüme haberinden belki de daha dikkat çeken her zaman olumsuz haberler olmuştur. Şirketin bu olumsuz yatırım haberi piyasada büyük bir etkiye neden oluyor ve Lynch’in yatırımları çok ciddi oranda zarar görüyor. Burada aldığı çok önemli bir ders var ama. Kore’den döndüğünde karşılaştığı bu fiyaskoyla yakından ilgilenmek için kendisi bölgede gezinti yapıyor. Ayrıca, Peter Lynch’in yatırım karakterlerinden biri de bu şekilde saha gezintileri yapmak. Hatta bazen bu tarz geziler ileride eşi ve çocuklarıyla da çıkacak. Yerinde ve kendi araştırmasıyla bir şeyleri görmek istiyor çoğunlukla. Şirket ziyaretlerinde genellikle araştırdığı şirketin rakiplerine de gidip o şirket hakkında ne düşündüklerini de soran birisi. En iyi bilginin rakiplerden alındığını düşünen birisi. Eğer bir rakip şirket bu rekabet ettiği şirket hakkında biraz da sinirli bir şekilde iyi anlamda konuşuyorsa doğru bir iz üzerindesinizdir diyor. Bir şirketi araştırırken en önem verdiği şeyler: saha gezintileri, rakip analizi ve sektör analizi şeklinde. Şirket büyümenin hangi aşamasında, hala erken mi, müşterileri ne düşünüyor, tedarikçileri ne düşünüyor gibi sorular soruyor genellikle. Çünkü tüm bu soruların sonunda; şirketin önünde iyi bir gelecek ve uzun süreli bir büyüme potansiyeli var mı bunu anlamış olacak. Eğer her şey olumluysa, uzun süreli ortaklarından biri oluyor hemen. Süreç içinde şirketin fiyatı ne olursa olsun, çok yüksek fiyatlansa da veya çok ciddi düşüş yaşasa da eğer temelde bir değişiklik yoksa pozisyonu bozmuyor. Maine Şeker’de öğrendiği en önemli derslerden biri; yatırım yalnızca kâğıt üzerinde yapılmaz. Sahaya da inmek gerek bazen. Taa Kore’den dünyanın sonu geliyormuşçasına bu şirkete beklemeden yatırım yapması en büyük hatası. Aynı benzer hatalara biz de çoğu zaman düşüyoruz.

Sonrasında, Peter Lynch askerden döndükten sonra 1969 yılında, George Sullivan bağlantısını kullanarak Fidelity’nin araştırma bölümünde analist olarak işe başlıyor. Henüz 25 yaşında bir genç daha. Tabi bu sırada yavaş yavaş kendi portföyünü de yönetmeye başlıyor. Sanıyorum bu zamanlarda analistlik göreviyle birlikte artık sık sık seyahatlere çıkıp yerinde şirket incelemeleri yapmaya başlıyor. Daha sonra yaptığı bir röportajında şirket ziyaretleri sebebiyle Amerika’nın her eyaletini gezdiğini açıklamıştı. Şirket içinde onun öngörüsüne ve başarılı analizlerine bakılınca Macellan Fonunda daha fazla yetki verilmeye başlanıyor. Fidelity’nin Macellan fonu aslında bir bakıma bu aile şirketinin yani Johnson ailesinin kendi varlıklarını yönettikleri ve şirket üst düzey yöneticilerinin de paylarının bulunduğu bir fon. Şirketin diğer fonlarına göre daha özel bir fon yani. Ayrıca bu fonda yeni çalışanların pişmesini ve tecrübe kazanmasını sağlıyorlar. Bir nevi okul gibi yani bu fonda yer almak.

Tabi bunun yanında o dönemki yatırım şirketlerinden ve fonlardan da biraz bahsetmek lazım. 60’lar ve 70’lerin sonuna kadar hatta bu yatırım şirketleri daha çok satış odaklı. Yani satış elemanları üzerine yoğunlaşıyorlar. Hani şu telefonla arayıp hisse satma hikayelerinden. Şirketlerde tek tük analistler ve araştırma ekibi ve devasa bir satış kadrosu var. Getirilerden çok fon büyüklüklerine odaklanılmış bir dönem. Yani ne kadar getiri sağladığından çok ne kadar müşteri sahibi olduğun ve fonun ne kadar büyük olduğu daha önemli. Böyle bir ortamda Peter Lynch gerçek manada yatırım yapmaya çalışıyor yani. Bir süre sonra bu fon stratejilerinin başarıyla pek alakalı olmadığı anlaşıldığında Fidelity’nin yıldız yöneticisi, anlaşmazlıklar sonucu görevini bırakıyor. Bunda sebep biraz da bu aile şirketinin sahibinin görevden çekilip başkanlığa oğlunun geçmesi. Ned Johnson başkan olduktan sonra fon yöneticisi Gerald Tsai ile anlaşamıyorlar ve Tsai istifa ediyor. Tabi çok fazla magazine girmeyelim ve biraz da konu dışı bir yan hikâye ama sonunda 1977 yılında; Ned Johnson, Peter Lynch’e güvenerek onu Macellan fonunun başına getiriyor. Biraz da yeni bir şeyler denemek adına belki de. Bir de o dönem şunu fark ediyor; artık uzun bir süredir Fidelity’de çalışan bu genç adam şirket içinde oldukça saygın bir konuma gelmiş durumda. Hatta diğer şirket çalışanları kendi portföyleri için çoğunlukla Peter Lynch’e danışıyorlar. Ya da yönettikleri fonların durumlarıyla ilgili, piyasalarla ilgili hep onun fikirlerini soruyorlar. Bunu fark eden başkan tabi ki bu yeniliği yaparken aslında pek risk almış da sayılmaz bu yüzden.

Peter Lynch 18 milyon dolarlık bir portföyün yöneticisi olarak koltuğa oturuyor. Tabi bu Fidelity’nin tamamı değil. Yalnızca Macellan fonunun yönettiği para. Macellan ismi de bu arada bence çok güzel bir fon ismi. Yüksek ihtimalle hepimizin bildiği ünlü İspanyol denizciden geliyor bu isim. Aynı onun gibi yeni şeyler denemek ve inanılması güç hedeflere ulaşmak üzere Peter Lynch de. Koltuğa oturduğunda yeni bir şeyler yapması gerektiğini de çok iyi biliyor. Yatırım tarzı da aslında çok karmaşık değil. Kolayca anlayabileceği ve çevresinde gördüğü, ne yaptığını rahatlıkla takip edebildiği, büyüme potansiyeli yüksek olan şirketlere odaklanıyor. Bir bakıma büyüme hissesi avcısı denilebilir. Şöyle bir mantığı var; eğer 10 tane çok iyi hikâye bulup yüksek büyüme potansiyeli şirket görürsem, hemen hepsini portföye eklerim diyor. Bu 10 tanenin içinde en azından 4-5 tanesi bile bu potansiyelini gerçekleştirse ve işler yolunda gitse; bu en azından 10x’lik bir durumdur ve geri kalan hikayelerin bazılarının batmasına, ya da henüz potansiyeline ulaşamamasına karşılık yüksek bir getiri oranı sunabilir gibi bir stratejisi var. Eğer bu seçimleri arasında beklentisini karşılamayan veya temeli bozulan şirketler olursa da buradaki yatırımını diğer iyi fikirlere kaydırıyor. Bu tarz yüksek getirili yatırımlarla ilgili çok fazla hikayesi de var hepsini burada anlatmak mümkün değil. Sanırım bu konuda çok fazla deneme yaptığından işin sonunda başarısız olduklarından çok, bu 10x yapmış hisseleri ona büyük bir ün kavuşturdu.

Bu başarı hikayelerinden biri Taco Bell şirketi. Seyahatlerinin birinde sanırım California bölgesi olması lazım, bu fast food restoranın tacolarını yeme fırsatı buluyor. Tadına bakar bakmaz bu tacolara âşık oluyor resmen. Şirket de yeni büyümeye başladıkları bir dönemde o sıralarda. Arkadaşlarına denetiyor bu tadı, çevresinden yorumlar alıyor. Şirketin raporlarına bakıp finansallarını da beğeniyor. 7$’dan hisseye giriş yapmaya başlıyor. Fakat kısa bir süre içinde Amerikan ekonomisinin resesyona girmesiyle birlikte borsada ciddi düşüşler yaşanıyor bu dönemde. Hisse fiyatı 1$ civarlarına kadar düşüyor. Bu sırada Peter Lynch korkuya kapılıp satmak yerine pozisyonu artırmaya devam ediyor. Burada şöyle bir mantığı var: şirketin hiç borcu yok, hisse fiyatı 0 olamaz sonuçta bu şekilde. Hiçbir borç bulunmadan bir şirketi batırmak kolay bir şey değil. Ayrıca borcu olmaması yanında bu resesyon döneminde bile şirket yeni şubeler açmaya devam ediyor. Büyüyor yani bir yandan da. Bu düşüşlerde yaptığı eklemelerle Macellan fonunun en büyük pozisyonlarından biri haline geliyor bu hisse. Birkaç sene bu şekilde piyasanın aksi yönünde inat ettikten sonra, resesyon atlatıldıktan sonra, biraz daha olumlu bir gelecek görünür hale geldiğinde Taco Bell şirketi Pepsi tarafından hisse başı 50$’dan satın alınıyor. İnanılmaz bir kar Peter Lynch için ve tabi ki Macellan fonu için.

Benzer bir şekilde eşinin severek kullandığı bir giyim markasına yaptığı yatırımlar var yine. Firma hakkındaki ilk kıstası eşinin beğenmesi. Kadın giyim üzerine kendince yaptığı bir piyasa araştırması sonunda şirketin marka değerinin ve ürünlerinin, vizyonunun ve gelirlerinin piyasa tarafından görmezden gelindiğini fark ediyor. Ayrıca kolay anlayacağı bir iş bu da yine. Al parayı ver çokomeli gibi basit bir matematiği var işin. 5 yaşındaki bir çocuğa bile bu giyim firmasını anlatabilecek düzeyde firmaya hâkim olabiliyor kolayca. Bu da çok önemli bir detay yine firma seçiminde. Ben de benzer bir şekilde bu yaz bitiminde, sonunda kendimi ikna ederek VAKKO yatırımları yapmaya başladım. Hatta çocukluğumdan beri özellikle annemden VAKKO ürünlerinin kalitesini ve marka değerinin müşteri tarafından ne kadar takdir edildiğini kısmen hatırlıyorum. Belki de 20-25 yıl geç verilmiş bir karar hatta, en azından Annem hayranlıkla ve özel günlerde giymek için kıyafet almak yerine hisselerini alsa durum daha farklı olabilirdi. Geçenlerde yine eşimin bir arkadaşının Vakko çantasını görünce, ne güzelmiş, başka alışveriş yapıyor musun VAKKO’dan diye sorduğumda; hediye bu, kapısının önünden geçebilir miyim ben oranın dediğinde içten içe bir zevk duyuyorum. Böyle bir marka değeri oluşturmak sadece piyasa değeriyle ölçümlenebilecek bir şey değil. Bir de bunun yanında şirketin bir büyüme potansiyeli ve stratejisi olunca, ek olarak düzgün finansalları olduğunda; kaçırılmaması gereken fırsatlar değerlendirilmek için önünüzde duruyor olabilir. Tabi bu bir örnek ve yatırım tavsiyesi içermiyor. Ayrıca çevremizde her gün karşımıza çıkan, ortağı olabileceğimiz böyle çok kaliteli markalar ve şirketler var.

Peter Lynch’e dönersek; o bu konuyu şöyle yorumluyor. “Eğer bir şirketin iyi ve kaliteli ürünleri varsa, satışları da aynı ölçüde iyi olacaktır. Satışlar iyi olursa bu da gelirlerin artacağına işaret eder. Gelirler artarsa da hisse fiyatı artar” diyor. Düz mantık gibi görünse de; ona başarısını getiren ve piyasanın çoğu zaman bu basit matematiği daha karmaşıklaştırarak fırsatları kaçırmasına sebep olan yatırımın temel kurallarından biri bana göre bu yaklaşım. Yatırımcıların tam olarak anlamadığı şey; bir şirketin gelirleriyle hisse fiyatının arasında %100 korelasyon var. Bu cümledeki odaklanılması gereken iki nokta “tam anlaşılamaması” kısmı ve “%100 korelasyon” kısmı. Fakat biz bunu araştırmak yerine, genellikle enflasyon ne olacak sorusuna takılıyoruz. Petrol fiyatlarını düşünüyoruz, bir sonraki seçimler hakkında endişe duyuyoruz. Başkan kim olacak, merkez bankası başkanı kim olacak, nasıl politikalar belirleyecekler; ozon tabakası delinecek mi? ya da çevre kirliliği önümüzdeki 5 senede ne aşamaya gelecek gibi yatırım yapılacak şirketle hiçbir alakası olmayan sorulara yoğunlaşıyoruz. Kimsenin elinde olmayan ve sürekli değişkenlik gösteren metriklerle uğraşmak yerine; şirketin kendi elinde olan değişkenlere odaklanmak gerek. CocaCola mesela, önümüzdeki 10 yıl içinde iyi olmaya devam ederse, gelirlerini artırırsa hisse fiyatı da onu takip edecektir. Gelirlerini 10 kat artırırsa hisse fiyatı da 10 kata yakın veya biraz daha fazla artacaktır. Bu bilgi haricinde geri kalan diğer tüm gereksiz soruların cevabını kimse bilmiyor. Merkez Bankası Başkanı bile faizlerin bir sonraki dönemde ne olacağını bilemiyor. Görevi bu olan kişi bu ayrıca. Bu yalnızca bizim için geçerli bir durum da değil. FED Başkanı Powell bile bilmiyor. Hatta bazen buna benzer açıklamalar da yapıyor. Peter Lynch’in bu konuda biraz da abartıya kaçarak kullandığı bir kalıp söz var: “Ekonomiyle 14 dakika ilgilenen birisi en azından vaktinin 12 dakikasını boşa harcamıştır” diyor.

Bu mantalite ve yatırım felsefesiyle 13 yıl yönettiği Macellan Fonunu 77’de 18 milyon dolardan alıp 1990 yılında 14 milyar dolar portföy büyüklüğüyle bırakıyor. Bırakma hikayesi de biraz değişik birazdan geçeriz o kısma ama önce bu getiri oranlarına biraz bakalım. 13 yılda, yıllık ortalama %29,2 getiri sağlamış. Aynı dönemde endeks %15’e yakın yükselmiş ortalamada. Yani piyasanın 2 katı oranda bir fark var. Bu gerçekten inanılmaz bir rakam ve bunu 13 yıl boyunca yapmak daha da inanılmaz. Tabi bu oranları bileşik getirisiyle çarpıp baktığınızda 14 milyara ulaşılmadığını görebilirsiniz. Bu yıllar içinde portföye giren ek parayı ve yeni yatırımcıları da kapsayan bir rakam. Ayrıca onun döneminde piyasadaki en büyük müşteri portföyüne sahip fona dönüşüyorlar. Yani 60’ların ve 70’lerin satış odaklı fon stratejisi yerine analiz ve getiri odaklı bir fon yaratmak ve satışçıları azaltıp analistleri artırmanın daha iyi işleyen bir model olduğu görülüyor. Bugün sanırım Türkiye’nin en büyük bireysel yatırımcı tercihi olan fonlarından biri MAC Fonu 2 kişiyle yönetiliyor ve pazarlama gibi bir departmanları yok.

Bu bireysel yatırımcı kitlesiyle ilgili güzel bir hikayesi de var Peter Lynch’in. 87 yılında 1 hafta 10 günlüğüne İrlanda tatiline gitmişler. Gittiğimiz haftanın perşembe gününde hisse senetlerinde çok büyük bir düşüş başladı diyor. Cuma ondan daha ciddi bir düşüş olmuş sonrasında. Araya hafta sonu girdiğinden ve tatili de bölmek istemediğinden kalmaya karar vermişler. Tabi eşine, eğer piyasalar pazartesi de düşerse artık dönmemiz gerekebilir diye söylüyor. Hafta sonu telefon trafikleri, neler yapılabilir durum ne kadar kötü gibi pozisyon değerlendirmeleriyle geçiyor. Tatil bir anlamda heba oluyor tabi. Sadece iki günde %20 üstünde bir düşüş var. Pazartesi daha da sert düşüyor piyasalar. Tatile çıktığında 12 milyar dolar olan fonları yalnızca 3-4 gün içinde 8 milyar dolar civarlarına kadar iniyor. Ayrıca yapabilecekleri pek bir şey de yok aslında. Fakat yatırımcılar şirketi aradığında Peter ne yapıyor, ne gibi aksiyonlar alıyor gibi bir soru karşısında; şu anda İrlanda’da ve günün bu saatlerinde büyük ihtimalle golf sahasında son deliğe ulaşmaya çalışıyordur gibi bir cevap vermek saçma olacağından Pazartesi seans bitimi sonrası dönme kararı alıyorlar. Yapabilecek hiçbir şeyi olmadığını özellikle çok iyi biliyor ayrıca. Döndüğümde yaptığım tek şey tatilde golf oynamak yerine diğerleriyle birlikte oturup acı çekmek oldu diyor. Bu bence çok önemli bir nokta. Zaman zaman böyle sert düşüşler olabileceğini ve bunu kabullenmek gerektiğini gösteriyor aslında. Özellikle çok fazla bireysel yatırımcısı olan bir fon da olduklarından böyle dönemlerde çok fazla telefonlar alıyorlar. Peter böyle dönemlerde, onu şaşırtan bir yatırımcı toplulukları olduğunu fark etmiş; o kızgın telefonlar beklerken; arayan yatırımcıların büyük bir çoğunluğu onu teselli edip aynı onun bize anlattığı şeylerin benzerlerini kendisine anlattıklarını söylüyor. Olabilir böyle şeyler, piyasaların ne yapacağını bilemeyiz, şirketlerimizin temeli sağlam bunlara odaklanalım gibi telefonlar alıyorlarmış. Bugün Türkiye’deki çoğu büyük fonun yatırımları çok az bir düşüş yaşasa; hakaretler ve haksız eleştirilerin ardı arkası kesilmiyor. Dünya da belki benzer bir noktaya evrildi. Gerçek anlamda yatırımcı sayısı çok azaldı toplamda bireysel yatırımcı artmış olsa bile.

Böyle hareketli bir dönemde 13 yıl boyunca sürekli marketi yenen, Fidelity Yatırım şirketinin yüzü haline gelmişken ve daha henüz fonu yönetmeye devam ederken bir efsane haline gelen adam, bir anda 1990 yılında istifa ediyor. Bunun iki sebebi var. Bazı röportajlarında bunu açıklıyor zaten. İlki ve en önemlisi, babasını erken bir yaşta, 46 yaşında kaybetmeleri. Kendisi de aynen 46 yaşında işi bırakıyor. Çocuklarına ve ailesine daha fazla zaman ayırmak için. Zaten ona ve ailesine, annesine yetecek kadar büyük paralar kazanmış durumda. Çok daha fazlasında da gözü yok, bunun yerine çocuklarının büyümesini görmek istediğini ve onlarla zaman geçirmek için bıraktığını söylüyor. İkinci sebebi, fon 77’de devraldığında 18 milyon dolar büyüklüğündeyken hareket etmesi daha kolaydı. İstediği hisselere girip çıkabilmesi ve yeni fikirler bulması, yeni hikayeler kovalaması daha etkili sonuçlar veriyordu. 14 milyar dolar gibi bir rakama geldiğinde bunlar daha kısıtlı. Bunu genellikle bütün büyük portföy yönetenler duyuyoruz. Büyük parayı yönetmenin daha farklı zorlukları var getiri anlamında. Ayrıca 13 yıllık bu inanılmaz yükselişini belki de bir efsane olarak anılmak için bırakıyor. Aynı başarıyı tekrar edememe korkusu da var. 70’lerde ve 80’lerde nereye baksa 10x hisseler bulabildiğini ve 90’lara geldiklerinde artık fırsatların çok azaldığını söylüyor. Ben burada yine de kendi teorimi araya sıkıştıracağım. Daha önce birkaç bölümde Peter Lynch’in kokteyl teorisinin isminden esinlenip Düğün Teorisi diye bir şeyden bahsetmiştim. Spot ışıkları ne kadar sizin üzerinizdeyse, bütün dikkatler ve gözler ve ilgi sizdeyse; çevrenizde olup biteni o kadar göremiyorsunuz. Etraftaki herkesin görüş açısı; aslında ilgiyi toplayan kişiden her zaman daha geniş oluyor. Bu ilgiden dolayı nereye bakacağınızı ve etrafınızda neler döndüğünü fark edemiyorsunuz. Büyük portföylerin yönetim zorluğu da bu teoriyi doğruluyor bir anlamda.

Peter Lynch Macellan Fonu Performansı vs S&P 500

Tabi işi bırakmış olmasına rağmen hala günümüzde bile Fidelity’nin danışman kurulunda görev yapıyor. Hatta orada hala ofiste ona ait bir odası var. İstifa ettikten sonra işlerini yürütmek için zaman zaman haftanın belirli günlerinde ofise gelmeye devam ediyor. Evden çalışma konusunda şüpheleri var ve evden bir şekilde çıkmak gerektiğini söylüyor. Benzer bir problemi ben de yaşıyorum bu günlerde. Genellikle öğleden sonra ofise geçip genç analistlerle sohbet edip onların bakış açılarını ve yeni fikirleri yakalamaya çalışıyor. Eşiyle birlikte kurdukları bir vakıf üzerinden kendi aile portföylerini yönetiyorlar. -dı en azından uzun bir süre. 2015’de eşini kaybetmiş. 3 tane kız çocuğu ve torunları var. Yardım ve bağışlarda bulunuyorlar bu vakıf üzerinden. Şu anda 450 milyon dolar büyüklüğünde bir varlıkları var vakıfta yönettikleri. Ayrıca bugüne kadar 100 milyon dolar üzerinde yardım ve bağışta bulunmuşlar.

45-46 yaşlarına kadar elde ettiği yatırımın başarısıyla ve basit gibi görünen yaklaşımla birlikte geri kalan 30 yıldan fazla bir zamanını satın almış birisi Peter Lynch. Şu anda 78 yaşında ve belki de sürekli büyüttüğü portföyünün pek bir önemi de yok. En azından bir noktadan sonra. O en değerli varlığın zaman olduğunu çok erken bir dönemde, Wall Street’in zirvesindeyken fark edip kenara çekilmiş birisi. Sanırım asıl odaklanılması gereken nokta da burası bana göre.

Bölümü çok sevdiğim bir Peter Lynch sözüyle kapatalım: “Bazen çok kolay bir şekilde unutabilsek de, hiçbir zaman değişmeyecek en basit temel kural şu: hisse senetleri birer piyango bileti değil. Bir şirkete, işletmeye ortak olmak demek bu paylar ve her hissenin arkasında iyi ya da kötü bir şirket var.”

Önceki Bölüm

Finansal Özgürlük Ne Anlama Gelmeli?

Sonraki Bölüm

Enflasyon ve Depresyon, Mutsuzluk (Part 1)

Latest from Blog

Uzun Vadeli Oyunlar

Bölümleri hazırlarken genellikle bir düşünce akışıyla ilerliyorum ve konunun nerede toplanacağını ya da nerede biteceğini başladığım

Birinci Kural: Para Kaybetme

Warren Buffett sürekli kullandığımız bir söz olarak bir keresinde şöyle demişti: “1. Kural: Para kaybetme. 2. Kural:

Öğrendiğim Birkaç Şey

Sahip olmak isteyeceğim neredeyse her şeye sahibim. Henüz elde edemedikleriminse yolumun üzerinde duran sadece birer checkpoint