37 mins read

Piyasalarda Yaptığımız En Tehlikeli 10 Hata

Bu bölümde biraz; genel olarak piyasa psikolojisi üzerinde durmak istiyorum. Piyasada karar alırken genellikle bu kararlarımızı kendimizce mantıklı gerekçelere bağlamaya çalışırız. Ve yine genellikle bazı kalıplaşmış hatalara düşeriz. Peter Lynch, bu yaptığımız hataları 97 yılında yaptığı bir konuşmada çok güzel özetliyor. Konuşmanın hepsi 45dk civarında olması lazım sanırım. Bazı platformlarda bulabilirsiniz. Bahsettiği 10 hatadan önce farklı bir anekdot da vermek istiyorum. Adam, birazdan derinlemesine ineceğimiz bu hatalar üzerine o kadar konuştuktan sonra; bir noktada S&P 500 endeksi yıl sonunda ne olur? şeklinde bir soru geliyor. Peter Lynch gayet sakin bir şekilde hadi bir tahmin yürütelim diyerek cebinden bozuk para çıkartıp; yazı gelirse yükselecek, tura gelirse düşecek diyerek parayı atıyor ve cevap: “yazı geldi, S&P 500 endeksi yıl sonunda yükselmiş olacak, piyasalarla ilgili bildiğim tek şey bu” diyor. Bu bana çok enteresan gelmişti. Yani, tabi ki Warren Buffett ve Peter Lynch gibi isimler, çok uzun süredir etkilendiğim kişiler ama; böyle bir soruya bu kadar net ve sade bir cevap vermesi çok şaşırtmıştı beni. Bu iki ismin de her zaman savunduğu şey piyasaları tahmin etmenin imkânsız olduğu. Ve bunu bir yazı-tura atışına indirgeyip böyle bir topluluk önünde bu hareketi yapmak yine de kolay değil. Peter Lynch de kim diye soracak olan varsa eğer; kendisi görmüş görebileceğimiz en ünlü fon yöneticilerinden biri. Bu ününü de boş yere almamış. Macellan ismini verdiği fonu 1977’den 1990’a kadar yönetip yıllık ortalama %29 getiri sağlamış. Bu rakam ilk başta çok etkileyici görülmeyebilir ama aynı dönemde S&P 500 endeksinin iki katından fazla bir getiri oranı bu. Ve bunu 13 yıl boyunca sürdürmüş ve döneminde en yüksek getirili fon olarak hep ilk sırada olmuş. 90’dan sonra artık stresten dolayı ve ailesine zaman ayırmak istemesi nedeniyle fon yöneticiliğinden ayrılmış.

Neyse konumuza dönelim. Peter Lynch’in yatırımcıların yaptığı en tehlikeli 10 hata olarak belirlediği maddelere geçelim artık.

En büyük hatalardan biri; hisse fiyatı çok düştü, artık daha fazla düşemez düşüncesi.

Bu mantıksal yaklaşım gerçekten de çok tehlikeli. Piyasalar sanılanın aksine irrasyoneldir. Yani mantıklı ve sağlıklı işlemez. Dipler ve tepeler aslında olması gerektiğinden daha abartılı bir şekilde karşımıza çıkar genellikle. Ve tüm bunların yanında bir de dipleri ve tepeleri tahmin etmeye çalışmak, boşa kürek çekmekten başka bir şey değil. Hisse fiyatı düşerken, kendimize bir hedef rakam belirleriz genelde, şu rakamın altına gelince daha fazla alım yapacağım diye. Bazen o fiyata iner, bazen inmez ama genellikle düşündüğümüz fiyatın da daha altına gider. Hisse fiyatı çıkarken de kendimize bir hedef belirleriz yine. Bazen hedefe gelir, bazen gelmez ama genellikle düşündüğümüz hedefin daha da üstüne gider. Piyasa böyle işte. Bunu ben özellikle bitcoin’de volatilitesi daha yüksek olduğu için çok fazla yaşadım. İlk alımlarımı 3-4 bin $ civarlarında yapmıştım. Hatta ilk mining sistemimi de 12-13 bin$ civarlarında kurmuştum. Fiyatlar Aralık 2017 gibi, neredeyse 20 bin $ civarına gelip çok hızlı bir şekilde düşüşe geçmişti. Tekrar 12-13’lere indi. Oradan tekrar 10 bin $ altına geldi. Kardan zarar bile insan psikolojisinde ve kara alma yeteneklerinde etkili oluyor. Son 7-8 bin $ civarlarına kadar indi. 5-6 ay içinde mining işine girdiğim arkadaşlarım teker teker çıkmaya başladı. Onların paylarını ve ürettiğimiz bitcoin’lerini de satın aldım. Daha fazla düşemezdi çünkü. Sonra 6 bin $ lara indi. Artık son kalan arkadaşlarım da çıkmak istiyordu. Onların paylarını da satın aldım. Sonra 5 bin $ altına indi. Artık bende de umutsuzluk ve karamsarlık başlamıştı. Ama daha ne kadar düşebilirdi ki? Sonra 4 bin $ civarlarına indi. Tüm sistemi satıp ve kalan ekibin parasını verdikten sonra tamamen çıkış yaptım. Zararda değildik, ama bu 2 yıllık psikolojik sınav bana çok daha değerli bir şeyi öğretti. Piyasalar çok uzun süre garip davranabiliyor. Önemli olan senin hayatta kalabilmen. Hatta bir önceki bölümde gömdüğümüz Keynes’in sevdiğim bir sözünü tam yeri gelmişken paylaşayım. Şöyle diyor: “Piyasalar, sizin sağlam kalabileceğinizden çok daha uzun süre irrasyonel kalabilir.” Ben bu sözü kendimce tersine çevirmeye çalışıyorum. Yani “Piyasaların irrasyonel kalabileceğinden daha uzun bir süre sağlam bir finansal yapıda ve mantıklı kalmalıyım.” Aslında bütün mesele hemen hemen bu. Ve aynısı hissenizin fiyatının aşırı yükseldiğini düşündüğünüzde de geçerli. Diğer tehlikeli bir düşünce de fiyatın çok yükseldiğine karar vermek. Buna genelde trenden erken inmek diyoruz. Özellikle yakın zaman için EGEEN’i buna örnek gösterebiliriz. 50-60 lira gibi fiyatlamalardan beri takip ediyorum. Hiçbir zaman almadım, hep izledim. Ama daha da kötüsü biliyorum ki çevrenizde de bu insanlarla karşılaşabilirsiniz. EGEEN’i 50 liradan 100 liradan alıp iki katına çıktığında satanlar. Daha fazla yükselemez deyip trenden erken inenler. Artık daha fazla düşemez dediğimiz gibi; bazen de hisse fiyatının artık daha fazla yükselemeyeceği algısına kapılabiliyoruz.

Diğer bir tehlikeli hata da; piyasa zamanlaması yapmaya çalışmak.

Hatta konuya direkt şöyle bir sözle girelim. Warren Buffett diyor ki: “Eğer bir hisseyi 10 yıl boyunca tutmayı düşünmüyorsanız; o hisseye 10 dakikalığına bile sahip olmayın.” Gerçekten de kişisel servetler bu tip piyasalarda ancak bu şekilde uzun vadeli düşünerek yapılabiliyor. Hatırlarsanız zaman tercihlerimizden bahsetmiştik bir önceki bölümde. Piyasada uzun süre kalabilmek de zaman tercihlerimizle ilgili biraz. Genellikle insanlar belli başlı dönemsel hareketlere göre piyasalara giriş ve çıkış yapmaya çalışıyor. Dip noktaları ve tepe noktaları yakalamaya çalışıp ona göre hareket ediyor. Ve bu oldukça tehlikeli. Sizi bilmem ama ben çevremde sürekli al-sat yaparak belli bir zenginliğe ulaşan kimseyi görmedim. Eğer bu şekilde insanlar görüyorsanız; aslında ne sattıklarına dikkatli bakmanızı öneririm. Genellikle size bir eğitim veya kurs satıyorlardır. Çünkü hayatlarını bu şekilde idame ediyorlar, hisse alıp satarak değil. Neyse, konumuza dönelim. Zamanlama yapmaya çalışmak aslında bariz bir psikolojik sorun bence. Karşımızdaki satan kişiyi veya piyasayı alt etmeye, karşı tarafın hatalı olduğunu düşünmeye bağlı egosantrik bir problem. Yani düşünebiliyor musunuz, bu tip bir ortamda her aldığımız kararın %100 doğru olabileceğine nasıl bu kadar emin olabiliyoruz? Unutmayalım, piyasalar irrasyoneldir. Bunu belki 50 defa tekrar edebilirim bu bölümde ama gerçekten iyi anlamamız gerek bu durumu. Ve bu aldığımız kararların sonuçlarını 1 ay, 3 ay, 6 ay gibi bence kısa bir sürede piyasayı zamanlamaya çalışarak görmeye çalışıyoruz. Ve ayrıca makroekonomik beklentilerle piyasaların çok ciddi bir bağlantısı olduğuna inanıyoruz. Bu da yanlış. Ukrayna savaşı örneğini verebiliriz buna. Savaş resmen başlamadan birkaç gün önce bir sohbet esnasında EREGL ancak savaş çıkarsa %10 düşebilir gibi beylik bir laf etmiştim. 1-2 gün sonra savaş çıktı. Hadi şirket özelinde de değerlendirmeyelim. Savaş 24 Şubat’ta başladı. Tüm dünyanın etkileneceği büyüklükteki bu savaştan sonra piyasalar yükselmeye devam etti. Savaş olacağını tahmin edip piyasalardan tamamen çıktığınızı bir düşünün. O yüzden FED faizleri kaç puan artıracak diye düşünmek yerine veya makroekonomik düzeyde haber bombardımanına tutulduğumuz böyle günlerde dış etkenlerle ilgilenmek yerine, şirketlerin içsel değerlerine odaklanmak gerek. Doğru ve kaliteli şirketlere ortak olarak paylarımızı nasıl artırmamız gerektiğini düşünmemiz gerek. Bu konuyu hatta bir çalışmayla bağlayalım, laf kalabalığı yapmak yerine rakamlara göz atalım. Bu konuyla ilgili çok çeşitli çalışmalar var. 1930’lardan günümüze kadar yapılan çalışmalar bile var. Eğer incelemek isterseniz araştırabilirsiniz detaylarını. Biz 1990’dan sonraki 30 yıla bakalım. 90 senesinde 3 kişi düşünelim. Her biri S&P 500 endeksine 1000$ ile giriş yapıyor. İlki, parasına hiç dokunmadan tek bir alım-satım işlemi bile yapmadan sadece bekliyor. İkincisi dönem dönem giriş çıkış yapıyor, piyasaları zamanlamaya çalışıyor. Üçüncüsü de sürekli al sat yapıyor, trader olmaya çalışıyor. Sonuçları kafanızda biraz canlandırabilir misiniz? Sizce nasıl sonuçlar çıkabilir 30 yılda. Bu çalışmada olduğu gibi buna benzer tüm çalışmalarda sonuç hep aynı ve çok şaşırtıcı. Tek bir işlem bile yapmayan ve 30 yıllık zaman boyunca piyasada kalan kişinin 1.000$’ı şimdi 21.000$ olmuş. İkinci kişi, yani piyasayı zamanlamaya çalışan, bu süre içinde 1.000$’ı anca 8.000$ yapabilmiş. Sürekli al-sat yani trader’lık yapan üçüncü kişinin 1.000$’ı yaklaşık 4.000$’a çıkabilmiş. Dediğim gibi, bu konuyla ilgili çok fazla çalışma var, son 30 yıla, son 10 yıla, son 50 yıla, son 100 yıla hangi tarih aralıklarına baksanız da sonuç aynı. Piyasanın içinde kalmak her zaman daha kazançlı. Çünkü bazı dönemlerde karar almak zorunda kalmıyorsunuz. Piyasalar dönem dönem çok hızlı bir şekilde yükselişe geçtiğinde, düzeltme bekleyip fırsatları kaçırmıyorsunuz. Çünkü zaten piyasanın içindesiniz.

Diğer bir tehlikeli hata da belki en tehlikelilerden; fiyatı çok ucuz ne kadar kaybedebilirim ki? düşüncesi.

Çok basit bir matematik problemi aslında bu. Özellikle kripto paralarda görebiliyoruz bunu son dönemlerde. 0.01 cent bile olmayan bir coin fiyatı çok ucuz olduğundan dolayı tercih edilebiliyor. Bu soruyu şöyle soralım; bu coin piyasadan silindiğinde 0 olduğunda, 3$ fiyatla 20.000tl yatıran biri mi yoksa 1$ fiyattan 100.000tl yatıran biri mi çok kaybeder. Bu soruya gerçekten de yanlış cevaplar verebiliyorlar insanlar. İkisinin de parası sıfırlanacak ve tabi ki 1$ dan yatırım yapan daha çok kaybetmiş olacak. Buna en güzel örnek aslında en son kripto paraların çöküşünde LUNA/UST vakasında rastladık. Bu tehlikeli hataya düşen biri düşüşten itibaren 80$ fiyatlardan en aşağılara kadar yaklaşık 3 milyon $ yatırım yapmış. Birkaç gün sonra hesabında 2.000$ kalmıştı. 3 milyon $’ı sıfırlamak için doğru yöntem bu mesela. Benzer şeyleri hisse senetlerinde de görebiliyoruz. Fiyatı çok ucuz göründüğünden dolayı ne kaybedebileceğimizi düşünemiyoruz. Yine bir matematik problemi çözelim. Fiyatı 30TL olan bir hisseye 10.000TL yatıran birini ve fiyatı 3TL olan bir hisseye 10.000TL yatıran birini düşünün. İkisinde de hisse fiyatları %10 düştüğünde kayıplar nasıl olur? Tabi ki aynı olacak. İşte bu basit problemi çözemiyoruz maalesef. Ve yine benzer bir problem; bir şirketin hisse fiyatı çok ucuzladı diye yatırım yapmak. Şirketin hak ettiği fiyatın çok altında işlem görmesi elbette bir fırsat olabilir ama neden böyle olduğuna da detaylı bir şekilde bakmak lazım. Burada verdiğim hisse isimlerini bir öneri veya tavsiye amacıyla değil de örnekleme açısından veriyorum bu arada. TEKFEN’e bakalım mesela. Belki de hak etmediği bir değerleme yaşıyor, ama baktığımız zaman 2019 yılı başında 25TL gibi fiyatları gördükten sonra anca 2022 başında tekrar bu seviyeye gelebilmiş. Hatta sonrasında tekrar düşüşe geçmiş. Bir hisse ucuz diye 3 yıl boyunca paranızı yanlış yerlere park edebilirsiniz, bunu anlatmaya çalışıyorum. Daha önce dediğimiz gibi; piyasa her zaman haklı olmayabilir ama sizin dayanabileceğinizden çok daha uzun süre irrasyonel kalabilir. Ve bunu bir de paranızın zaman değeri üzerinden düşünürsek problemi daha net anlayabiliriz. Hele hele bizimki gibi bir ülkede 3 yıl boyunca parayı bir yere park edip üstüne bir şey katamadıysan çok büyük bir başarısızlık olur bu. Daha net anlaşılması için mesela çok basitçe fast food yiyeceklerle, mesela hamburgerle kıyaslayalım. 3 yıl önce çift etli dolu doldu bir burger king hamburgeri 30TL civarındayken bugün 100TL. TEKFEN’e 3 yıl önce 100.000TL yatıran biri hadi diyelim ki tam da tekrar 25TL fiyata geldiğinde çıkmış olsun 3 yıl sonra. 100.000TL ile 3300 hamburger alabilecekken; bugün ancak 1000 hamburger alabilir. Daha da kötüsü 25TL’den değil de şu anki fiyatı 19TL den çıkmış olsun. Bugün sadece 765 hamburger alabilecekti. Sadece basit bir karşılaştırma yöntemiyle parasının neredeyse 5 kat eriyebileceğini bulduk. Özellikle bizim gibi aşırı enflasyonla haşır neşir ülkelerde paramızı nereye park edeceğimize çok dikkat etmemiz gerekiyor. Bu oyunu sanki hard mode’da oynuyor gibiyiz daha gelişmiş ülkelere göre. Tabi daha önce dediğim gibi burada bahsettiğim şirket isimlerini sadece örnekleme açısından veriyorum. Tekfen’in kötü bir şirket olduğunu da düşünmüyorum bu arada; sadece neden böyle bir sonuçla karşılaştığımızı şirket özelinde incelemek gerek. Daha iyi bir şirkete ortak olsak bile yatırımlarımızı büyütmeyi geçtik, enflasyona karşı erimeyle de karşılaşabiliyoruz.

Diğer bir tehlikeli hata da; işler oldukça kötü giderken, öldü bitti denilirken artık bu noktanın en karanlık an olduğu yanılgısına düşmek diyor Peter Lynch.

En karanlık an gün doğmadan hemen önceki andır değil mi? Piyasalarda maalesef bu durum çoğu zaman geçerli olmayabiliyor. Artık bir şey neredeyse ölmeye yakınsa, onu kurtarmak çok da kolay değil. En karanlık andan hemen sonrası kapkaranlık bir sonuç olabilir. Bunu yine LUNA/UST vakasında gördük en son. Özellikle bizim Türk yatırımcıları coin artık %99 düştükten sonra, ki 2-3 gün boyunca %99 düştü. Bunu anlayabiliyor muyuz bilmiyorum açıkçası. Şimdi şöyle hesap edelim; 1. Gün 100$ dan 1$’a %99 düşüş yaptı. 2. Gün 1$ dan 1 cent’e %99 düşüş yaptı. 3. Gün 1 cent’ten 0,0001 dolara düştü. Gördüğünüz gibi bir şey sürekli olarak %99 düşebilir ve bu şekilde sonsuza kadar devam edebilir. Bir noktadan sonra sıfırlı basamaklar artınca bizim Türk yatırımcılarımızın özellikle iştah katsayısı yükseldi. Daha ne kadar düşebilir ki? 0.0001 dolar olmuş dimi. Sanırım sonrasında bu rakamın yanına birkaç sıfır daha ekledi. Yatırımcılarına geçmiş olsun tabi. Fakat piyasalarda bununla hep karşılaşıyoruz. Daha öncesinde SPK bu kadar ciddiyet kazanmamışken bunu bizim borsalarımızda da çokça yaşadık, tecrübe edildi. Hep dinlediğimiz borsada ev kaybeden, bütün birikimlerini kaybeden uzaktan tanıdığımız kişi, işte bu kategoriye giriyor genelde. Ve genellikle karanlık derinleştikçe de daha çok alım yaparak içinden çıkılmaz bir noktaya ilerliyorlar. En karanlık andan sonraki aydınlığı beklemek biraz pahalıya patlayabiliyor. Şirketin işleri kötüye gidiyor, patronun zaten halka açılma sebebi gelen yatırımcıların birikimlerini ele geçirmek. Doğru düzgün bir finansal projeksiyon yok, bir de bedelsiz sermaye artışları, hayali yatırım planlarıyla insanlar çekiliyor. Tüyolar ve spekülasyonlar da fısıltı şeklinde kulaktan kulağa yayılıyor. İlk önce hayalci grubun birikimlerini aldıktan sonra (bu gruba en son geleceğiz) en karanlık ana doğru giderken bu sefer bahsettiğimiz grup olaya dahil oluyor. En kötü sonuçla da onlar karşılaşıyor çünkü çoğunlukla sıfırlanıp çıkıyorlar. Borsadan çıkan şirketleri geçmişe dönük inceleyin, çok acı hikayelerle karşılaşırsınız. Bu hataya düşmek gerçekten çok kötü, çok korkunç sonuçlar doğurabiliyor. Hadi bu manipülasyona uğramamış olanları da düşünelim yine de. Geçmişe dönük gerçekten de işler kötüye gitti diye batan şirketleri düşünün. Yani mesela inceliyorsun bir şirketi; satışları bir önceki seneye göre çok ciddi düşmüş. Yatırım yok. Kar beklentinin çok altında kalmış. Bir sene sonra satışlar yine çok ciddi düşüyor, karlılık yine çok düşüyor. Şirket hatta aşırı borçlanmaya başlamış. Bir sene daha, bir sene daha. 4-5 sene böyle sinyaller veren şirketlere yatırım yapmaya devam eden insanlar olabiliyor. Bu çöküşün ilk bahsettiğimiz olaylar harici işte böyle farklı sebepleri de olabilir. Fakat şirket düşük finansal raporlar açıkladıkça bazen psikolojik olarak etkilenmeye başlıyoruz. Sektör çok kötü bir duruma geldi artık bundan daha kötü olamaz psikolojisi. İşte bu çok büyük bir hata. Teknoloji ve iş yapış şekilleri o kadar hızlı değişiyor ki; bu değişime ayak uyduramayan şirketler kaybolmaya mahkûm kalıyor. Rekabet gücünü kaybediyor. Karlılığı sürekli düşüyor. Büyüyemiyor. Daha çok borçlanmak zorunda kalıyor. Bir noktada artık elde ettiği karın ancak borçlarının faizini ödemeye yettiği zombi şirketlere dönüşebiliyor. İşte bu karanlık an; maalesef arkasından güneşin doğmasına mümkün olmayan bir an.

Yine en tehlikeli hatalardan biri; aldığım fiyata gelince satarım düşüncesi.

Bir hisseyi 10TL’den aldığınızı düşünün, sonra 6TL’ye düşüyor. Tekrar 10TL’ye çıkınca satarım diyorsunuz. Aslında burada %60 üstünde bir getiri oranı var. Bu oranı yakalayıp hisseden çıkmayı düşünüyoruz. Bu psikolojik düşüncelerimizin altında, aslında hep çok ciddi matematik hataları yatıyor. Yani mesela; bir şeyin fiyatı yarıya düştüğünde mesela, 10TL’den 5TL’ye düştüğünde, bu %50 düşüşün kapanması için %100 yükselmesi gerek. Bu çok basit matematik problemini atlıyoruz. Aldığımız hissenin duyguları varmış gibi hareket ediyoruz. Peter Lynch bunu şöyle söylüyor: “aldığınız hisse sizin ona sahip olduğunuzu bilmiyor. Sizin kişiliğinizle ilgilenmiyor.” Çok kötü bir insan olabilirsiniz, çevrenize yardım etmiyor olabilirsiniz, sevilen biri de olmayabilirsiniz ama mesela örnek olarak veriyorum; 20 sene önce FROTO hissesi almış olsaydınız ve temettüleri de geri hisseye ekleseydiniz; yatırımlarınız 400 katına çıkacaktı bugün. Buna biraz benzer bir hataya ben de düştüm çok da geçmiş olmayan bir zamanda. Oyak Çimento Fabrikaları birleşmesinden sonra alım yapmaya başladım. İlk birleşme fiyatını da görmek için beklemiştim iyi hatırlıyorum. Kısa bir süre bekledikten sonra fiyatın istediğim seviyelere yakın olduğunu görünce alıma başladım. 6TL civarlarında düzenli olarak alım yaptım. Hisse fiyatı birleşmeden kısa bir süre sonra çok hızlı bir şekilde 10TL civarlarına çıktı. Çok şanslı olduğumu hissettim. Fakat sonrasında yine çok hızlı bir şekilde tekrar 6-7TL civarlarına kadar indi. Yani sanki bir anda 10TL yatırım yapıp paramın %40’ını gerçekten kaybetmiş gibi hissettim ve tabi 10TL civarına tekrar gelmeden de satmayı düşünmüyordum artık. Bir de tabi geçmişinde düzenli temettü ödeyen bir şirketti birleşmeden önce. Uzun bir süre 6-7TL fiyat aralıklarında gezindi. Zararda değildim tabi, o yüzden alıma devam ettim düzenli olarak. Açıklayacakları temettüyü bekliyordum. O sene temettü vermeme kararı aldılar. Tamam dedim, birleşme sonrası ilk sene olabilir böyle şeyler. Alımlara devam ettim, hisse fiyatı zaman zaman 8TL üstüne çıkıp tekrar 6TL civarlarına iniyordu. İlk alım noktama yaklaşıkça ekleme yapmaya devam ettim. Yüksek verimli bir temettü geçmişi vardı çünkü. Sonraki sene de temettü vermeme kararı aldılar. Artık ben elimde 2 yıldır biriktirdiğim lotlarla açıkta kalmış gibiydim. Üstüne bu 2 yıllık sürede aynı yatırımı yapabileceğim diğer hisselerimin performanslarına baktıkça paranın zaman değerini daha iyi görebiliyorsun bir de. Halbuki Oyak Çimento’nun benim onun bir kısmına sahip olduğumdan haberi bile yok. Onunla ilgili temettü beklentilerimle veya düşüncelerimle ilgilenmiyor bile. İşte bunu anlamak lazım. Şirketlerle duygusal bağ kurmamak gerek. Tabi şunu da eklemek lazım, eğer OYAKC tekrar 10TL fiyatlamaya geldiğinde satmış olsaydım şu anda %100 karın üstünde de oturuyor olmazdım. Tabi özellikle temettü konusu çok önemli önümüzdeki yıl. Bu yıl iyi bir yükselişe geçti, bakalım devamını göreceğiz.

Diğer bir tehlikeli hata da; risksiz hisselere yatırım yaptım, endişelenmeme gerek yok düşüncesi diyor Peter Lynch.

Bunu özellikle 2000’li yıllarda Türkiye’de çok gördük. O güzel şirketler o güzel atlara binip gittiler. Borsadan çıkartıldılar batık oldukları için. Bunun dışında internet balonunda Amerika’da gördük yine aynısını. 2008’de konut kredisinde yine gördük benzer durumları. En sağlam görünen Amerikan Bankacılık hisselerini hükümet kurtarmak zorunda kaldı. Yani çok çok sağlam yatırım diye bir şey yok. Her an her şey olabilir, tabi bunu öngörmek de mümkün aslında. Sizin çok sağlam diye güvendiğiniz, belki 50 yıldır 100 yıldır ayakta olan şirketlerin finansalları son yıllarda bozularak çok riskli bir varlığa dönüşebilir. Bu konuyu ben de son zamanlarda çok düşünüyorum aslında. Hatta bazen büyük laflar da edebiliyorum savaş bile çıksa EREGL’ye bir şey olmaz gibi laflar. Halbuki iş aslı öyle değil. Benim bakış açım çocuklarıma hisse senetleri bırakmak. Bunu daha derin düşününce mesela ne diyeceğim onlara, ölüm döşeğindeyken ne olursa olsun EREGL hisselerini satmayın mı diyeceğim. Belki o zamana kadar çelik sektörü çok değişmiş olacak ve belki EREGL oyunun bir parçası bile olmayacak. Veya belki de işler artık benim yatırım şeklime göre çok daha değişmiş olabilir. Yani ben onların yerinde olsam mesela, EREGL 30TL’den 20’ye 15’e 10’a falan böyle zaman içinde geri çekilse, hayır bunu bana babam emanet etti o yüzden satamam demek doğru mu. Tabii yatırımlarımı yaparken aynen Warren Buffett’ın dediği gibi 10 yıl belki 20 yıl tutmayı düşünmediğim bir şirkete ortak olmuyorum ama yine de 50 yıl sonra ne olabileceğini kim bilebilir. Veya vasiyetimde bırakmak istediğim hisse senetlerinin mutlaka yönetilmesi de gerekecek. Bu finansal hareketleri ve kararları benden sonra kim nasıl alacak? Bunu nasıl sağlayabilirim ki öldükten sonra. Yine de güvenli limanlarda kalmakta fayda var ama değişime de ayak uydurmak gerekli. Bir diğer mevzu da aşırı güvenli limanlarda kalarak; yeni fırsatları keşfedememe durumu var. Her zaman söylediğim şey; bütün fırsatlara atış yapacak halimiz yok ama birkaç tanesini de denemekten zarar gelmez. Tabi doğru bir hazırlık ve yapılacak işlemle ilgili ciddi bir araştırmayla bunu yapmak lazım. Sadece birkaç tane iyi fikir aslında herkes için yeterli. Asıl problem de bu aslında. Bir kısmımız çok aşırı güvenli limanlarda kalmak istiyor. Diğer grup da yelkenliyle okyanusa açılıp Amerika’yı yeniden keşfetmeye çalışıyor. Arada kalan grup çok azınlıkta. Ya çok riskli varlıklara ya da çok düşük riskli varlıklara yöneliyoruz. Ortalamayı kovalamıyoruz. İşte bileşik getirinin tüm gücü de aslında bu ortalama getiri üzerinde yükseliyor. Tavşan ve kaplumbağanın yarış hikayesi gibi yani. Babil’in en zengin adamı Arkad’ın hikayesi gibi. Binlerce yıl önce çözülmüş bir problem aslında bu. Fakat o kadar çok günün içinde yaşıyoruz ki, geleceğe yönelik projeksiyonlar yapmaktan çok uzağız. O kadar fazla bilgi bombardımanına tutuluyoruz ki, ekranların başında binlerce kişi Amerika’nın açıklayacağı işsizlik oranını bekliyor. Faiz kararını bekliyor. Elimizde olmayan makroekonomik rakamlar yerine, daha çok şirketlerimizin içsel değerlerine ve kendi finansal rakamlarına odaklanmamız gerek. Bunla ilgili bir teori de uydurdum. Düğün Teorisi olarak görüyorum bu durumu artık. Yakın bir zamanda, her gün çok şanslı olduğumu hissettiren, melek gibi biriyle hayatımızı birleştirdik. Düğünde etrafımızda o kadar çok fazla şey olup bitiyordu ki, takip etmem mümkün değildi. Herkesi ve her şeyi görmeme rağmen ne yaptıklarıyla veya ne söyledikleriyle ilgili hiçbir fikrim yoktu. Etrafımda olup bitene en hâkim olabileceğim pozisyonda hiçbir şeyi analiz edemiyordum. Düğün sonunda sağdıcıma sorduğum ilk soru, neleri kaçırdık, bizim gözümüzden kaçan önemli neler oldu veya herhangi bir şey oldu mu sorusuydu. Olan biteni anlatınca daha da iyi kavradım bu Düğün Teorisi dediğim şeyi. Politikacılar da biraz böyle aslında. O yüzden etraflarında gerçekten neler olup bittiğini tam olarak kavrayamıyorlar. Yatırım da biraz böyle. O kadar fazla bilgi bombardımanına tutuluyoruz ki neyin önemli olduğunu kaçırıyoruz. Yatırım dünyasında kendinizi gelin veya damadın yerine koymaktansa davetlilerden biri olmaya çalışmak lazım. Sahnenin ışıltılı illüzyonlarından kaçarak ancak bu şekilde asıl önemli olan gelişmelere odaklanabilirsiniz.  Peter Lynch’in Kokteyl Teorisi varsa -ki başka bir yatırım psikolojisi üzerine o teori- bizim de Düğün Teorimiz var çok mu yani.

Peter Lynch’e göre yapılan diğer bir hata da; şu hisseyi bak almadım bu kadar zarar ettim şeklinde argümanlar.

Gerçekten de bunu sürekli yapıyoruz bir çoğumuz. Şöyle bir kendi geçmişime baktığımda mesela; HEKTAŞ’a hiç sahip olmadım (ama son dönemde müstakbel eşime aldıracak kadar akıllı davrandık en azından), AKSA; hiç sahip olmadım, ALARKO, TÜRK TRAKTÖR, İŞ YATIRIM gibi bu örnekleri çoğaltabiliriz ve bu hisseler sadece son 3 yılda 10 katın üstünde yükseldi. Tüm bunlara sahip olmamama rağmen yine de iyi sayılabilecek bir performans gösterdim aynı süre içinde. Bu hisseler yerine daha geriye gidip 5 yıllık 10 yıllık bakabiliriz ve sahip olmadığımız, onlarca kat değerlenmiş şirketleri görebiliriz. Bu biraz önce saydığım şirketleri kendim incelememe rağmen alım yapmadığım için örneklendiriyorum. Herkesin vardır bu tarz hikayeleri. Bu şekilde ne kadar para kaybettiğinizi hesaplayabilirsiniz. Ama hisselerin basit bir mantığı var bu konuda. Sahip olmadığın bir hisseden para kaybedemezsin. Bir hissede gerçekten para kaybetmen için onu bir fiyattan alıp, sonra daha düşük bir fiyata satarsan bunu başarabilirsin. Bir sabah kalkıyoruz ve dün aklımızdaki hisseyi kontrol ettiğimizde fiyatın yükseldiğini görünce, tüh ya dün 1000 lot alacaktım bundan şimdi %5 artmış ettiğim zarara bak diye hayıflanıyoruz. Uyurken bile para kaybediyorsun bu mantıkla. 5TL’yken SASA alacaktım, 8TL’yken ASELSAN alacaktım, şimdi yatırdığım para 10 katına 20 katına çıkmıştı diye dövünüyoruz ve bu zararlarımızı hesaplıyoruz çok garip bir şekilde. Çok önemli ve basit bir detay ama bu hataya sürekli düşüyoruz. Aynı dedelerimizin almadığı arsa hikayelerine benziyor biraz. Sonrasında da mesela EGEEN’i kaçırdım ama sıradaki EGEEN’i yakalarım düşüncesi geliyor. Sıradaki SASA’yı sıradaki HEKTS’ı arıyoruz. Kripto para piyasasında da bu böyle gidiyor. Bitcoin ilk çıktığında yeni bitcoin diye binlerce proje çıktı piyasaya. Bir şeyin kopyası, yeni versiyonu maalesef çoğunlukla iş yapmıyor. Bunu coinmarketcap sitesinden 6-7 yıl önceki ilk 10 kripto para sıralamasına bakarak görebilirsiniz. İlk 10’daki kaç tane yeni bitcoin projesi şu anda hayatta kalabilmiş. Ethereum çıkıyor, sonra yeni ethereum aranıyor o fırsat kaçınca. Yeni ethereum diye görünen cardano çıkıyor o fırsat da kaçırılıp bu sefer yeni cardano aranıyor. Nereye gittiğimi görüyorsunuz dimi bu mantıkla. Bu arada bitcoin harici tüm bu kendine kripto para diyen ve çok anlamadığım ama önemli gördükleri bir sorunu çözdüklerini iddia eden tüm bu projelerin bir aldatmacadan ibaret olduğunu düşündüğümü de söyleyeyim. Örnekleme açısından isimlerini verdim, yoksa bana göre hepsi birer shitcoin. Neyse konumuza dönelim.

Diğer bir tehlikeli hata da biraz önce bahsettiğimiz; bu fırsatı kaçırdım, ama bir sonrakini yakalayacağım düşüncesi.

Tabi borsada ve piyasalarda fırsatlar hiç bitmez ama son 50 yıla baktığımızda mesela yeni bir CocaCola görebiliyor muyuz veya yeni bir CocaCola aramak çok önemli mi? Warren Buffett’ın ortağı Charlie Munger’ın bu konuda çok sevdiğim bir sözü var; “Kötü bir şirketi çok uygun bir fiyattan almaktansa; iyi bir şirketi makul bir fiyata almak her zaman daha karlıdır.” diyor. Özellikle Benjamin Graham’dan çok etkilenen ve aynı zamanda onun öğrencisi olan Buffett, Charlie Munger’la tanıştıkan sonra ucuz şirketler kovalamak yerine iyi şirketlere yönelmiş. Bizim de bana göre böyle yeni maceralar aramak yerine gerçekten kendini kanıtlamış ve sektöründe öncü ve kopyalanan şirketlere yönelmemizde fayda olduğunu düşünüyorum. Kopyasına yönelip aynı değer artışını göreceğimizi düşünmek yerine orijinale yönelip makul artışları kabul etmemiz gerek. Bileşik getirinin kar topu etkisi bu şekilde yaratılıyor çünkü. Bu piyasalarda ilk ve en önemli kural para kaybetmemek. İkinci kural da asla ilk kuralı unutmamak.

Yine başka bir tehlikeli ve çok sık yapılan hata da; hissenin fiyatı yükseldiğinde haklı olduğunu zannedip, hissenin fiyatı düştüğünde yanıldığını sanmak.

Çok başlarda söyledik zaten, piyasa irrasyoneldir. Bunu sanırım sürekli içimizden de tekrar etmemiz gerekiyor sürekli. Piyasa irrasyoneldir. Yani bir hisseyi alıyorsunuz, tabi bunu belli bir finansal okuma ve faaliyet raporları incelemesi yaptıktan sonra, şirkete bir değer biçerek yaptığınızı düşünüyorum. Şirketin gelecekte elde edeceği karları hesaplıyorsunuz. 2 yıl sonra 3 yıl sonra piyasa değerinin ne olacağına kafa patlatıyorsunuz. Sonra harekete geçip, hisse alımı yaptıktan sonra 1 ay belki 3 ay içinde, hisse sizin tahmininiz aksine düşüşe geçiyor ve doğal olarak yanıldığınızı düşünüyorsunuz. Çok yaşadım ben de bunu. Hatta düşüşe geçmesi çoğu zaman daha az zarara uğramanızı sağlayabilir. Şöyle ki, çünkü tersini düşündüğümüzde; hisseyi 10TL’den aldınız ve kısa sürede 13TL’ye yükseldiğini düşünelim. Bu sefer gerçekten de haklı olduğunuzu düşünerek çok daha yüklü bir alım yapıyorsunuz. 10TL’yken 1.000TL’lik aldıysanız, 13TL’ye geldiğinde 10.000TL’lik alım yapıyorsunuz. Ve hisse fiyatı düşüşe geçtiğinde zararınız da katlanarak artıyor. Bu hatalı düşünce hem yukarı hem aşağı hareketlerde çok çok tehlikeli. Hatta şu istatistiği de vermek lazım; Amerika’da ve Türkiye’de de geçerli bir durum; bir hissenin fiyatı 1 yıl içinde ortalama %50’den fazla aşağı ve yukarı yönlü hareket etmiş olabiliyor. 20TL’den yıla başlayan bir hisse bir noktada 15-16’lara düşebilir, sonra 24-25’lere çıkabilir, sonra yılı 20-21TL’lerde kapatabilir. Böyle bir durumda haklı veya haksız olduğunuzu böyle kısa bir vadede anlayabilmeniz ne kadar mümkün ki? Hissenin böyle kısa vadelerde yukarı veya aşağı yönlü hareket etmesi hiçbir şey ifade etmeyebilir. Çok farklı bir haber akışı yoksa tabi. Çünkü ne dedik? Piyasa irrasyoneldir. Alzheimer hastası gibi de düşünebilirsiniz. Hisselerin değerlemelerini genellikle ve sıklıkla yanlış yapabilir ve hissenin değerinin gerçekte ne olduğunu ona kanıtlayabilmek için çok çok uzun zaman beklemek zorunda kalabilirsiniz. Her gün en sevdiğiniz büyükbabanıza isminizi hatırlamaya çalışır gibi zorlu bir süreç hissenin değerinin piyasada karşılandığını görebilmek. Bazı zamanlarda piyasa bu değerlemeyi çok abartır, bazı zamanlarda da çok aşırı değersiz görür. Bunu neden ve nasıl yaptığıyla ilgilenmek yerine, ki bununla ilgili Türk borsalarında PALA isimli bir mitolojik efsaneden bahsedilir veya GÖRÜNMEZ EL de diyebiliriz buna Adam Smith’in dediği gibi. Fakat tüm bunlarla uğraşmak yerine, haklı veya haksız olduğumuza bu kısa vadeli hisse hareketlerinin karar vermesine izin vermemeliyiz. Bu bölümde çok fazla alıntı yaptım ama bir tane daha yeri gelmişken yapmadan geçemeyeceğim. Benjamin Graham bu konuda “Kısa vadede piyasa bir oylama makinesidir, uzun vadede bir tartı makinesidir.” diyor. Çok sade ve zarif bir açıklama. Bu yüzden kararlarınızın sonuçlarını görebilmek için, sandığınızdan daha uzun bir süre beklemeniz gerebilir. Ve özellikle de piyasanın yanlış yorumladığı, henüz değerini tam olarak anlayamadığı şirketleri bulmak, bunları değerlemek; benim tecrübelerime göre her zaman sabırlı bir şekilde beklendiğinde büyük kazançlarla ödüllendirilmekte. 

Peter Lynch’in tehlikeli gördüğü son hata da; tüyolar.

Özellikle çok çok uzak ihtimallerin değerlemesi. Bu hataya da çok düşüyoruz. Küçük yatırımcı bir yerden bir hisse duyuyor. Zaten kısa zamanda zengin olma isteği bastırılamaz bir istek çoğumuzda. O kadar iyi bir teklif duyuyor ki, bugün yatıracağı 1000TL’nin bir ay içinde 100’e falan katlanacağına kadar inanabiliyor insanlar. Evet belki matematiksel olarak mümkün, bizim borsada bile. 1 ayda 23 iş günü borsanın açık olduğu düşünürsek ve her gün bizim borsadaki tavan sınırı olan %10 olarak ama her gün %10 tavan giderse hisseniz, 1 ay sonra neredeyse 90.000TL’nin oluyor. Ama bunun ne kadar gerçekçi olduğunu şimdi daha iyi düşünün, her gün %10 tavan. Hatta bazen bu iş öyle noktalara geliyor ki; adamın size verdiği tüyo söylenilen zaman içinde matematiksel olarak gerçekleşmesi bile mümkün olmayan bir tüyo oluyor. Yine de bu oltaya geliyor bazıları. Çünkü her şey hemen olsun istiyoruz. Fazla emek harcamadan çok fazla kazanmak istiyoruz. Bu tip durumlarda, yani eğer gerçek olamayacak kadar iyi bir teklifle karşılaştıysak, büyük ihtimalle gerçek değildir. Maalesef bu böyle. Bir de şöyle düşünmek lazım, o tüyo size gelene kadar nerelerden geçti, hangi kulaklar duydu. Yani küçük yatırımcı olarak size böyle bir bilginin piyasadan önce gelmiş olma ihtimali ne kadar? Çok ciddi yerlerde çok ciddi tanıdıklarınızın olmasının bile önemi yok. Bu tip bilgiler şirket içinden dahi alsanız ki bunun cezai suç olduğunu sanıyorum. Yine de diyelim ki böyle bir bilgi geçti elinize, bunun güvenilir olduğuna nasıl karar verebilirsiniz ki? Buna benzer birkaç olayı kendi yaşadığım örneklerle anlatmak istiyorum. Bir bankanın yatırım bölümünde çalışan bir arkadaşımın linkedin’de günlük endeks açılış tahminlerini görüyordum ara sıra. Hatta bu tahminlere göre diğer analistlerle birlikte bir yarışma gibi bir şey yapıyorlar, en yakın tahmini yapanların listesi yayınlıyor. Birkaç defa de arkadaşımın bu listede 1. olduğunu gördüm. İş çevremde borsayla ilgili bazılarının da böyle bir arkadaşımın böyle bir yerde çalıştığından haberi olmasıyla, sürekli onun ne düşündüğünü merak etmeye başladılar. Bazı dönemlerde genel olarak aylık değerlendirmelerini de paylaşıyordu. Bir ara, kendi aramızda sohbetimizde, bu arkadaşımın ekim ayında borsanın yükselişe geçeceğini söylediğini ilettim. Böyle bir şey söylememişti ama sadece iş çevremdeki bu trader’ların beni biraz rahat bırakması için söylediğim küçük bir spekülasyondu. Sonra gerçekten de borsa ekim ayında ciddi bir yükseliş yaşadı. Ve bu kendini doğrulayan kehanet sonrasında çevremi daha çok sarmaya başladılar. Şu hisseyi sorsana, bu hisseyi sorsana gibi daha çok sıkıştırmaya başladılar. Bu iş arkadaşlarıma veya trader da diyebiliriz bunlara, belki de yıllardır anlatmaya çalıştığım sakin ve basit yatırım üzerine konuşmalarıma rağmen, sonuçları göstermeme rağmen, hala bu tarz tüyolardan daha çok etkileniyorlardı. Çünkü herkes kapalı kapılar arkasında böyle gizli anlaşmalar falan yapıldığıyla ilgili komplo teorileri kurmaya bayılıyor. Yine bir gün, borsayla ilgilendiğimi bilen bir başka arkadaşım, bir sır verecekmiş gibi yaklaştı. Çok gizli bir bilgi veriyormuş gibi bir havayla borsanın nisandan sonra çöküşe geçeceğini anlattı. Bütün yatırımlarımı satmam gerekiyormuş. Çok büyük bir olay patlak verecekmiş. Şu anki Ukrayna-Rusya savaşı kadar büyük bir olayın olacağından bahsediyordu. Nisandan sonra Ekim-Kasım gibi biraz toparlanma başladığında tekrar girebilirmişim. Böyle bir bilgiyi biraz dalga geçerek nereden aldığını sorduğumda ismini söylemeyeceğim kaynaklar verdi. Ve bu arkadaşımın bu insanlarla bir araya gelmesinde de çok büyük bir çelişki yoktu, çünkü ulaşabileceği yerler. Kibar bir şekilde konuyu kapattım ve yatırımlarıma devam ettim. O gün borsadan çıksaydım belki bir daha geri girebilmem de çok mümkün olmazdı çünkü. Maalesef bu konu çok hassas. Bu şekilde başlıyor bu tüyo ve spekülatif bilgilerin yayılması. Bir kere işin bu tarafına geçtikten sonra geri dönüşü de pek mümkün değil ve genelde sonu hüsranla bitiyor. Peter Lynch’in bahsettiği bu 10 tehlikeli hata arasında bana göre belki de en tehlikesi bu. Özellikle de bizim küçük yatırımcılarımız için. Bu konuyu kısa bir konuşmayla bağlamak istiyorum. Rahmetli Yaşar Erdinç’in duayen isimlerden Nasrullah Ayan’la sohbetinden bir kesit paylaşayım:

Küçük yatırımcı olmak gerçekten çok zor görünebilir ama aslında daha önce bir bölümde dediğim gibi, çoğu konularda büyük fonlara veya büyük oyunculara göre daha büyük avantajlarımız var. Sadece bunları kullanmayı öğrenmemiz gerekiyor. Dikkat etmemiz gereken en tehlikeli 10 hatayı Peter Lynch bu şekilde çıkarmış. Ve bunu 25 yıl önce söylemiş. Bazı bilgiler gerçekten zamansız oluyor. Çok basit ve herkesin söyleyebileceği şeyler gibi görünebilir ama bunu uygulamaya koyabilmek başka bir yetenek. Önümüzdeki hafta da bitcoin ve kripto paralarda yaşanan son zamanlardaki çöküş hakkında biraz konuşalım.

Önceki Bölüm

Bitcoin VS Modern Makroekonomik Teoriler

Sonraki Bölüm

Büyük Bitcoin Reseti

Latest from Blog

Uzun Vadeli Oyunlar

Bölümleri hazırlarken genellikle bir düşünce akışıyla ilerliyorum ve konunun nerede toplanacağını ya da nerede biteceğini başladığım

Birinci Kural: Para Kaybetme

Warren Buffett sürekli kullandığımız bir söz olarak bir keresinde şöyle demişti: “1. Kural: Para kaybetme. 2. Kural:

Öğrendiğim Birkaç Şey

Sahip olmak isteyeceğim neredeyse her şeye sahibim. Henüz elde edemedikleriminse yolumun üzerinde duran sadece birer checkpoint