/
33 mins read

2023: İlk Çeyrek Değerlendirmesi

Siz bu bölümü ne zaman dinliyorsunuz bilmiyorum ama şu anda 2023 Mart ayını kapattık ve şirketler gibi ben de ilk çeyrek finansal raporumu ve kendi faaliyet raporumu hazırladım. Onlar üstünde konuşmak istiyorum bugün biraz. Herhangi bir finansal bağımsızlık sayacı tutmadığımdan dolayı aylık olarak bir şeyler paylaşmanın çok önemli olmadığını düşünüyorum. Ama gidişatı görmek için ve tarihe not düşmek için en azından 3 aylık periyotlarla bir durum değerlendirmesi yapmak gayet yararlı ve yeterli bence. Anlayacağınız gibi bu bölüm kavramlar üzerine veya çoğunlukla yaptığımız gibi düşünsel bir yolculuk üstüne değil. Daha reel ve basit bir şeyler üstüne olacak.

Başlamadan önce günlük rutinlerden biraz bahsetmek istiyorum. Her gün sabah mecburi olarak gitmek zorunda olduğum bir işin olmaması fikri hala çok güzel. İş hayatında ben özellikle son dönemlerde müşteri ve onların projeleri bazlı çalıştığım için çok döngüsel ve takip ettiğim bir iş akış şeması vardı. Hemen hemen her işte de zaten durum aşağı yukarı aynı şekildedir sanırım. Sürekli tamamlanması gereken görevler, sırasıyla yapılması zorunlu bir iş akışı, her gün kesinlikle yapılması zorunlu raporlar, anlamsız toplantılar, performans değerlendirmeleri ve sürekli insanın kendini bir yarışta hissetmesi gibi duygu durumlarından artık tamamen sıyrılmış durumdayım. Hatta unuttum bile çoğunu. Telefonumla günde 300’e yakın görüşme yaparken bir anda günde 3-5 görüşmeye düştüm ve durumdan çok memnunum. Bazen eski iş arkadaşlarım arayıp hala kontrol etmeye çalışıyorlar, gerçekten de yapabildi mi diye içten bir sormadıkları sorunun cevabını öğrenmeye çalışıyorlar. Aynı sıkıntıların devam ettiğini falan anlatıyorlar. 1-2 ayda bir onlarla böyle bir döngüye giriyoruz. Onun dışında gayet sakin ve stressiz bir ortamdayım. Elbette çekirdek aile olarak veya çevresel etkilerden dolayı birçok problemle karşılaşıyoruz, birçok can sıkıcı durumlar çıkabiliyor hatta eşim bu tip durumlardan benden biraz fazla etkileniyor veya benim etkilenmem gerekenden daha az etkilendiğim konusunda eleştiri yapıyor. Haklı da sayılabilir.

Ama ben, kendimce uzun bir zaman önce vardığım bir çıkarım olarak; dış etkenlerin içsel olarak beni etkilememesi için ayrı bir özen gösteriyorum. Biz insanlar olarak genellikle çevremize veya dışarıda gördüklerimize bakarak bunları içselleştirip bir özeleştiri yapma eğilimindeyiz ama bu doğru bir yöntem olmayabilir. Bu tip şeylerden uzak durmaya çalışıyorum o yüzden her zaman için. Her sabah aynı kahvaltıyı yapıyorum, her gün piyasaların açık olduğu saatlerde bilgisayar başındayım. Tabi genellikle. Ayrıca bir piyasa takibi yapmıyorum bunu zaten çok daha öncesinde söylemiştim. Sadece araştırma, yeni şeyler öğrenme veya bu bölümleri hazırlamak için bir çalışma yapma üzerine geçiyor zamanım. Kendime özellikle bir çalışma saati belirlemek konusunda bir ısrarım var çünkü bu konuda başarılı biri değilim. Normal çalışanlar gibi, 8-5 gibi bir mesai kavramını uygulamaya çalışıyorum o yüzden. 2022 Ocak ayı başında resmi olarak istifa etmiştim ama bundan öncesinde 1-2 aylık bir izin kullanma dönemi, sonrasında ihbar süresi falan derken aslında 1,5 yıldır işsizim. Yani klasik manada işsizim diyebiliriz. Hatta şirkete istifa edeceğimi söylediğim tarih Eylül 2021 ve onu baz alırsak 2 yıl olmasına 4-5 ay kaldı bu kararın alındığı tarih olarak. Tabi ki ilk bölümlerden itibaren dinleyenler aslında bunun arkasında çok daha uzun yıllar olduğunu hatırlayacaktır.

Ve şu anda da gayet memnunum gidişattan. Sabah kalktığında yapmak istediğin şeyi seçebiliyor olmak bence finansal bağımsızlığım temel tanımı olabilir. Gerçi bugünlerde hatta 2023 itibariyle sabah yürüyüşlerini baya bir aksattım, yapmak istediğim ama yapamadığım bir şey bu da. Hem havaların çok iyi gitmemesi hem de deprem felaketi yüzünden hayatlarımızın biraz alt üst olması yürüyüş alışkanlığımı etkiledi biraz. Yani böyle söyleyince de çok kötü bir şekilde görünebilir, insanlar enkaz altında can verdi, ben sabahları yürüyüş yapamıyorum demek şöyle bir düşününce biraz ayıp oluyor. En hafif tabiriyle, en azından. Gerçi normale döndü sayılır artık herkes, neredeyse sanki hiç olmamış gibi oldu biraz. Zaten 1 yıl sonra falan tamamen unutulacak diye düşünüyorum. İnsanlar günlük kaygılarının içinde tekrardan kaybolacak ve bu geçiş çoktan başladı bile. Ölenler de maalesef öldükleriyle kaldılar. Sanki hiç yaşamadılar gibi bir şey oldu artık. Bazen düşününce, diyelim ki bir şehri komple tamamen haritadan silsek, ama artık hiçbir daha geri gelmeyecek şekilde silsek, oradakilerin tamamen yok olacağı bir silme işleminden bahsediyorum. Bunu unutup tekrar normale dönmemiz ne kadar sürer? Sanıyorum bu depremdekiyle hemen hemen aynı sürelerde. Neyse, bu konulara çok girmek de istemiyorum, bazen unutmak da iyi gelebiliyor. Belki o yüzden de unutuyor olabiliriz. Çok daha sağlıklı bir şey gibi görünüyor hatta. Ama büyük bir kolaycılık ve konforculuk tüm bunlar.

Konuyu çok dağıtmadan toparlarsak, 2023’ün ilk çeyreği, her anlamda çok zorlu geçmiş oldu herkes için. Piyasalarda da bunun etkisini gördük. Bist-100 endeksi %12 civarında bir düşüş yaptı. Ben genellikle endeks üzerine veya piyasaların genel durumu ile ilgili yorum veya araştırma takip etmiyorum ama piyasanın toplamını bir karşılaştırma verisi olarak alıp bakıyorum zaman zaman. Hatta bununla ilgili bir tablo da hazırladım, paylaştım twitter’da. Geçtiğimiz yıldan bu yana kendimi karşılaştırdığım bazı metrikler var bunlardan biri de bist-100, her ne kadar yatırım yapmıyor olsam da S&P 500 de var kıyas olarak. Bildiğiniz gibi bazı fonların performanslarını da takip ediyorum. Onlarla bir kıyaslama yapıyorum. Ama bu kısmı aslında çok adil değil çünkü fonlara göre bireysel yatırımcı olarak benim çok avantajlı olduğum taraflar var. Belki ileride bu konuyla ilgili bir bölüm de hazırlamayı düşünüyorum. Sanırım başlığı da bireysel yatırımcılar olarak profesyonellere karşı avantajlarımız olacak. Bazen bu avantajlardan bahsediyorum yeri geldiğinde ama daha derinlemesine özel bir bölüm çok daha iyi olacaktır. Listemde var bu ileride yapmak üzere.

Podcastlere başlarken eşim çok fazla şeyi tek bir bölümde anlatıyorsun yakında konuların bitecek diyordu, ben de bundan biraz endişelendim bir dönem özellikle tekrara düşmemek için bir program dahilinde ilerlemeye çalışıyorum. Podcast içerikleri için çalışmak üzere Notion uygulamasını kullanıyorum bu arada. Birçok farklı özelliği var ve orada yarattığım bir içerik takvimi falan var. Notlar alıyorum orada, konu başlıkları hazırlıyorum, konuşmak üzere kaydettiğim kaynakları derleyip topluyorum. Orada gelecek bölümler konu başlıklarını hazırladığım bir klasör de var ve bu klasöre baktığımda daha henüz yapılmayı bekleyen aşağı yukarı 30-35 tane konu var. 1 yılda 52 hafta olduğunu düşünürsek, bir de artık ayda 1 bölüm konuk alıp program yapmak gibi bir fikri düşünürsek geriye 40 hafta kalıyor ve neredeyse 1 yılın konu başlıkları hazır aslında bu açıdan bakınca. Ayrıca araya bir sürü farklı gelişmeler girebiliyor, öncelikler değişebiliyor veya bambaşka bir konu ön plana çıkabiliyor. 1 haftada bir bölüm yapıp o listeden konu başlığını silene kadar genellikle aynı klasöre 3 konu daha eklenmiş oluyor ortalama. Bunun yanında satoshi tarafı var. Orada da 2 haftada 1 bölüm çıkıyor ortalama; oranın da konu başlıkları yine aynı şekilde. Tabi tüm bunları aktarmadan önce benim kendi içimde sindirmem gerekiyor ve konuları hazır bir hale getirmem gerekiyor en azından zihinsel olarak. Bunun için çok fazla okuma ve dinleme yapıyorum. Normalde iş hayatındayken yaptığım her iş için en azından etrafımda mutlaka suçlayabilecek birileri oluyordu. En kötü ihtimalle bir kakofoni yaratılıyordu ve her kafadan bir ses çıkabiliyordu ve bunun hataları örtmek bakımından ciddi bir yararı olduğunu fark ettim. Şu anda böyle bir opsiyonum yok ve yaptığım her şeyden direkt olarak sorumluyum. O yüzden de biraz dikkatli davranmaya çalışıyorum, burada söylediğim her kelimeyi düşünerek söylemeye çalışıyorum ki gerçekten verimli ve pozitif bir şey ortaya çıksın. Ama iş hayatının o kolaya kaçma taraflarını özlemiyorum diyemem.

Sabah kalktığında bütün günlük görevlerinin hazır olduğu ve etrafında suçlayabilecek insanların olduğu bir ortam büyük bir rahatlık. Ben sabah kalktığımda evde kimse olmuyor ve günlük çalışma planım hazır olmuyor genelde. Bir şeyler yaratma bakımından bir iş planım olsa da kendime belirlediğim mesai saatlerini verimli kullandığımı söylemek mümkün değil. O yüzden sabah yürüyüşlerine çıkamamak biraz canımı sıkıyor çünkü günün en verimli saatleriydi onlar benim için. Günlük 1 saat yürüyüşle, aynı zamanda haftada 400-500 sayfalık bir kitabı sesli olarak dinlemiş-bitirmiş oluyordum. Bu çok büyük bir avantajdı benim için. Bu arada eğer ilgilenenler varsa Yürümenin Felsefesi adında bir kitap var mutlaka bakmanızı tavsiye ederim. Şu da var; sadece yürüyüş yapmak, yanında bir şeylerle ilgilenmemek yani; çok daha doğru da olabilir. Çünkü zihniniz daha derin çalışmaya başlıyor. Çoğu düşüncelerimi ya böyle sessiz yürüyüşlerde yakalıyorum ya da bir kitabı dinlerken birden bambaşka bir düşüncenin belirmesiyle not ediyorum hemen notion’da. Bahsettiğim o kitapta bu anlamda yürüyüşlerin faydalarından söz ediyor zaten bakmak isteyenler için tavsiye etmiş olayım.

Yani kısaca; bu çalışma kısmını kapatırsak, oldukça verimsiz bir yoğunluğun içindeyim diyebiliriz. Ama bundan pek şikâyet ettiğimi de söyleyemem. Büyük bir çoğunluk gibi çok sıradan ve belki biraz da sıkıcı bir hayatım var yani kısaca. Bu kısımlardan da özellikle bahsediyorum çünkü belki podcast denemek isteyenler olabilir, ufak bir bilgi paylaşımı bence aklında bu tarz fikirler olanlar için belki faydalı olacaktır.

Artık paradan konuşmaya başlayalım biraz.

Tatil için bir bütçe yarattığımızdan bahsetmiştim daha önce. Ocak ayı ortaları gibi MAC fonundan alım yapmaya başladık. Daha önce de anlattım bunu zaten, çok fazla üstünde durmak istemiyorum o yüzden. Toplam 25 bin lira gibi bir bütçe hedefimiz var ve şu anda 18-19 bin lira gibi bir rakam eklemiş durumdayız oraya. Fonlara çok sıcak bakmayan biri olarak belki bu tercih şaşırtıcı görünebilir ama portföyün kendi içinde kalmasını istemedim bu paranın. Çünkü bizim portföy biraz kara delik gibi, içeri giren bir daha çıkamıyor. Kıyamıyoruz biraz da bozmaya o yüzden bu birikimi ayrı bir yerde tutmak istedik. Tabi kısa bir vadeden söz ediyoruz toplamda 6 ay içinde bozulacak bir para bu. O yüzden fon tercihi çok tartışmalı görünebilir özellikle MAC fonu. Çünkü bu fon çok daha uzun vadeli düşünerek yatırım yapıyor. Ben yine de döviz veya altın gibi varlıklar yerine fon tercih ettim ama bu kararın %100 doğru olduğunu da söylemek olmaz, tabi bizim vademizden dolayı. Bir de tatil bütçesini oluştururken bu sene bence biraz mütevazi davranmış olabiliriz. Çünkü çok güzel yurt dışı turları falan var özellikle Asya tarafına, Güney Amerika tarafına, kişi başı 6-7 gün için 1000€ dan başlayan bazı turlar gördüm. Bunları da düşünebilirdik ama belki bir sonraki sene artık. Tabi 1 hafta için iki kişi böyle paralar vermek kimine çok yüksek görünebilir ama ben şu anda bunun muhasebesini inanın yapamıyorum. Neyin ucuz neyin pahalı olduğunu anlamak çok zor böyle bir enflasyon altında. Bazen 2000 bin liralık bir ayakkabı görüyoruz aa çok ucuzmuş diyoruz. 400 liraya tişört bakıyoruz pahalıymış diyoruz. Yani fiyat ve değer arasındaki bağlantı tamamen kopmuş durumda. Enflasyon serisi üzerine hazırladığımız bölümlerde bunlardan da bahsetmiştik zaten.

Enflasyon ayrıca bizim ülkemizde özellikle piyasalar için ciddi bir kıyaslama birimi. Belki bunu gelişmiş ülkelerde çok fazla göremiyoruz çünkü onlar genellikle getirilerini borsa endekslerine göre ölçüyorlar ama bana kalırsa bizim ülkemizde ilk bakılması gereken yer enflasyon oranı. Çünkü hiçbir şey yapmasanız kesin bir şekilde paranızın değer kaybedeceğini biliyorsunuz ve yurt dışına göre bu kayıp çok daha kısa sürelerde görülüyor bizde. O yüzden yıllık enflasyonla kendini karşılaştırmak çok önemli. Ve elimizde iki tane veri var. Birincisi TÜİK ve tabi ki artık kargalar bile gülmüyor açıkladıkları rakamlara ama yine de bakıyoruz işte. 2022 için %64 enflasyon açıkladılar. İkinci bakmamız gereken yer ENAG ve onlar da yıllık %137,5 açıkladılar. Benim ayrıca baktığım bir şey daha var. Türk-İş’in yoksulluk sınırını da mutlaka kontrol etmeye çalışıyorum her ay. Onların hesabına göre de 2022 için yıllık yoksulluk sınırı %108 artmış durumda. Bu da bana göre önemli bir metrik. Çünkü baktıkları şey azami yaşam standartları için gereken şeyler. Tabi verdikleri sınırı geçtiğinizce ancak yoksul olarak değerlendiriliyorsunuz ve bu tanımlamaya da sanırım ülkenin neredeyse yarısı giriyor.

Şimdi bunların karşısında, ben kişisel olarak; maaşlı bir işte çalışmadan, 2022 yılında sadece ek gelirlerle portföyden hiç çıkış yapmadan devam edebilmişim ve aynı zamanda portföyde reel bir getiri de yaratabilmişim. %290 gibi bir getiri oranıyla kapadık 2022 yılını. Aynı dönemde Bist %196 gibi bir getiri sağlamış ama burada çok önemli bir nokta devreye giriyor. Borsa geçtiğimiz sene bu şekilde devam ederken, biz her şey aynı şekilde devam edecek diye düşündük bu yıl için de. Bu büyük bir yanılgı. Yine Boğa Piyasalarındaki Yenilmezlik Hissi bölümünde bahsetmiştik zaten bu yanılgılarımızdan da. Ben portföyde Ocak ayında %3’e yakın bir gerileme sonrasında Şubat’ta %6’ya yakın bir büyüme ve Mart ayında yine %3 gibi bir gerilemeyle 3 ayda neredeyse 1 adım ilerleyemedim. Şimdi, şu anda durduğumuz yerden bakıp bunu yorumlamak tabi ki çok kolay. Şimdi dönüp diyebiliriz ki; Ocak’ta bu piyasalardan çıkıp altın veya Amerikan borsalarına geçiş yapsaydım, sonrasında şubatta tekrar dönseydim ve mart ayında tekrardan ters hareketi yapsaydım; yaklaşık olarak aylık %7-%8 civarında bir getiri olacaktı ve bunun bileşik toplamı da %25 gibi bir rakam olabilirdi. Ama şunu söylemem lazım; böyle bir şey mümkün değil. Her adımda doğru karar vermek sürdürülebilir olamaz ve benim yıllar içinde kendimce anladığım şey; çok fazla adım atmamak. Bunu biraz şuna benzetiyorum; yıldırım düşecek bir noktayı kovalamaya benziyor. Önümüzde çok geniş bir arazi var ve sürekli olarak hava durumu değişikliklerine göre nereye yıldırım düşebileceği tahmin edilmeye çalışılıyor. Bu yapılırken de nokta atışı koordinatlar hesaplanmaya çalışılıyor. Ben bunun yerine çok daha geniş bir arazide, olasılık olarak çok daha kolay bir tahmin oyunu içindeyim. Warren Buffett’ın sürekli anlattığı gibi, aynı onun gibi, ben de önüme 2 metrelik engeller koymak yerine 20 cm’lik olanların üstünden atlamaya çalışıyorum. Ve siz istikrarlı bir şekilde bunu tekrarladığınızda bileşik olarak çok yüksek eşiklerden geçmiş oluyorsunuz. Piyasalarla ilgili öğrendiğim en önemli şeylerden biri de bu oldu yıllar içinde. Belki bu yıl, yıla başladığım noktanın tam olarak tekrar aynı yerindeyim fakat sabırlı bir şekilde işaret ettiğim uçsuz bucaksız geniş araziye yıldırımın düşmesini bekliyorum, yağmurları kovalamaya çalışmak yerine. Yine şöyle düşünebiliriz; sanırım daha önce de vermiş olabilirim bu örneği. Bir tarlamız olduğunu düşünelim ve buraya buğday ektik diyelim. Tarlanızı alıp, sırtınıza yükleyip sürekli olarak yağmurları kovalama şansınız var mı? Olduğunuz yerde beklersiniz ve günün birinde mutlaka gelecek olan yağışları tahmin etmekle uğraşmazsınız. Onun yerine ekinlerinizle ilgilenirsiniz ve bu ilgi çok daha verimli bir hasat yapmanızı sağlar. Benim de piyasalara bakış açım tamamen aynı şekilde. Piyasalarla ilgilenmek yerine; şirketlerimize odaklanmalıyız o yüzden.

Tam bu noktada 2023 için 3 aylık bir karşılaştırma yaparsak; twitter’da da zaten paylaştım bunu. Takip ettiğim fonlara göre çok daha ciddi bir performans gösterdim. Aslında bu kıyas biraz haksızlık olarak da düşünülebilir, onu da konuştuk. Çünkü fonlar, mecburi olarak hisselerde kalmak zorundalar. Bu çok büyük bir problem değil aslında; çünkü ben de zaten hisselerde kalıyorum. Ama problem bundan sonra başlıyor. Fonlar, hisseleri belirli bir sınır ağırlıkta taşımak zorunda. Bu sürekli dile getirmeye çalıştığım bir detay. Yoğun fonlar %10 üzerinde ağırlıkta bir hisse taşıyamıyor. Bu da mecburi olarak en azından 15-20 adet farklı şirkete yatırım yapmalarına neden oluyor. Bana kalırsa tam olarak bu sebeple verimliliklerini düşürüyorlar. Ayrıca sürekli bir mail veya bir twit uzaklıklarında öfkeli yatırımcılar bekliyor onları. Ben sabah kalktığımda mail kutumda veya twitter hesabımda böyle insanlarla karşılaşmıyorum. Tabi ki profesyonel insanlar bunlar ama bir performans baskısı altında oldukları da çok açık. Halbuki bireysel yatırımcının böyle dertleri yok. Yine ek bir avantaj olarak; kimi bireyseller Amerikan borsalarında veya altın pozisyonlarında bulunabildikleri için Türk borsasına göre çok daha iyi bir noktada kapatabildiler ilk çeyreği. Fakat fonların böyle bir yeteneği yok. Tabi yurt dışına yatırım yapabilen fonlardan bahsetmiyorum. Ki onları da düşünürsek bu sefer onlar da sadece yurt dışı odaklı fonlar olabiliyor. Geçtiğimiz sene de onlar için çok kötü geçti. Yani yatırım bana göre; kısıtlı kurallarla işletilen bir yönetmeliğe sahip olmamalı ve bireysel yatırımcı bu noktada yine çok büyük avantaj sahibi. 2023 ilk çeyreğini düşündüğümüzde beni piyasaya göre avantajlı kılan taraf bitcoin ve altın oldu. Altın geçmişten gelen bir alışkanlık olarak hala tutuyorum ama eğer bir yatırım kararı almam gerekirse ilk bu varlığa dokunup işlem yapıyorum. Geçtiğimiz yıl da yine çok ciddi bir oranda altından diğer piyasalara doğru bir geçiş yaptık. Önümüzdeki dönemde de devam edeceğiz buna. Bir yatırım olarak da pek görmüyorum zaten altını sadece geçmişten beri biriken, park edilmiş bir varlığımız var orada ve sanırım portföyde %5 ten aşağı düşene kadar altından diğer varlıklara doğru bir transfer yapmaya da devam ederiz diye düşünüyorum. Özellikle de bitcoin tarafına tabi. Bitcoin’e de sadece bir yatırım aracı olarak veya para kazanma motivasyonuyla yaklaşmıyorum bunu da yeterince net anlatıyorum birçok bölümde. Özellikle bitcoin alıp soğuk cüzdana taşıdığımda -ki alış ve cüzdana taşıma arasında genellikle saniyeler oynuyor, değişik bir duygu durumuna giriyorum. Hile yapmak gibi geliyor biraz hatta. Manipülatif finansal piyasalardan ve bir ölüm sarmalına girmiş olan kâğıt para sisteminden çıkışın anahtarı gibi düşünüyorum. Bazen bitcoin de ne zaman satış yapmayı düşünüyorsun veya hedef fiyatın ne gibi sorular soruluyor, böyle bir hedefim yok. Bitcoin benim için hedefin kendisi zaten. Kendimi ve varlıklarımızı gerçek manada sigortalanmış gibi hissediyorum. Ve bu yıl Borsa İstanbul düşüş trendindeyken bunun meyvelerini almış olduk. Ve yine farklı bir özelliği, finansal piyasalarla neredeyse hiçbir korelasyonu yok. Bu benim için en önemli özelliklerinden biri. Herhangi bir portföyde minimum %3 veya %5 gibi rakamlarda bile bitcoin tutmamayı teknolojiye inanılmasa bile ciddi bir hata olarak görüyorum ayrıca. Profesyonel yatırımcılar henüz bu hatalarını kabul etmek zorunda olmadıklarını hissediyorlar fakat bazılarının yavaş yavaş olumlu görüşlerini de duymaya başladık. Bu değişim önümüzdeki yıllarda da devam edecektir ama insanların en büyük problemi hatalı olduğunu kabul etmemek ve gerçekleri önüne gün ışığı gibi koysanız da inkar edebilmek.

Şu ana kadar bu kurduğum stratejide uzun yıllardır pek olumsuz bir durumla karşılaşmadım. Yalnız sanırım 2018’de piyasaya yakın bir ortalama getiri sağlamıştım, onun dışındaki yıllarda hep piyasanın ve takip ettiğim fonların üzerinde oldu getiri. Ve bence, korelasyonun düşük olduğu ama çeşitlilikten uzak, odaklanmış bir portföy dışarıdan bakıldığında riskli gibi görünse de çok daha defansif kalmanızı sağlıyor. Bunu şu anlamda söylüyorum, ilk 3 ayda herkes eksi yazarken ben 0 getiriyle göreceli olarak piyasanın üstünde kalmış oldum. Hatta paylaştığım gibi çok sert inişler ve çıkışlar da olmadı ve bundan çok memnunum. -3 ve +6 arasında gitti geldi. Ama piyasalar -20 ve +5 arasında falan hareket etti. Şimdi bu açıdan baktığımızda riskli gibi görünen strateji aslında çok daha stabil ve sakin; aynı zamanda piyasanın kendisi için, çok daha volatil ve riskli olduğu sonucu çıkıyor. Yani her şey bazen göründüğü gibi veya sabit bir fikirle yorumlandığı gibi olmayabilir. Bunu unutmamak lazım.

Bu yıl ayrıca önümüzdeki dönemde bir kredi kullanma konusunda düşünmeye başladık eşimle. Aslında depremden dolayı sunulan kredi fırsatlarından yararlanma şansımız vardı ama maalesef bankaların biraz bahaneler üretmesiyle çok sınırlı sayıda kişiye 0.99’dan kredi verilip bu deprem kredileri bir anda kapatıldı. Biz bankaya güvenerek mobilden kredinin açılacağını beklerken bu haberle karşılaşınca biraz sinirlendik tabi. Çok da üstüne düşmedik bizde de biraz kabahat var ama bankalar da tabi masum değiller. Sonra 1.55 civarından yeni bir kredi paketi duyuruldu. Bunu kullanacağız sanırım. Tahmini 250-300 bin liralara kadar kredi kullanma ihtimalimiz var veya 200 civarına düşebiliriz en fazla. Bunun sebebine gelirsek; yıllık maliyeti %25-%30 gibi bir şeye tekabül ediyor bu kredilerin. Ve enflasyonun düşmeyeceği de çok açık bir şekilde ortada. 2023 için bir getiri hedefim yok ama enflasyon üstünde ve piyasaların üstünde hedef koyuyorum her zaman. Eğer biraz makul düşünürsek; %60-%80 getiri oranları 2023 için çok iyi rakamlar olabilir. Bunu tabi ki kestirmek çok güç bu arada. Mesela 2022’ye başlarken kimse yıl sonunda borsanın %200’e yakın artacağını tahmin etmiyordu. Bu yıl geçtiğimiz yılın çok altında kalacağımızı tahmin edebiliriz ama herhalde. Tabi kesin bir şey söylemek yine de mümkün değil. O yüzden böyle tahminler yapmak yerine ben piyasaların ve fonların ortalama %10’a yakın üstünde kapatma gibi hedefler koyuyorum kendime. Tabi şimdi kredi konusuna geri dönersek, buradaki tahmin şöyle olmalı; 2 yıl içinde enflasyonun %30 altına inmesi mümkün mü? Çünkü kredinin maliyeti bu. Ben bunun pek olası olmadığını düşünmüyorum. O yüzden bedava para gibi görüyorum avantajlı kredileri şu anda. Tabi bu hesapları yapmak için önce, düzgün bir nakit akışı olması lazım. Borçlanmaya genel olarak karşıyım o yüzden çünkü nakit akış dengesi çok önemli. Biz genellikle ciddi bir hayat enflasyonu içinde olduğumuzdan dolayı limitlerde yaşıyoruz hep. Şu an için bizim özelimizde böyle bir problem olmadığından ve nakit akışımızı ciddi şekilde etkilemeyeceğinden dolayı bu tercih bizim için cazip görünüyor ama herkes için aynı şey geçerli olmayabilir. Eğer uygun şartlar varsa bu yıl özelinde kredi kullanmanın çok ciddi bir çarpan etkisiyle faydalı bir kaldıraç olacağını düşünüyorum. Kararsız kaldığım tek nokta; bu paraya aslında ihtiyacımız yok, sadece çok cezbettiğinden dolayı ve maliyetsiz bir borçlanma olarak gördüğümüzden dolayı tercih edeceğiz sanırım. Her gün eşim bankaya gidiyor veya uygulamadan screenshot atıyor; kullanıyorum bak diye, şimdilik zor tutuyorum onu ama önümüzdeki haftalarda büyük ihtimalle kaçınılmaz olan olacak ve ikimiz de faydalanacağız bu tekliflerden. İşin bu taraflarını da özellikle anlatıyorum aslında, hangi düşünceler var kafamızda onları göstermiş oluyorum biraz. Çoğul konuşmayı da seviyorum bu arada. Buffett’ın yaptığı gibi her karar anında ortağımla ben, Charlie ve ben diye başladığı her cümle gibi benim de; eşim ve ben şöyle yaptık, böyle karar verdik şeklinde konuşmak hoşuma gidiyor. Ayrıca fikirlerinizden ne kadar emin olsanız da karşınızdaki kişi size mutlaka bir katkı sunabilir. Ufak bir tartışma ortamı yaratmak herkesin fikrini açıkça almaya çalışmak ve arkasındaki mantığı anlamak için uğraşmak bence değerli. İş hayatında da bunun çok katkısını gördüğümü söyleyebilirim. İnsanların fikrini sormak veya onları dinlemek konusunda genellikle başarılı değiliz ama önemli bir beceri olduğunu düşünüyorum bunun da.

Temettü konusuna geçmek istiyorum. Bu yıl Ereğli bize bir gol attı. Beklediğimiz temettünün çok daha altında bir rakam almış olacağız toplamda o yüzden. Gelirlerimiz fena sayılmayacak bir noktada olduğu için temettüleri tekrardan hisselere yatırma kararı almıştık ama bu yıl. Fakat yine de tabi Ereğli’nin kararı biraz can sıkıcı oldu. Hisse fiyatı da düşmeye başladı kararın arkasından. Ama biz yatırımlarımızı bozmadık, önümüzdeki yıla kadar finansallarını daha dikkatli takip edip ona göre bir karar vereceğiz sanırım. Yalnız tabi, Ereğli’nin yeni maden yatırımı benim çok ilgimi çekiyor. Temettüden bağımsız olarak şirketin büyümesinin önü açık olarak düşünüyorum. Elimizde Ford, Vakko ve Vesbe’nin temettüleri kaldı. Ve hepsini tekrardan geri yatırmayı düşünüyoruz çünkü nakit akışında bu gelire şimdilik ihtiyacımız yok gibi görünüyor. Bir de özellikle yılbaşından itibaren hisse fiyatlarında büyük geri çekilmeler olduğundan dolayı bu yıl temettüleri geri yatırıp kar topunu daha fazla büyütmek büyük bir avantaj olabilir önümüzdeki yıllar için. Vestel Beyaz Eşya konusunda da son zamanlarda bazı çekincelerim var, geçtiğimiz yılın 6 aylık raporlarından beri finansallarında aldığım bazı notlar var ve hala geçerliliğini koruyor bu benim biraz canımı sıkıyor. Özellikle maliyetler ve pazarlama giderleri çok garip rakamlara çıktı. Onları da bu yıl Ereğli gibi daha yakından takip etmeye çalışıyorum o yüzden.

Borsa dışında diğer yatırım kalemlerinde arsa konusunda henüz hala bir gelişme yok. Bu yıl zaten olacağa da pek benzemiyor. Tahmin ediyorum önümüzdeki yıl, 1 tanesini elden çıkartmış olacağım ama. İkisi de çok ciddi prim yaptı ama daha fazla beklemekten hiçbir zarar gelmez. Önümüzdeki yıl eğer gerçekleşirse ilk satıştan sonra hedef tekrardan buradan gelen kaynağın bir kısmını farklı bölgelerde yine gelecek 10 yılda değerlenecek, m2 fiyatları şu an çok düşük yerlerden 2-3 dönüm yer almak olacak. Emlak konusunda ev veya iş yeri gibi yatırımlar yerine arsa yatırımını daha çok beğeniyorum ben. Çünkü buralarda proje yapma ihtimalleri de her zaman açık bir kapı. Ayrıca beton binalara göre daha rahat prim yapıyor. Ama benim canımı sıkan kısmı, buradaki varlıkların değerlerinin biraz kâğıt üstünde kalması, portföy içinde tam olarak göremiyorsunuz veya getiri oranları olarak ekleyemiyorsunuz portföye. Toplam varlıkların ne kadar olduğunu da tam söyleyemiyorsunuz. Bu kısımlar biraz bana uymuyor. Ayrıca likit değil tabi ki. İlla yapılacak diye değil ama en azından 2 gün içinde çok ciddi bir nakite dönme yeteneği, yani borsada likit bir varlık sahibi olmak; çok daha huzurlu ve güvenli hissettiriyor. O yüzden bundan sonrası için yapacağımız arsa yatırımları, sadece çocuklar için olacak diye düşünüyorum. Ve şunu unutmamak gerekiyor, çocuklara veya sonraki nesillerimize maddi varlık transferine odaklanmaktan çok; kültür ve bilgi transferine ağırlık vermek gerek. Zaten eğitim ve kültür aktarımı benim sürekli bahsettiğim o varlık kalesi transferinin temel yapı taşlarını oluşturuyor. İddialı konuşmak istemiyorum ama adam gibi bir çocuk yetiştirmeyi beceremezsek eğer, büyük ihtimalle ölene kadar burnundan getiririm ve zırnık koklatmam diye düşünüyorum. Tabi bunları düşünmek için henüz çok erken. 2023 ilk çeyrek değerlendirmemizde veya 2023 yılı içinde böyle bir sorun bulunmuyor, şimdilik.

Diğer bir konu, tarım konusunda mutlaka bir noktada bir şeyler yapacağız eşimle ama henüz hala netleşen bir şey yok. Aslında neredeyse bütün şartlar hazır, toprak da var bunun için. Topraksız tarım yapmak istesek ikinci el sera malzemesi konusunda da bazı seçenekler bulduk. Şimdilik biraz üşengeçlikten biraz da işler zaten yolunda gidiyor sayılır düşüncesinden hala ön plana çıkartmadık bu düşünceyi. Salep yetiştiriciliği de çok dikkatimizi çekmeye başladı ama bu sıralar. Eğer ilgisi olanlar varsa mutlaka buna bir bakmalarını tavsiye ederim.

Yılın kalanı için beklentiler kısmına geçersek; bence çok beklentiye girmemek gerekli. Hayatın kendisinde de aslında durum böyle. Mutlaka hedefler olmalı, bir plan olmalı, ulaşılmak istenen bir nokta olmalı ama şu da bilinmeli; yolda giderken birçok şey olabilir. Birçok değişken hiç beklenmedik bir şekilde devreye girebilir. Yatırım yapmak da biraz böyle. Biz birçok şeyi bildiğimizi veya tahmin edebildiğimizi sanıyoruz ama işin sonunda genellikle gerçekleşenlerle tahminler pek birbirini tutmuyor. Şimdi mesela seçim öncesinde herkes borsadan çıkmak gerektiğini konuşmaya başlayacak. Seçimden sonra bir fırsat olabileceğini veya düşüşlerde tekrar toplayarak girme stratejisinin kazançlı olabileceğini söyleyecek. Ve geleceği tahmin edebildiklerini düşünecekler.

Özellikle böyle dönemlerde benim aklıma hep Terzi Orhan geliyor. Orhan amca benim büyüdüğüm mahallede terzi dükkânı olan herhalde 25-30 yıldır açık bir yer. Hatta ilk dükkanları kendi arsalarının üstündeydi. Sonra orayı müteahhitte verdiler kat karşılığı. Kendilerine baya bir ev düştü, sonra hemen arsanın yanındaki binadan bir dükkân aldılar oraya taşındılar. Özsermaye karlılığı da çok yüksek bir iş, bir işletme olarak değerlendirirsek eğer. Şöyle örnek vereyim: 1 yıldan fazla oldu, dedeme bir takım diktirdik orada ve 600 lira almıştı galiba. Ve bir paça kısaltmaya 50 lira alıyorlar herhâlde şu anda da. Orhan amcanın iki oğlu vardı, biri Tolga diğeri Gökhan. Büyük oğlu Gökhan şimdi dükkânın başında, Orhan amca da kendini emekliye ayırdı. Bir de geçenlerde hemen 100 metre ilerisine yeni bir terzi daha gelmiş geçenlerde uğradığımda gördüm ve nasıl bir rekabet edeceklerini çok merak ediyorum. Kebapçının hemen yan tarafına açmışlar bu yeni dükkânı, onlara sordum bu yeni terzi bizim Gökhan’ın işlerini biraz baltalar dedim. Herkes kendi rızkını yer diyor o da. Bu rekabete bakış açısı pek bana göre değil. Bunu şunun anlatıyorum, Orhan amca 30 yıldır birçok ekonomik kriz gördü, birçok hükümet değişikliği gördü, bankaların batışına şahit oldu, 2010’lardan sonra belki ondan önceki 20 yılda yaşananlar hızlandırılmış bir paket şeklinde daha sık aralıklarla tekrardan kriz olarak ülkenin gündemine düştü. Ama dükkanını pandemi dönemi hariç 1 gün kapattığını hatırlamıyorum ben. Şimdi Gökhan’a sorsak belki farklı konuşur ama Orhan amcaya desek ki; ya seçimler geliyor, ortalık karışabilir ne olacağı da belli değil. Sen dükkanını kapatmayı düşünmez misin bu süre içinde; sat her şeyini, dikiş makinanı, ütünü, firketeni, hepsini sat. Sonra piyasalar çöktüğünde çok daha güzel bir zamanlama yaparak hem daha büyük bir dükkân alabilirsin belki, hem de mallarını tekrardan daha ucuza toplarsın. Sanırım bu soruyu sorsak, Orhan amca bize şöyle bir bakıp gülümser diye düşünüyorum. Şirketlere de işte bu gözle bakmak lazım. Terzi Orhan için seçim geliyor diye dükkânı kapatıp tüm malları satmak ne kadar saçma ve mantıksız görünüyorsa; aynı şekilde gerçekten yatırımcı olanlar için de hisselerini satmak veya nakitte beklemek gibi ağdalı kelimeler kullanmak o kadar saçma. Bu bakış açısı bence gerçek bir yatırımcı bakış açısı değil. Hisse senetlerinin arkasında çalışan işletmeler var, eğer her belirsizlik anında bu işletmeler işlerini kapatsaydı veya fabrikalarını satıp her seferinde tekrar kurmak isteselerdi, onlar hakkında ne düşünürdünüz? Bize de o yüzden, bireysel yatırımcılar olarak çok farklı olmamalıyız. Elimizin altında sürekli bir sat tuşu olması bir avantaj değil, aslında çok büyük bir dezavantaj.

O yüzden ben, her zaman yaptığım gibi piyasaların irrasyonel davranmasından etkilenmemeye çalışacağım. Hatta yüksek ihtimalle borçlanarak bu dönemde ekstra bir nakit girişi yaratmaya çalışacağım. Konuyu burada Mark Twain’in bir sözüyle toparlayalım artık. Bu arada kendisi ciddi bir borsa yatırımcısı ve bir noktada servetinin tamamını borsada kaybettiği söyleniyor. Hatta bir gün Borsa Sihirbazları serisinde Mark Twain’i mutlaka işleriz bence anlatılması gereken bir hikayesi var. Tabi o seri için bir sihirbaz olarak değil de tersi bir örnek olarak bakmış oluruz Mark Twain’e.

Şöyle diyor: “Ekim ayı hisse senedi almak için en tehlikeli aylardan biridir. Diğer tehlikeli aylara gelirsek; Temmuz, Ocak, Eylül, Nisan, Kasım, Mart, Mayıs, Haziran, Aralık, Ağustos ve de Şubat.”

Önceki Bölüm

Şirket Seçerken Hangi Kriterlere Dikkat Etmeliyiz

Sonraki Bölüm

ARK Invest Büyük Fikirleri 2023: İnovasyon Yükselişe Geçiyor

Latest from Blog

Uzun Vadeli Oyunlar

Bölümleri hazırlarken genellikle bir düşünce akışıyla ilerliyorum ve konunun nerede toplanacağını ya da nerede biteceğini başladığım

Birinci Kural: Para Kaybetme

Warren Buffett sürekli kullandığımız bir söz olarak bir keresinde şöyle demişti: “1. Kural: Para kaybetme. 2. Kural:

Öğrendiğim Birkaç Şey

Sahip olmak isteyeceğim neredeyse her şeye sahibim. Henüz elde edemedikleriminse yolumun üzerinde duran sadece birer checkpoint