/
36 mins read

ARK Invest Büyük Fikirleri 2023: İnovasyon Yükselişe Geçiyor

Yılbaşından sonra hemen kısa bir süre içinde ARK Invest’ın 2023 için Büyük Fikirlerini mutlaka bir bölüm olarak yapacağız demiştim ama Nisan ayının ortalarına geldik ve ancak daha yeni sıra bu konuya geldi. O yüzden kusura bakmayın. Geçen yıl da zaten ekim ayında yapmıştık aslında ama bu fikirleri ve yeni teknolojilerle ilgili hazırladıkları yıllık raporları aslında yıllık olarak düşünmemek lazım. Bunu bir önceki bölümde de konuşmuştuk zaten. Hatta eğer o bölümü dinlemeyenler varsa bence dönüp ona da bir bakmalarını tavsiye ederim çünkü paylaştıkları fikirler sadece kısa bir süreliğine geçerli fırsatlardan oluşmuyor. Zaten fonlarının fiyat hareketlerinden de bu çok net anlaşılabilir. Geçtiğimiz yılı %60’ın üzerinde değer kaybıyla kapattılar. Tabi bunu S&P 500 ile de karşılaştırmak gerekiyor. Endeks de %18 civarında dolar bazında değer kaybetti geçtiğimiz yılda. Ve bu aradaki farkı, aldıkları risk primi olarak değerlendirebiliriz. Yüksek kayıplardan dolayı popülaritelerini de biraz kaybetmiş gibi görünüyorlar. Fakat geçtiğimiz büyük fikirler bölümünde değindiğim bir konu vardı. Bir fonun kalitesiyle, başarısı zaman zaman birbirinden ayrışmalar gösterebilir demiştik. Yani başarılı bir fon, getiri anlamında iyi sonuçlar veren bir fon, her zaman için aynı zamanda kaliteli demek doğru olmayabilir. Eğer öyle olsaydı örneğin Türkiye’de uzun yıllar boyunca sadece döviz veya altın yatırımı yapıp piyasanın üstünde getiri yaratmak çok başarılı görünmenin yanında çok kaliteli bir yatırım olarak da değerlendirilmesi gerekirdi. Kaldı ki bu tarz yatırımların gerçekten yatırım olarak düşünülmesi bile tartışmalı bir konu. Hatta altın fonları, döviz fonları veya yurt dışı borçlanma araçları fonları da bu kategoriye giriyor. Yani kısaca kalite başka bir şey ve ölçümünü yapması çok kolay bir metrik değil.

Şunu da eklemem gerekiyor, Türkiye’de ARK gibi veya benzer şekilde yönetilen hiçbir fon olmadığını düşünüyorum. O yüzden genellikle yurt dışı örneklerini takip etmeye çalışıyorum çünkü çok farklı bir yönetim anlayışı var bazılarının. Ray Dalio’nun Bridgewater fonu, Howard Marks’ın Oaktree Capital’i, Cathie Wood’un ARK fonu en çok dikkatimi çekenler. Belki ileride diğerlerinin de bazı raporlarına değiniriz bu arada. Çünkü bu fonlarda farklı alanlarda uzman çok fazla kişi çalışıyor. Sektör araştırması, şirket araştırması, ileriye dönük bir vizyon hazırlanması gibi çok fazla değişkene bakıp bir tahminde bulunuyorlar. Ve genellikle bir takım çalışması içinde hareket ediyorlar. En iyi fikirleri kimden geldiğine bakmadan değerlendirip, eğer gerçekten anlamlı bir şey sunuluyorsa hemen değerlendirmeye alıyorlar. Değişime ayak uydurmaya çalışıyorlar. Ya da bazen ARK fonunda olduğu gibi değişimin çok önünde gitmeye meyilli oluyorlar. Ama bir ortak akıl çalışması var hepsinin arkasında. Tabi yönettikleri paralar da 150-200 milyar dolarlardan başlayınca, insan kaynağı olarak çok zengin bir konumdalar. Yine de tabi fon büyüklüğü bir etken olsa da Türkiye’ye baktığımızda bu fon yapılarını pek göremiyoruz maalesef. Genellikle yalnızca 1-2 kişinin yönettiği fonlar var. Bu bence yanlış bir karar. Ve büyük bir çoğunluğun nasıl yatırım yaptığını anlattığı düzgün bir vizyon sayfası veya hakkımızda bölümü de yok. Genellikle risk faktörlerinin verildiği ve hangi piyasalarda işlem yapıldığını anlatan çok basit ve sanki tek bir elden çıkmış gibi görünen bilgilendirme sayfaları var. Şimdi gelin ARK fonunun kendini nasıl tanıttığına bakalım:

Geçtiğimiz yılın raporunda geçen bölümde de paylaştığımız şu sözler yer alıyordu:

“Yatırım ne zaman gelecekle ilgili olmadı?

Değişim yavaş yavaş gerçekleşiyor gibi görünüyor ve sonra her şey bir anda oluyor. Zamanla inovasyon, endüstrilerindeki durağan ve değişmeyenleri yerinden oynatmalı, verimliliği artırmalı ve çoğunluk pazar payını kazanmalıdır. Yatırımcıların yıkıcı inovasyonları doğru anlayarak ve uzun vadeli bir zaman ufku ile portföylerinde stratejik bir pay vererek, üssel büyüme fırsatları yakalayacaklarına inanıyoruz. Bu nedenle ARK, teknolojilerin birleşerek tüm endüstrileri dönüştürdükçe ölçeklenebilecekleri fırsatlara odaklanıyor. Yatırımcıları çığır açan teknolojilerin etkisi konusunda aydınlatmak için Büyük Fikirler’i 2017’de yayınlamaya başladık. Bu yıllık araştırma raporu, önümüzdeki yıl için en kışkırtıcı araştırma sonuçlarımızı vurgulamayı amaçlıyor”diyorlar.

Ve bu yıl yine önsözlerinde şöyle sözler var:

“ARK yıkıcı inovasyonun liderlerine, uygulayıcılarına ve yararlanıcılarına yatırım yaparak uzun vadeli getiri sağlamayı amaçlıyor. Her yatırımcı, yalnızca geniş endekslerde genellikle bulunmayan potansiyel üssel büyüme fırsatlarına erişmek için değil; aynı zamanda durağan şirketlerin pozisyonlarının rahatsız edilmesine ilişkin artan risklere karşı korunmak için de inovasyona stratejik bir yatırım yapılması gerektiğine inanıyoruz. Yatırımcıları yeniliklerin uzun vadeli etkisi konusunda aydınlatmak için 2017’de Büyük Fikirleri yayınlamaya başladık. Bu yıllık araştırma raporu, bugün gelişmekte olan ve yarın ciddi üssel büyüme potansiyeli yaratan teknolojik atılımları vurgulamayı amaçlıyor. Araştırmalarımızı sürekli doğrulayarak ve ARK’ın stratejilerinin değişimin doğru tarafında olduğuna dair güvenimizi artırarak, inovasyonun artık yükselişe geçtiğine inanıyoruz” diyorlar.

Bu arada belirtmem gerekiyor. Böyle fon hakkında bilgi vermeye çalışırken hisse pazarlıyor gibi görünmeyi hiç istemem. Hatta ARK fonunda bir yatırımım da bulunmuyor onu da söylemem lazım. Ben Türkiye piyasalarında yatırım yapmayı tercih ediyorum çünkü kendi bilgi sınırlarım içinde hareket etmek beni daha rahat hissettiriyor. Ama bunu yaparken; beslendiğim kaynaklar bu tarz fonlar o yüzden çok önem veriyorum onların düşüncelerine ve stratejilerine. Ayrıca tek bir doğru strateji olduğunu düşünmek de yanlış olabilir. Ben genellikle takip ettiğim insanlardan kendime en yakın gördüğüm taraflarını alıp kendimce belki üstüne bir yorumlama yapıp, yetenek setlerimin arasına koymaya çalışıyorum sadece. ARK’ın benim için en çok dikkat çeken tarafı ve onlardan almaya çalıştığım taraf, gelişen ve gelişmekte olacak olan teknolojiler üzerine bir yatırım stratejileri olması. Bu anlamda bakınca sadece ilgilendikleri şirketler değil; kendilerinin de oldukça inovatif olduğunu düşünüyorum.

Her yıl raporlarına baktığımda, inanılmaz bir netlikte gelecekteki dünyayı görebiliyorum mesela. İlgilendikleri başlıklardan daha önce bahsetmiştik; yapay zekâ, robotik, enerji depolama, DNA sekanslama ve blokchain teknolojileriyle yakından ilgileniyorlar. Aslında yaptıkları şeyi ben şöyle görüyorum: çok basit bir şekilde özetlemek gerekirse; bundan 10 yıl sonra, 20 yıl sonra dünya nasıl bir yer olacak diye bir soru soruyorlar. Hepimizin de üstünde zaman zaman düşündüğü bir konu bu. Sanırım yine hepimiz, elektrikli araçların artık içten yanmalı motorlu araçlara karşı piyasayı domine edebileceğini söyleyebiliriz, tabi bir vade vermeden. Yapay zekanın ki şu anda bile inanılmaz noktalara geldi, 2022 yılı için bence en öne çıkan konu başlığı oldu. Bu alanda da çok net bir şekilde çok ciddi büyüme ve yeni ürünlerin olacağını söylemek gayet mantıklı bir tahmin. DNA ve gen terapileri, sağlık alanında yine yavaş yavaş konuşulmaya başlanan bir konu. Blockchain artık kalıcı olarak hayatımıza girdi diye düşünebiliriz yine. Yani kısaca; yaratıcı düşünmek üzerine ve sürekli gelişen dünyanın hangi yöne doğru gittiğini tahmin etmekle uğraşan bir fon yapıları var. Ve özellikle benim onlardan kopyalamaya çalıştığım nokta değerleme yapış şekilleri. Biz şirketleri incelerken çok fazla günümüzle ilgileniyoruz gibime geliyor. Yani fonlar veya bireysel yatırımcılar günlük akışın içinde çok daha dar bir pencereden bakabiliyorlar şirketlere. Şirketin basit bir şekilde -hatta böyle de yapılması gerekiyor, bir bakkal hesabıyla varlılarını ve yükümlülüklerini kontrol ediyoruz. Borcuna ve kasasına bakıyoruz, yatırımlarına bakıyoruz önümüzdeki 5 yılda nasıl bir ciro katkısı olacak bunu anlamaya çalışıyoruz. Sonra şirketin bir değerlemesini yapıp şu andaki fiyatıyla bunu kıyaslayıp ucuz mu pahalı mı olduğunu yorumluyoruz. Eğer ucuzsa, geri kalan birçok ölçülemeyen faktörü göz ardı edip yatırım kararı alıyoruz ve bunun adına değer yatırımı diyoruz. Daha önce de yine bir başka bölümde bahsetmiştim bundan; bence değer yatırımı böyle bir şey değil. Değer yatırımı daha çok gelecekle ilgili olmalı bence, günümüzle değil. Şirketin şu anda ucuz olup olmadığının gelecekteki 5 yılda pek bir önemi kalmayacak; yatırım yapmanın kendisi zaten gelecekle ilgili bir şey. O yüzden şirketlerin de geleceğine odaklanmamız gerekiyor. ARK işte tam olarak bunu yapmaya çalışıyor ve o yüzden kendi açımdan değerlendirdiğimde çok kaliteli bir fon olduklarını düşünüyorum. Elbette yanlış görünen tarafları mutlaka var veya o fonun yöneticisi ben olsam onların yaptığı ama benim yapmayacağım şeyler mutlaka var ama genel olarak baktığımızda örnek alınması gereken birçok yönlerinin olduğunu söyleyebiliriz.

Anlatmak istediğim şeyi çok uzun bir şekilde açıklamaya çalışıyorum aslında basitçe yapılması gereken bu raporları kendiniz bir inceleyin ve demek istediğimi çok daha rahat görebileceğinizi düşünüyorum. Fona ve rapora geçersek;

Şöyle bir ön kabul şeklinde tahminleri var: şu anda ilgilendikleri, sektörlerini rahatsız edici derecede yenilikçi olan firmaların toplam değeri 13 trilyon dolar civarında. Ve bu rakamın yıllık ortalama %40’a yakın bir artışla 2030’a kadar 200 trilyon dolarlara kadar çıkabileceğini tahmin ediyorlar.

Çok da lafı uzatmayalım, Yapay Zekâ konusuyla bir giriş yapalım artık tahminlerinin alt başlıklarına.

Çoğumuzun yakından takip ettiği gibi yapay zekada özellikle dil modelleri geçtiğimiz 1 yıl içinde inanılmaz hızlı bir gelişim gösterdi. Bunu zaten uzun bir süredir söylüyor ARK. Geçtiğimiz Ekim ayında yine onların raporları üzerinde konuşurken aynı konuya tekrar girmiştik. Sadece Ekim ayından bu zamana kadar geçen sürede bile eksponansiyel bir büyüme var sektörde. Dil modeli haricinde birçok farklı kategorisi de çıkmaya başladı. Özellikle video içerik üretme kısmı benim mesela çok dikkatimi çekiyor. Hatta eğer bir gün mümkün olursa kullanmayı da düşünüyorum. Yani şöyle düşünün, burada yaptığımız bölümleri diyelim ki YouTube’a atmak istiyorum. Fakat bunu yaparken ben görsel bir içerik de hazırlamak istiyorum yanında. Yapay zekâ bölümleri dinleyecek ve burada bahsedilen konulara göre kendisi bir görsel video ve resim şeklinde uygun içeriği hazırlayacak. Ve bunu 45 bölümü aynı anda dinledikten sonra size birkaç dakika içinde verebildiğini bir düşünün şimdi. Hatta bölümle ilgili aklınızdan geçen fikirleri ve videonun nasıl olması gerektiğini tekrar tarif ederek ona uygun bir görsel edit yapmasını sağlayabileceksiniz. Şu anda bunun bebek adımlarındayız. Birkaç cümleyi kısa bir videoya dönüştürebiliyor yapay zekâ şu anda. Buradaki soru benim bahsettiğim şeyi yapıp yapamayacağı değil. Bu 30–40 dakikalık videoları hazırlamasının ne kadar süreceği. ChatGPT’nin ve rakiplerinin nasıl geliştiğini göz önüne alırsak, bunun için pek uzun bir süre bekleyeceğimizi düşünmüyorum. Şimdi bu tarz servisleri ayda belki 20-30$ civarında aldığınızı düşünün. Normal insan gücüyle yapılan işleri çok daha kısa sürede ve net nokta atışı şeklinde yapabilecek bir yapay zekaya aylık 20-30$ vermekten kaçınır mısınız?

İşin nereden başlayıp nereye gittiğini anlamak için biraz rakamlardan da konuşalım. Yazılımcılar arasında şu anda bir popülarite kazanmaya başladı yapay zekâ. Yardımcı bir araç olarak kullanıyorlar. Ve araştırmalara göre yazılımcıların kodlama sürelerini %55 oranında iyileştirdiği görünüyor. Yani aynı süre içinde iki kat fazla iş yapabiliyor yazılımcılar. Yine başka bir araştırma, grafik tasarımcıların bir görsel hazırlamak için ortalama $100-$150 civarındaki ücretleri karşısında, yapay zekâ araçlarında çok benzer bir görsel tasarlamak 8 cente mal oluyor. GPT-3 ilk 2020’de daha bebek halindeyken, derin öğrenme dediğimiz altyapısının maliyeti yıllık 4,6 milyon dolar civarlarındaydı. 2021’de bu rakam 750 bin dolara ve 2022’de 450 bin dolara gerilemiş durumda. ARK yatırımın tahmini 2030’lara gelindiğinde bu derin öğrenme maliyetinin 30$’a kadar düşeceğini öngörüyorlar. Bunların yanında yine çok fazla odaklarına aldıkları bir diğer konu; Wright Kanunu. Hatırlarsanız bundan yine bir önceki fonla ilgili yaptığımız bölümde de bahsetmiştik. Wright Kanununa göre; bir ürünü ne kadar fazla üretirseniz, maliyetleriniz de bununla orantılı bir şekilde düşecek demektir. Kimileri ölçeklendirme diyor aynı şeye. Bu kanuna göre, üretim her iki katına çıktığında; maliyetler en azından %30’a yakın geri çekilmek zorunda. Şimdi işin yapay zekâ kısmına gelirsek, donanım ve yazılımların maliyetinin 2030’a kadar kabaca bir hesapla %70’e yakın geri çekileceğini düşünüyorlar. Peki yapay zekanın şu anda bir rakibi var mı? Elbette var, rakibi insanlar, biz yani. Fakat bu rekabet konusunda ben herkes gibi çok kötümser bir açıdan bakmıyorum. Çünkü her türlü teknolojik gelişim karşısında insanlık bir şekilde yapacak yeni işler bulmuş durumda. Çok fazla dikkat etmiyoruz belki ama bundan 20 yıl öncesinde henüz internet daha bebekken, şu anda popüler olan veya çok fazla insanın çalışmaya başladığı mesleklerin birçoğu henüz ortada yoktu ve böyle mesleklere ihtiyaç da yoktu. Her gelişim kendi ihtiyaçlarını doğuruyor ve biz insanlar olarak değişime bir şekilde adapte oluyoruz. En azından değişime adapte olanlar hayatta kalabiliyor.

Ve bu açıdan bakarken, ARK mesela bunu rakamlara da dökmüş. Amazon’un insan çalışanlarıyla ve robot çalışanlarıyla ilgili yaptıkları bazı karşılaştırmalar var. İş gücü odaklı sektörler dışında şöyle diyorlar: “Yapay zekâ, 2030’a kadar bilgi üzerine çalışanların üretkenliğini 4 kattan fazla artırabilir.” %100 yapay zekâ benimsenmesi durumunda 41 trilyon dolarlık yaklaşık yapay zekâ harcaması, iş üretkenliğini 200 trilyon dolar kadar artırabilir. Bilgi üzerine çalışanların maaşlarının da şu anda 32 trilyon olduğunu söylersek, bu rakamı gölgede bırakabilir ve 2030’da GDP verilerinde bir rakip olabilir. Eğer bu üretkenlik artışıyla birlikte bilgi teknolojileri satıcıları bu yaratılan değerin %10’unu elinde tutabilirse, yapay zekâ yazılımları piyasası 14 trilyon dolarlara kadar gelebilir ve bu işletmelerin değerlemesi de 90 trilyon dolarlara kadar çıkmış olur. Sadece %10’luk bir kâr marjıyla.

Sanıyorum, rakamlara baktığımızda, fonun nasıl bir değerleme ve sektör analiz etme stratejisi var çok daha iyi anlayabiliyoruz. Ve bu kısım bence çok çok önemli. Eğer 2022 yılında fon %60 değer kaybetti diye göz ardı etmek istiyorsanız bu bence çok büyük bir hata olur. Bu rakamlara ulaştıkları araştırmanın daha detaylı haline dediğim gibi raporun kendisinden bakabilirsiniz. Burada süremiz kısıtlı olduğu için kilit noktaları aktarmaya çalışıyorum sadece ben.

Bu sene, geçtiğimiz yıla göre farklı olarak dikkat çektikleri bir konu daha var. Dijital tüketim konusu. Bilmiyorum ne kadar farkındasınız fakat özellikle geçtiğimiz yıldan itibaren çok ciddi bir piyasaya dönüşmeye başlıyor bu sektör. Dijital tüketim derken neyden bahsediyoruz? Akıllı televizyonlar, sosyal medya, bahis, oyun sektörü, dijital uygulamalar gibi birçok alt başlığı var. Ve rapordan hariç olarak benim fikrim; bu alt başlıklar arasında en çok gelir üretenler Netflix gibi platformlar ve dijital uygulamalar diye düşünüyorum. Çünkü bu ikisinde şu anda artık oturmuş bir iş modeli var. Aylık ücretli üyelik sistemi. Size bir ürün satıp tek seferlik bir gelir üretmiyorlar bunu neredeyse stabil bir gelir kaynağına dönüştürmüş durumdalar. Ve artık bu yeni iş modelleri bir ürün satışı üzerine değil; üyelik modeli üzerine. Dijital uygulamalar konusunda eskiden hemen her şeyin crackli halini belki bulabiliyorduk veya çok fazla çeşitli seçeneğe de ihtiyacımız yoktu, genel olarak böyle bir ihtiyacın kendisi yoktu zaten. Ama bugün dijitalde bir iş yapıyorsanız, mutlaka ama yardımcı mutlaka dijital uygulamalardan bazılarını kullanmak zorundasınız ve ömür boyu lisans sahibi olduğunuz bir programdan ziyade; aylık veya yıllık üyelik modelleriyle çalışıyor bu yardımcı uygulamalar artık. Yani artık sahiplikten söz edemiyoruz. Her uygulama için üyelik kavramı hayatımıza girdi.

Bir de işlerin artık dijitale doğru kaymasıyla birlikte reklam sektörü de bu tarafa doğru yönelmeye başladı. Reklam verenler normal televizyon reklamlarından ziyade, dijital reklamların marka bilinirliğini %46 gibi daha fazla öne çıkardığını tespit etmişler. Ve bunun yanında tüketicilerin bu markalara yönelme eğiliminin de %57 gibi bir rakamla arttığını söylüyorlar. Tabi bu araştırmanın kaynağını bilmemekle birlikte çok da afaki rakamlar görünmüyor bana. Dijitalde ayrıca markaların bence ekstra bir avantajı daha var. Hedef kitleye direkt ulaşma imkanı daha fazla. Pazarlama bütçelerini doğru yönetmeye ve efektif bir harcamayla doğru insanlara ulaşmaya olanak sağlıyor bu da.

Ek bir bilgi vererek bu konuyu toparlayalım. ARK’ın araştırmasına göre 2022’de insanlar uyanık oldukları zamanların %39’unu online geçiriyor ve bu rakamın 2030’lara gelindiğinde %50’nin üzerinde olacağını öngörüyorlar. Kalan hesaplamaları siz kendiniz yapabilirsiniz artık sanırım.

Diğer öne çıkardıkları sektörlerden biri dijital cüzdanlar.

Aslında bu sektör sanırım PayPal’la birlikte var olmaya başladı diyebiliriz. Tabi şu anda geldiği nokta bambaşka. Ülkemizde henüz kullanımı tabana yayılmış net bir örneği olmasa da dünyada Cash App, Alipay gibi devler var. Bu cüzdanların özelliği alıcı ve satıcı arasındaki tüccarları aradan çıkartmak. Diyelim ki bir markete gittiniz ve alışveriş yaptınız, bunu kartınızla ödediniz. Market sahibiyle sizin aranızda tam olarak 9 tane farklı kuruluş var. Çok ciddi bir rakam değil mi? Bu cüzdanlar aracı sayısını 2 veya 3’e kadar düşürebiliyor. Hem iş yeri için hem de sizin için daha az komisyon ödemek demek bu da. Şu anda 3,2 milyar kullanıcısı olduğu tahmin ediliyor bu dijital cüzdanların. Yine çok ciddi bir rakam. Tabi bu rakamın çok büyük bir kısmının Çin’den geldiğini de söylemek lazım. Bu arada Çin’in kâğıt paralardan dijitale dönüşümüne bakmak için çok daha öncesinde izlediğim bir araştırma vardı. Eğer bir linkini bulursam o videonun, mutlaka açıklamalar kısmına eklerim. Bu dijital cüzdan çözümlerinin yaklaşık olarak komisyonlardan 50 milyar dolar tasarruf sağladığı tahmin ediliyor. ARK yatırım dijital cüzdan kullanıcılarının yıllık ortalama %8 civarında bir artışla 2030 yılına kadar küresel nüfusun %65’ine ulaşacağını öngörüyor. Tabi burada mesela bitcoin veya diğer kripto para cüzdanlarını hesaba kattıklarından pek emin değilim, ona özellikle baktım ama belki ben de kaçırmış olabilirim. Ama şu anda mevcut uygulamaların toplam piyasa değer 1 trilyon dolar civarında. 2030’a kadar bu rakama yaklaşık 500 milyar dolar daha eklenebileceğini söylüyorlar. Özellikle de covid sonrasında kullanımların yaygınlaştığını görmüşler. Tabi dediğim gibi; daha çok Çin hariç dünyanın geri kalanıyla ilgili bir araştırma olabilir covid sonrasındaki artış oranı. Orada çünkü çok daha öncesinden tamamlanmıştı bu dönüşüm.

Diğer bir ilgilendikleri alan: Blockchain teknolojileri.

Bu alanda 2022 çok kötü bir yıl oldu demek sanırım yeterli aslında ama biraz açmak gerekirse; önce Terra Luna çöküşüyle piyasalar şok oldu. Sonrasında bu çöküş bir salgın gibi yayıldı ve çok açık pozisyonlarda kalan UST coini yatırımcıları yavaş yavaş iflas etmeye başladı. Sonra her şey normale dönecek derken yıl sonuna doğru FTX borsasının çöküşüyle tekrar bir şok yaşandı. Ve tüm bunları en basit şeklinde aktaracak yol şu olabilir: 2022 başında toplam kripto para piyasası 2,5 trilyon dolara doğru yaklaşırken yıl sonunda 1 trilyon dolar altına kadar gerilemiş oldu.

Fakat tüm bunlara rağmen, devrimsel nitelikte ve rahatsız edici derecede yenilikçi bir teknoloji var elimizde. Çözüm sunmaya yakın olduğu birçok farklı alan var. Parasal sistemler bazında yeni bir devrim niteliğinde, finans dünyası açısından da rahatsız edici derecede yenilikçi ve rekabetçi. İnternetin verimli kullanımı bakımından yine oldukça inovatif çözümler sunuyor. ARK’ın sunduğu verilere bakarsak; şu anda 4 milyar insan otoriter rejimlerin altında yaşıyor. Yaklaşık 2 milyar insan çift haneli enflasyonla mücadele etmeye çalışıyor, biz de onlardan biriyiz. 1 milyar insan ödeme sistemlerini kullanamıyor. Yine yaklaşık 2 milyar insanın krediye ulaşması veya bankanın servislerini kullanması söz konusu değil. Tüm bunlar birleştiği zaman ortada ciddi bir sorun olduğu çok açık. Mevcut finansal sistemin şeffaf olmayan uygulamaları defalarca kez çöküşlere ve krizlere sebep oldu. Geleneksel finans kurumları arasındaki sadece tek bir noktadaki rant kaygılı olarak merkeziyetçi kararlar alınması büyük riskleri beraberinde getiriyor. Finans tarafını bir kenara bırakırsak açık kaynaklı uygulamalar neredeyse bir hayal olmuş durumda. Büyük teknoloji şirketlerinin monopolüne girmiş durumda tüm internet. Ve bunlar ilk bakışta bir ürün satmıyor gibi görünse de kullanıcı verilerini elinde bulunduran ve bunu paraya çevirebilen dev şirketler. Hatta sosyal medya platformlarının birçoğu artık seçimlere kadar birçok şeyi etkileyebilecek bir düzeyde. Bilinçli bir şekilde görmenizi istediği içeriği veya subjektif taraflı yorumları ön plana çıkartabiliyorlar. Merkeziyetçiliğin ve monopol oluşumunun en tehlikeli sonuçları bunlar. Hepsini bir arada düşündüğümüzde, ARK yatırımın öngörüsüne göre, rahatsız edici derecede yenilikçi blockchain teknolojileri tüm bu alanlarda bir dönüşüme sebep olabilir ve 2030’a kadar toplam piyasa büyüklüğünün 20 trilyon dolar civarlarına kadar çıkabileceğini söylüyorlar. Ortada çok fazla düzeltilmesi gereken yanlış var ve merkezi otoriteler bunu düzeltmekle ilgili herhangi bir adım atacaklar gibi görünmüyor ve o yüzden merkeziyetsiz sistemlerin yükselişe geçeceğini düşünmek, çok da olasılık dışı bir bahis değil gibi aslında.

Tabi bir de bitcoin kısmı var.

Bunu başka bir başlıkta değerlendiriyorlar raporda ve bence de doğrusu bu şekilde. Bitcoin değerlemesi anlamında hesaba kattıkları birçok etken var ve hazırladıkları çok fazla grafik var ama işin özünde yaptıkları şey çok basit. Elimizde 21 milyon adet bitcoin var, ki bir kısmının henüz madenciliğinin yapılmadığını ve bir kısmının da tamamen kaybolduğunu kabul edersek bu rakam çok daha aşağılara iniyor. Yine bitcoinlerini satmaya istekli olmayacak ve varlık saklama yöntemi olarak kullanmak isteyecek ayrı bir kalabalık daha var. Bunların hiçbirini hesaba katmayalım şimdilik. 21 milyon adet bitcoin üzerinden gidelim. ARK diğer tüm ortaya koyduğu vizyonla birlikte 2030’a gelindiğinde kimler elinde bitcoin tutmak ister bunun üzerine bir tahmin yapmaya çalışıyor. Ve her yıl da zaten aynı hesaplama üzerinden hemen hemen aynı sonuçları açıklıyorlar. Tahminlerine göre bitcoin 2030’a kadar altın piyasasından %40 gibi bir pay alacak. Yaptıkları tahminlere bireyselleri dahil etmemişler bu arada ben bireysel grubu belki altın piyasası içinde değerlendirdiklerini düşünüyorum o yüzden. Tahminlerinin diğer alt kırılımlarına bakarsak; kurumsal yatırımcıların %2,5, high net individual dediğimiz aşırı yüksek varlıklı bireysellerden %3 gibi bir pay, bankacılık sisteminden %5 pay, gelişmekte olan para piyasalarından %3 gibi bir pay, devletlerin hazine rezervlerinden %1 pay, global para transferlerinin %10’u ve son olarak şirket varlıklarının %2,5 payı gibi yaptıkları baz tahminler var. Bunlar baz rakamlar. Bu tahminlerin üzerine 3-4 puan eklemelerle kendi beklentilerinin çok daha yüksek olduğunu ve 2030’larda bitcoin fiyatının 1 milyon dolar civarını aşacağını düşündüklerini söylüyorlar. Ben bu tahmin için bir yorum yapmayı tercih etmiyorum çünkü benim bakış açıma göre bitcoin’in fiyatından çok işlevi ve sunduğu çözüm dikkatimi çekiyor ve bunu önemli görüyorum. Zaten bu konuda yeterince fazla da konuşuyorum sanırım. Konuşmaktan da en zevk aldığım konu bitcoin olabilir ama zamanı doğru kullanmak için bitcoin kısmını kapatıyorum bu noktada. Satoshi radio tarafında bence buradaki bölümlerden çok daha üst seviyede bitcoin özelinde bölümler var, oraya bir bakabilirsiniz ek bir şeyler duymak için.

Şimdi, ARK Fonu ve Cathie Wood denilince ilk akla gelen konuya geldik. Elektrikli araçlar.

Tesla konusuna girmeyeceğim burada. Ama onlar da bu konuda çok dayak yediği için, çok iddialı bir giriş yapıyorlar raporda bu sektör bazında. Şöyle diyorlar: “Yatırımcılar bir zamanlar geleceğin elektrikli araçlarda olup olmayacağını soruyorlardı. Elektrikli araçlarda henüz maliyetlerin düşmesi yerine durağan devam etmesine rağmen talep hala ciddi oranda artış gösteriyor. Şimdi de yatırımcılar, piyasadaki bu büyümenin üssel olarak artıp artmayacağından şüphe ediyorlar.” Bu sözlerinde haklılar gerçekten de. Talep artmaya devam ediyor ve birçok firma artık geleceğin elektrikli araçlar olduğunu kabul etmiş durumda. Hatta problem tamamen arz sıkıntısına doğru kaymış bir hale doğru evriliyor. Benim yatırım yaparken doğruluğuna çok inandığım bir söz var: zamanı gelmiş bir fikrin önünde durulamaz. Raporlarında çok detaylı bir şekilde elektrik araçların şu anda hangi noktaya geldiği, önümüzdeki 10 yıl içinde nereye doğru ilerlediğinin resmini çok güzel çıkartmışlar. Araçların menzilleri artıyor, pil teknolojisi gelişmeye devam ediyor, maliyetler üretim bandındaki her ikiye katlanışta %30’a yakın geri çekiliyor. Ve tahminlerine göre tüketiciler 2027’ye kadar fayda/maliyet olarak araçları değerlendirdiğinde; ya elektrikli araçları tercih edecekler ya da kullanılmış 2. el araçlara doğru bir kayma yaşanacak. Fakat içten yanmalı motorlu araçların üretiminin artacağına dair hiçbir işaret yok. Bu zaten çok açık. Elektrikli araçlar toplam pazardan pay almaya ve sektörü domine etmeye başlayacak gibi görünüyor önümüzdeki 5 yıl içinde. Bir önceki raporda da bahsettiğim bir konu vardı. Değişim önce yavaş oluyor gibi görünüyor; sonrasında bir anda her şeyin değiştiğine şahit oluyoruz. Algılama bakımından böyle görünüyor en azından. Bundan 20 yıl önce Google’ın bir dünya devi olacağını belki neredeyse tahmin ediliyordu. 2002-2003’lerden bahsediyorum. Fakat bugün geldiğimiz noktada bu değişimin sanki bir anda olduğunu sanıyoruz ve sektörlerin değişimindeki monopol şirketlerin yolculuğunu unutabiliyoruz. Ve çoğunlukla geleceğe dair doğru tahminlerde bulunsak da bu değişimler hiçbir zaman gerçekleşmeyecekmiş gibi güvenli tarafta kalmaya çalışıyoruz. Zaten tam olarak güvenli bahis almak düşüncesi bir anda asıl riskli duruma dönüşüyor bir süre sonra. Bunun farkına çok geç varabiliyoruz. ARK’ın tahminine göre önümüzdeki 5 yılda elektrik araç piyasasını 7 kata yakın büyüyecek. Şu anda 8 milyon adete yakın olan üretimin 5 yıl sonra 60 milyon civarlarına çıkacağını öngörüyorlar.

Elektrikli araçların otonom araçlarla kesiştiği ve bu alt sektörün de yazılım ve teknolojiyle birleştiği bir alt başlık daha var. Çok dikkatli takip edilmesi gereken bir alan burası da. Şöyle düşünün; otonom araçların en büyük katkılarından biri de lojistik alanında olacak. Firmaların tedarik zincirine yerleştirilmiş otonom cihazlar çok daha düşük maliyetle ve daha efektif bir şekilde hammadde maliyetlerini düşürecek. Otonom kamyonlar, drone’lar, robotlar; önümüzdeki 10 yıl içinde lojistik sektörünün gidişatını değiştirebilir. Şu anda 0 piyasa değerindeki bu alt başlık 2030’lara gelindiğinde 1 trilyon dolardan daha büyük bir sektör haline dönüşmüş olabilir.

Bu işin online alışveriş kısmı da var. Kargo hizmetlerine ve online gıda hizmetlerine de büyük bir dönüşüm yaşatabilir otonom araçlar ve drone’lar. E-ticaretin şu anda dünya çapında %6 civarı gıda üzerine. Çin’de bu oran %23 olarak görünüyor bu arada. Dünyanın geri kalanı olarak yemek konusunda online alışverişe doğru kayan bir gidişat var. Türkiye’de %3 kullanım var bu arada. Ama bu rakamların gelişeceği çok açık ve otonom araçlar bu sektörü baştan dizayn edebilir. 2030’a gelindiğinde robotların veya drone’ların sektöre girmesiyle 40 milyar dolar bir gelir yaratabilir bu yeni teknoloji. Bu çıkarımı yaparken, hesaba katılan rakamlar şu anda 600 milyar dolar büyüklüğündeki e-ticaretin robotlarla birlikte 2030’da 11 trilyon dolara çıkabileceği tahmini üzerine. Bu rakamın da yarısının drone’larla ve otonom sistemlerle sağlanacağı düşünülüyor. Ve yine bu rakamın içinden net bir şekilde 40 milyar dolar komisyon gelirine ulaşıyorlar ciro tahminleri üzerinden giderken. Ciro bazında yıllık %30 civarında bir büyüme ve robotların komisyonları bazında yıllık %65’e yakın bir büyüme oranına işaret ediyor bu da 2030 yılına kadar.

Diğer bir konu, online alışveriş sektöründe geleceği değiştirecek, daha önce konuştuğumuz robotların kendisi ve 3 boyutlu yazıcılar.

Bu iki sektörü aynı başlık altında değerlendiriyorlar. Robotların ve 3 boyutlu yazıcıların ürün geliştirmeyi hızlandırdığı, tedarik zincirindeki adımları kısalttığı, süreç içindeki atık çıktıları azalttığını ve maliyetleri düşürdüğünü de söylemek yanlış olmaz. ARK, birçok alanda ihtiyaç duyulacak bu robotları ve yazıcıları üreten şirketlerin 2030’a kadar yıllık ortalama %80 büyüme yapabileceğini söylüyor. Bugün 70 milyar dolar değerlemedeki sektör 8 yıl içine 9 trilyon dolarlara gelebilir demek oluyor bu da. Yine sektöre baktığımızda özellikle robotik alanında 2000’lerin başından itibaren hatta 2010’lara kadar çok ciddi bir yükseliş görünmüyor. Aşağı yukarı 90’larda başlayan robotik sektörü 2008’e kadar yaklaşık 100 bin adet ürün satışı yapmış. 2008’den 2018’e kadar geçen 10 yılda yapılan satış 400 bin adete yakın. 2022’de satılan endüstriyel robotik ürünler 700 bin adete doğru yaklaşmış durumda. Değişim önce yavaş yavaş oluyor gibi görünüyor ve sonra aniden gerçekleşiyor. Tabi burada yine dikkat çekici kısım; ürünlerin üretimi her ikiye katlandığında maliyetlerin de ciddi oranda düşüyor oluşu. 2000’lerin başında adet başına ortalama fiyatlar 80 bin dolar civarlarındayken, şimdi 2022’lerde bu rakam 20 bin doların altına inmiş durumda. Ürün satışı ve fiyatlar arasındaki bu grafiği kafanızda canlandırdıysanız şimdi bunun nereye gideceğini tahmin etmeye çalışın bir de.

3 boyutlu yazıcı sektöründeki durum da çok benzer bir şekilde robotik alanına. Gelişim anlamında tabi. Ama bunun çok detaylarına girmeyeceğim. Sadece 2030 tahminlerini vermek istiyorum. Şu anda 10 milyar dolar değerlemedeki 3 boyutlu yazıcı sektörü 2030’a gelindiğinde 700 milyar dolar büyüklüğüne ulaşabilir. Robotik alanındaysa şu anda 63 milyar dolar değerlemedeki sektör; 2030’a geldiğimizde; 8,4 trilyon dolar büyüklüğüne ulaşabilir. ARK yatırımın araştırmaları sonucunda çıkan rakamlar bunlar.

Son konuya geçelim artık.

ARK’ın bu yıl geçtiğimiz yıllardan farklı olarak öne çıkarttığı bir diğer başlık Uzay Havacılığı ve Yakın Yörünge Havacılığı.

Ve yine bunun içinde de birçok alt başlık var. Bildiğiniz gibi yine Elon Musk’ın SpaceX şirketi var. Hem fırlatma roketlerini tekrardan kullanmak gibi geliştirdikleri maliyet yöntemleriyle hem de Starlink ile birlikte internet dağıtımıyla birlikte bunun yanında birçok farklı alt sektör daha var. Uydular mesela yine bu sektörü ilgilendiriyor. Hatta son 10 yılda öyle bir gelişim oldu ki; dünyanın yakın yörüngesi neredeyse bir uydu istilasına uğradı. Ve yine tüm bunların yanında; çok uzak olmayan bir gelecekte sektöre yeni bir alt başlık daha eklenebilir. Hipersonik uçuşları ön plana çıkartıyor ARK. Havacılığın tüm bu gelişmeleriyle ilgili hazırladıkları ve araştırmalarından çıkan çok önemli sonuçları görebiliyoruz raporlarında zaten. Mesela 2005’te aktif uydu sayısı binin altındayken; şu anda bu rakam 6 binlere gelmiş durumda. 2016’larda alçak yörüngeye gönderilen roketlerin fırlatma maliyeti roketin kilosu bazında değerlendirildiğinde 14 bin dolar civarındayken şu anda bin dolar civarına düşmüş durumda. Tabi kilogram başına maliyet düşürmede en büyük katkıyı SpaceX’in yeniden ve çok hızlı bir şekilde tekrar kullanılabilir hale getirdikleri yeni nesil roketleri sağlıyor. Burada baktıkları ayrı bir maliyet hesaplama yöntemi daha var; SpaceX ilk başladığında, yörüngeye sadece 1 galon su göndermenin toplam maliyeti 50 bin dolar civarındaydı. Tüm maliyet iyileştirmelerini hesaba katarsak bu rakamın 2030’lara doğru 750 dolar civarına kadar düşmesi bekleniyor.

Eğer bir galon suyu 750 dolar civarına gönderebiliyorsak, bu aynı zamanda şu demek oluyor: hipersonik uçuşların da maliyetlerinin kabul edilebilir bir noktaya düşmesini işaret edebilir. Uzay turizmi yine ARK’ın bahsetmediği ama benim aklıma gelen başka bir başlık. Onların havacılığın hipersonik hızda insan taşıma tarafında yaptıkları bir tahmin var. 2018’de havacılığın toplamında 4,5 milyar yolcu uçmuş. Bunlardan 680 milyonu 7 saat üzerinde uçuşlar yapmış. Yani toplam uçuşların %15’i gibi bir rakam uzun mesafeler. Ve bu 680 milyon yolcunun %0.4’ü yani 2,7 milyon yolcu; özel jetlerle uçmuş. Buradan şuraya geliyoruz; hipersonik uçuşların müşterisi olabilir bu 2,7 milyon yolcu. Ve yine yaptıkları bir araştırmaya göre; mesela 7 saat üzerindeki uçuşlarda özel jetlerini kullanan insanlar diyelim ki Japonya’dan Amerika’ya geliyorlar. Bu insanlar 7 saatlik bir özel jet uçuşu yerine; yaklaşık 2 saat sürecek hipersonik bir uçuş için 100 bin dolar gibi rakamlar vermeye istekli görünüyorlar. Ve şu anda 0 piyasa büyüklüğündeki hipersonik uçuş sektörü ileride belki en geç 2030’lara kadar 270 milyar dolarlık ciro yapan bir sektöre dönüşebilir. 2,7 milyon yıllık yolcu x 100 bin dolardan bu rakama ulaşabiliyoruz.

Sizi bilmiyorum ama; ben ARK’ın yıllık raporlarını okurken her zaman çok fazla heyecan duymaya başlıyorum bir anda. Yaptıkları araştırmaların sonuçları çok uçuk görünse de yere sağlam basan fikirler ve tahminler üzerine kurulu.  Ayrıca öğrenmemiz gereken çok fazla şey olduğunu düşünüyorum onların araştırma yöntemlerinden. Fikirlerinin hepsine katılmak zorunda değiliz, hatta ethereum ve DeFi üzerine yaptıkları, hazırladıkları raporları mesela burada paylaşmadım. Çünkü pek katıldığım söylenemez. Ama onların araştırma metotlarını kullanmak hatta kopyalamak, bence herkesin yetenek setleri arasına eklemesi gereken şeyler. Bir sektör nasıl değerlendirilir, nasıl karar alınır, gelecek tahmini yapmak için nelere dikkat edilmesi gerekir? Bunlar gibi birçok detay öğreniyorsunuz raporlarında.

Ve yaptıkları şeyin ben çok güvenli tahminler olduğunu düşünüyorum büyük çoğunlukla. Riskli bir yatırım tarzları olduğu söyleniyor hep ama tam olarak öyle değil bence. Yatırımlarının merkezine inovatif ve sektörleri değiştirecek yeni teknolojileri yerleştiriyorlar. Elbette bunlarından bazıları başarısız olabilir, hatta bunun sebebi sektör gelişecek olsa bile yanlış bir şirket seçiminden de kaynaklanabilir. Ama temel prensip yeni teknolojiler odaklı olduğunda ve bunun altına da üretim ve maliyet kalemlerini eklediğinde; ortaya gerçekten de tahmin edilebilir sonuçlar çıkıyor. Wright Kanununu tüm modellerinde sürekli kullanıyorlar mesela. Bu da başka bir yerde görmediğim bir yaklaşım benim. Kimsenin dikkat etmediği bir şeye bakıyorlar, bir ürün üretim bandında miktar olarak her ikiye katlanışında, maliyet açısından %30’a yakın iyileştirmeye gitmek durumunda. Eğer siz henüz sıfırdan başlamak üzere olan şirketleri seçerseniz, bu üretim artışı ve maliyet iyileştirmeleri şirketlerin gelecek değerlemelerinde sizin ilk yatırımlarınızın değerini eksponansiyel olarak artırma potansiyeline sahip. Sanırım yaptıkları şeyi en basit tabirle bu şekilde özetleyebiliriz.

Ama biz genellikle böyle yapmak yerine daha sağlam bahisler aldığımızı düşünerek durağan ve devleşmiş, hareket kabiliyeti kısıtlı şirketleri seçme eğilimine giriyoruz. Ve bu durum, güvenli bir hareket yaptığımızı düşündüğümüz ama aksine aldığımız çok büyük bir risk aslında. ARK’ın kullandığı bir kalıp sözle toparlayalım konuyu artık.

Yatırım ne zaman gelecekle ilgili olmadı ki?

Önceki Bölüm

2023: İlk Çeyrek Değerlendirmesi

Sonraki Bölüm

Nasıl Zengin Olunur (Şanslı Olmadan)

Latest from Blog

Uzun Vadeli Oyunlar

Bölümleri hazırlarken genellikle bir düşünce akışıyla ilerliyorum ve konunun nerede toplanacağını ya da nerede biteceğini başladığım

Birinci Kural: Para Kaybetme

Warren Buffett sürekli kullandığımız bir söz olarak bir keresinde şöyle demişti: “1. Kural: Para kaybetme. 2. Kural:

Öğrendiğim Birkaç Şey

Sahip olmak isteyeceğim neredeyse her şeye sahibim. Henüz elde edemedikleriminse yolumun üzerinde duran sadece birer checkpoint