Bu bölümde yine bir kitap üzerine konuşacağız. Robert Kiyosaki’nin yazdığı Zengin Baba, Yoksul Baba kitabı. Daha önce okumayanlar için şiddetle tavsiye ederim. Okumuş olanlar için de bu bölüm bir hatırlatma gibi olabilir belki. Genel olarak kitap incelemesi gibi de yapmıyoruz zaten bunu, geçen ay yaptığımız Babil’in En Zengin Adamı gibi burada da Zengin Baba’dan neler öğrenebiliriz onun üzerinde duracağız biraz. Hatta Yoksul Baba’dan da öğreneceklerimiz var bence. Kitap dünya genelinde çok uzun süre çok satanlar arasında kaldı. Bu bölüm için kendime tekrar hatırlatma yapmak istedim notlar almak için tekrar üstünden geçtim kitabın. Ve tekrar büyülendim resmen. Gerçekten de bazı kitapları ara ara tekrar dönüp okumak gerekiyor. Her okuyuşta farklı bir ayrıntı yakalayabiliyorsunuz. Yine daha önce de dediğim gibi bu tarz içerikleri spoiler olarak düşünmemek lazım. Bilginin spoileri olmaz bana göre. Bir de özellikle entelektüel bilginin ücretsiz dolaşımda olması gerektiğine inanıyorum ben. Bitcoin’e karşı makroekonomik teorileri karşılaştırırken orada biraz girmiştik akademiye aslında. Akademik çalışmaların da ücretsiz yayınlanması gerektiğini düşünüyorum ben. Organik hoşaf projeleri gibi çalışmalardan bahsetmiyorum tabi burada. Biraz değişik düşüncelerim var bu tip konularda farkındayım, ama akademiye de ileride daha detaylı gireriz tekrar başka bir bölümde, anlatmak istediklerimi daha detaylı açıklarım belki. Kitaba dönersek, Robert Kiyosaki’nin kendi hayat tecrübelerini anlatıyor aslında. Hawaii’de sıradan küçük bir çocukken başlayıp, şu anda geldiği noktayı anlatıyor. Yatırımlarında ve girişimlerinde başarılı olmasının sebeplerini ve püf noktalarını anlatmak istiyor bize. Çok eğitici bir kitap. Zengin Baba ve Yoksul Baba olarak ayırdığı kişiler de; hayatında iki tane baba figürü olması aslında. Kendi babasının eğitimli, kültürlü ve düzgün ama finansal anlamda başarısız olduğunu ve kitap ismindeki Yoksul Babayı temsil ettiğini söylüyor. Öz babasının belki biraz karşıtı özelliklere sahip, arkadaşı Mike’ın babasını da Zengin Baba olarak tanımlıyor. İkisinin arasındaki düşünce farklarını ve karar alma anlarındaki ayrışmaları üzerinden, kendi çıkardığı dersleri bize aktarmaya çalışıyor. Çok güzel bir hikayeyle başlıyor konuya, bir gün yoksul babasına sorular sorarken konu paraya geldiğinde, yoksul babası ona para kazanmak için çalışması gerektiğini söyleyince, okuldan arkadaşı Mike ile akıllarına dahice bir fikir geliyor. Arkadaşıyla birlikte tüm mahalleyi dolaşıp bitmiş diş macunu tüplerini toplamaya başlıyorlar. Haftalarca sokak sokak gezip kapıları çalıyorlar, bazı meraklı komşular bu tüpleri ne yapacaklarını sorduklarında çok gizli bir çalışma olduğunu söylüyorlar. Hatta işi öyle bir noktaya getiriyorlar ki istedikleri kadar tüp alabilmek için artık komşularını rahatsız edip bir an önce macunları bitirip tüplerini vermelerini istiyorlar. Birkaç hafta sonra istedikleri kadar diş macunu tüpüne ulaşınca evlerinin garajında bir kazanda bu tüpleri kaynatıp üstündeki plastikleri eritip, asıl hammaddesi olan bakırı ortaya çıkarmak için işe koyuluyorlar. Şu ilkokula giden çocuklara bakın yani, o dönem diş macunu tüplerinin bakır bileşenli olduğunu öğrenmişler. Hatta bunla da kalmamışlar, düşünceleri o tüpleri kaynatıp bakırı ayrıştırıp onla para basmak. Neyse, tam bakır paraları yapmaya çalıştıkları esnada Yoksul Babası eve geliyor ve bu çok akıllı çocukların garajda yaptıklarını görünce şoka giriyor önce. Sonra tabi kahkahalarla yaptıkları şeyin yasal olmadığını anlatmaya çalışıyor. Çocuklar şaşırıyor tabi önce ama sonrasında durumu anlıyorlar. Para kazanmak için para yaratmak, ne güzel bir fikirmiş değil mi. Robert Kiyosaki daha 9-10 yaşlarındayken para kazanmakla kafayı bozduğunu bu hikayeyle anlatıyor. Tabi babası belki biraz da oğlunun durumuna acıyarak, para kazanmak istiyorsa Mike’ın babasıyla tanışması gerektiğini söylüyor. Ondan öğreneceği çok şey olduğunu söylüyor. Zengin Baba rolündeki Mike’ın babası o dönem çok da gösterişli olmayan bir hayatın içinde aslında. Bu zaten hepimizin anlaması gereken bir detay bana göre. Zenginlik veya servet ne kadar harcadığınızla ilgili değil, ne kadar biriktirdiğinizle alakalı. Ne kadar yatırım yapabildiğinizle ilişkili. Çevremizde gördüğümüz lüks tüketim içinde olanların geneline baktığımızda aslında birçoğunun büyük bir hayat enflasyonu içinde olduğunu çok rahat görebiliriz. Genellikle kazançları arttıkça, harcamaları da aynı ölçüde hatta daha fazla artar bu tarz insanların. Amerika’da gizli milyonerler gibi bir isimde bir çalışma vardı. En lüks semtlerde oturup, lüks arabalar kullanan insanları araştırıyorlar. Finansal yapılarına baktıklarında aslında birçoğunun borç içinde olduğu, yüksek kredi ödemeleri olduğunu keşfediyorlar. Daha sonra hesaplarında nakit 1 milyon $ veya üzerinde varlığı olanları incelediklerinde, önceki kesimin aksine bu insanların daha mütevazi ve daha sessiz sakin bir yaşam sürdüğünü görüyorlar. Yani gerçek bir zenginlik yaratmak için ne kadar harcadığınız veya gösteriş yaptığınız önemli değil, ne kadar birikim yapabildiğiniz önemli. Bu tiplerin tabi biraz aşırıya kaçanlarını da örnek almamak lazım. Hani şu sokakta gördüğünüzde borç vermeyi düşüneceğiniz tiplerin aslında bilmem kaç tane evi olduğunu falan öğrendiğinizde yaşadığınız şok gibi, bu ekstrem tarza da düşmemek lazım. Ama yine çok aşırıya da kaçıp olmadığınız biri gibi lüks içinde de görünmemek lazım. Ortası en iyisi gibi.
Mike’ın babası yani Zengin Baba, daha değişik bir tip. Robert’ın Yoksul Baba olarak betimlediği yani öz babasından çok farklı düşünceleri var finans ve ekonomi konusunda. Yoksul Babası ona iyi bir okula git, iyi dereceler al, sonrasında iyi bir üniversiteye gir, sağlam bir iş bul, sonrasında başarılı bir evlilik yapmaya çalış, işinde uzmanlaşmaya çalış, çocuklarının geleceği için çok sıkı çalış gibi hepimizin bildiği klasik yolu gösteriyor ona. Zengin Babası tam tersi öğütlerde bulunuyor. Çoğu kimsenin bir fiyatı olduğunu, bu fiyatı belirleyen şeyin insanları çok çalışmaya iten parasız kalma korkusu ve sosyal statü hırsı olduğunu, hatta maaşlarını alır almaz hırs veya arzuları için paranın satın alabileceği güzel şeyleri düşündüklerini, düzenin böyle kurulduğunu anlatıyor. Bu parasız kalma korkusu ve statü hırsı yüzünden daha çok para teklif ettiğinizde insanların harcamalarını artırıp aynı döngüyü devam ettirdiğini ve buna fare yarışı dediğini anlatıyor. Fare yarışından biraz bahsetmiştik zaten daha önce. Ve aslında tüm problem de burada başlıyor gibi. Çünkü gerçekten de hırslarımız için daha çok kazanmaya itilip; ama bu kazancımızı yalnızca bize yükümlülük getiren zevklere aktarmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Ama Zengin Baba’nın küçük çocuklara bile ilk tavsiyesi bu tuzağa düşmemek. Toplumun sizin için çizdiği oku-çalış-evlen-çocuk yap-ev al-sonra daha iyi ev al-sonra arabayı yenile gibi fare yarışında kapana kısılmamak gerektiğini anlatıyor. Tabii zevklerimiz ve hırslarımız doğrultusunda hareket edebiliriz ama bunu doğru şekilde yapmak lazım. Kitaptan çıkartılacak belki de en önemli ders size yükümlülükler getirecek harcamalar yapmak yerine gelirinizi artıracak şekilde parayı kullanmak gerektiğini söylemesi ve buna aktifler kazanmak diyor. Size gelir getirecek aktifleriniz arttıkça bunlardan elde edeceğiniz pasif gelirler üzerinden harcamalarınızı yapmanız gerekiyor. Zengin Baba bu işin tüm sırrını, yoksullar ve orta sınıfın para için çalıştığını ama zenginlerin parayı çalıştırdığını söyleyerek çok iyi özetliyor. Ve sabırlı bir şekilde birikim yapıp bu birikimleri doğru yatırımlara yöneltmemiz gerektiği söylüyor. Fiziksel olarak çalışıp kazanabileceğimiz paranın bir sınırı var ama kazandığımız parayı yatırımlara yöneltip bizim için çalışmasının herhangi bir sınırı yok. Hangi yolun daha doğru olduğunu anlamak çok da zor değil aslında. İnsanlar genelde bu birikim yapma ve yatırıma çevirme kısmında büyük problemler yaşıyorlar zaten. Zengin Baba: “Empire State binasını inşa edeceksen ilk yapman gereken derin bir çukur kazmak ve güçlü bir temel atmak olmalı, taşrada bir ev yapacaksan 15cm kalınlığında bir beton işini görür.” diyor. Çoğu insan zengin olma yolunda ilerlerken Empire State binasını 15cm kalınlığında betonla inşa etmeye kalkıyor. Eğitimli ama Yoksul Baba’sı çok okuması gerektiğini söylerken, Zengin Babası finans konusunda kendini geliştirmesi gerektiğini söylüyor bu konuda. Gerçekten de güçlü bir finansal temel atılmamış birikimler mutlaka günün birinde yok olmaya mahkûm olur. Bunu özellikle loto kazanan veya ciddi paralar kazanan sporcularda görüyoruz. Müthiş paralar kazanmış olmalarına rağmen çok kısa bir sürede bu parayı sıfırlayabiliyorlar. Bunun sebebi de iyi bir finansal temele sahip olmamaları. Diğer fare yarışı içindeki kısma gelirsek onlar da genellikle kendilerine çalışmadığından dolayı gerekli birikimleri yapamazlar. Veya zaten fare yarışı içinde kaybolmuş durumdadırlar. Eğer onlar gibi sürüye katılırsanız 3 şey için çalışırsınız diyor.
- Başka biri için çalışırsınız. Maaş karşılığı çalışmanız sadece patronunuzu zengin eder.
- Devlet için çalışırsınız. Daha siz maaşınızdan payınızı almadan devlet kendi payını alır zaten. Daha fazla çalışırsanız da daha fazla vergisini alır. Hatta bizde net maaş üzerinden çalışmayan brüt maaşlılara bir bakın belirli vergi dilimlerine girdiklerinde bir konuşun onlarla. Ama genellikle bunun sebebinin kendi çalışma şekillerinden olduğunu pek düşünmezler. Maaşlı çalıştığınız süre devlet vergisini en önce alan taraftır.
- Banka için çalışırsınız. Maaşınız yattı, devlet zaten vergilerini kesti. Geriye kalan paradan ilk ödemeleriniz büyük ihtimalle kredi borcu ve kredi kartı borçları olacak. Daha çok çalışıp daha fazla kazandığınızda da büyük ihtimalle hayat enflasyonu içine gireceğinizden bankalara olan ödemeleriniz de azalmayacak.
Şimdi sanırım biraz daha iyi anlayabiliyoruzdur. Maaşlı bir çalışan olarak kendimiz hariç başka herkesi memnun etmek için kendimizi paralıyoruz. Ne zaman yakın arkadaşlarımla bu tip konuları konuşsam ve birikim yapma konularında sürekli yollar göstersem de bunun mümkün olmadığını sürekli anlatıp dururlar bana. Ve onlara nasıl olacağını anlatmaya çalışsam da kendi durumlarının farklı olduğunu benim anlayamayacağımı öne sürerler. Tek başına yaşa da görelim, ailenden uzakta yaşa da görelim, ev araba al da görelim, evlen de görelim, hele bir çocuk olsun da görelim. Bu adımlar geçtikçe yenilerinin geleceğinden de hiç şüphem yok. Kendine para ayırmamak için bahanelerin bitmesinin mümkün olmadığını çok yakından tanıdım. Tabii herkesin durumunun kendine göre farklılıkları bulunabilir ama anlamamız gereken en önemli şey önce kendimize para ayırmak. Aynı Babil’in En Zengin Adamı Arkad’ın binlerce yıl önce dediği gibi, günümüzde Robert Kiyosaki’nin Zengin Baba’sı da aynı öğüdü veriyor. Hatta gerekirse borçlarınızı ödemeyi en sona bırakın ki yeterli paranız kalmaması durumunda ek gelir yaratma konusunda kendinizi geliştirebilirsiniz diye olayı uç noktalara kadar çekiyor. Kredi borçlarını ve vergi borçlarını en sona bıraktığını, bu borçları ödemek için, bu şekilde çok farklı ek gelir yolları yarattığını anlatıyor. Tabi yine de bu borçlardan kaçmamamız gerektiğini de söylüyor. Bir de tabi daha önce dediğimiz gibi zenginliğe giden yolda en önemli şeylerden biri de ne kazandığın değil, ne kadar tuttuğun. Ve hatta kaç nesil tuttuğun önemli. Bundan ben de bahsediyordum önceki bölümlerde bazı yerlerde. Belki de en önemli şey, nesiller boyu sürecek bir refah ve zenginlik yaratma konusu. Genellikle gördüğümüz şey daha 2. nesilde aile servetinin neredeyse tamamının eriyor olması. Çünkü çocuklara okulda finans eğitimi verilmiyor. Parayı nasıl tutacağımız değil de nasıl harcayacağımız anlatılıyor hep. Aileler de çocuklarını bu konuda eğitmediği için 1 nesilde bütün kazanılanlar geri verilebiliyor. Bu konuda belki en iyi örnek olarak KOÇ Ailesini gösterebiliriz. Hatta Erol Toy’un yazdığı Koç Ailesinin hikayesini anlatan İMPARATOR kitabını öneririm, ailenin nasıl kendi kendini finans konusunda eğittiğini anlamak isteyenler varsa bu kitabı mutlaka okumalı. 1970 basımı 2. Baskısı 50 yıldır bizim ailede elden ele geçmiş. Gözüm gibi bakarım en sevdiğim kitaplarımdan biridir. Diğer önemli bir nokta da nakit akışı yaratma konusu. Bugün bile bir şirketin hisse senedini incelerken yaptığım ilk şeylerden biri şirketin nakit akış tablosunu incelemek olur. Çünkü orada bütün hikâyeyi çok net görebilirsiniz. Şirket incelemelerinde çoğu kişi de zaten bu nakit akış tablosuna dikkat eder. Şirketin parayı nasıl kullandığı, kaliteli bir şirket mi yoksa kötü bir şirket mi olduğunu anlayabileceğiniz en önemli yerlerden biridir bu nakit akış tablosu. Bunun aynısı kişiler için de geçerli. Robert Kiyosaki bu nakit akış konusu üzerinde çok özellikle duruyor hatta aynı isimde kendi yarattığı bir masa oyunu da var. Monopoly tarzında ama parayı doğru kullanmayı öğreten bir oyun. Bu oyun aslında hayatın tam içinden. Okullarda bize öğretilmeyen finansal becerileri belki de 2-3 saat içinde basite indirerek, temel anlamda öğretiyor. Nakit akışı gerçekten de çok önemli ve çevremizdeki insanların veya direkt kendimizin finansal anlamda problemler yaşamasının en temel nedeni. Çünkü kişisel finansımızı doğru yönetemiyoruz. Aynı şirket gibi düşünmemiz lazım kendi bilançomuzu da. Nakit akışı da bizi hayatta tutan şey aslında. Bunu herkes hemen çok basitçe yapabilir. Bir kâğıt alın ve dört kareye bölün bu kâğıdı. Nakit akışımızı etkileyen 4 kalem var. Tabi önce gelirimiz geliyor. Sonra harcamalarımız, sonra varlılarımız ve en son da yükümlülüklerimiz. Bunları basit bir a4 kağıdında bile çok kolay yazarak kendi durumunuzu çok net görebilirsiniz. Hatta bununla ilgili Robert Kiyosaki’nin kendi hazırladığı şablon da var. Twitter’da paylaşıp, açıklamalar kısmına linkini bırakırım onun. Kullanmanızı gerçekten tavsiye ederim, en azından aylık harcamalarınızı, diğer yükümlülüklerinizi ve gelirinizle birlikte elinizde kalan nakit akışını çok net görebilirsiniz. Bu arada twitter’dan da takip ederseniz çok sevinirim, orayı daha fazla kullanmaya başlıyorum ve en azından daha rahat etkileşime geçebiliriz. Daha önce dediğim gibi ben bunun çok ileri düzey bir excel formatını kullanıyordum tüm harcamalarımı tek tek girdiğim bir tablo vardı. Fakat başlangıç olarak linkini paylaşacağım bu tablo da iş görür. Nakit akış konusu çok önemli çünkü. İşin tüm sırrı kendinize sağlam bir nakit akışı yaratmak, bu nakitle de pasif veya aktif varlıklar alıp bunlar üzerinden ek gelir elde etmek. Bu elde ettiğiniz pasif veya aktif gelir nakit akışınızı güçlendirdikçe bununla tekrar varlıklar satın alıp portföy veya pasif gelirlerinizi artırmak. İşin tüm sırrı burada işte. Bahsettiğim çevremin itirazı veya sizin de karşılaşacağınız negatif yorumlar işte bu nakit akışının sağlanamayacağını söyleyenler. Bunun belli bir disiplinle ve sabırla yapıldığında nasıl sonuçlar verdiğinin sayısız örneği var halbuki. Yalnız işte biz insanlar yapmak konusunda veya harekete geçme konusunda her zaman çok tembeliz ama bir işin neden yapılamayacağı konusunda belki yüzlerce sebep sıralayabiliriz oturduğumuz yerden. Önce kendi içimizdeki tembeli yenmemiz gerekiyor bunu başarabilmek için de. Sonrasında çevremizle baş edebiliriz, hatta çok umursamamak da lazım o kısmı. Ve ek olarak bu tarz insanlar veya çoğunlukla da büyük kısmımız en büyük hedef ve yatırım olarak ev düşünürüz. Yüklü kredi borçlarının altına gireriz bu hedef için. Bunun bir yatırım olduğunu düşünürüz. Nakit akışı tablosunda yükümlülük altına yazılması gerekiyor diyor Robert Kiyosaki bu ev yatırımlarının. Sizin cebinizden para çıkartan şeyler yükümlülük, sizin cebinize para koyan şeyler de varlıklardır. Yani ev kendi kredisi hariç birçok şekilde cebinizden para çıkartırken onun bir varlık olarak değerlendirmek doğru değil. Veya araç için de aynı şey geçerli. Bizim ülkemizde bu iki konu da yatırım olarak görülse de doğrusu bu değil. Ev, araba aylık giderleri sebebiyle yükümlülük altında değerlendirilmesi gerekiyor. Aylık cebimize para koyan veya dönemsel para girişi yapan şeyler ise varlık tarafında yer alır. Eğer elinizde bir nakit paranız ve üstüne kullanacağınız bir krediyle gayrimenkul alıp bunu kiraya verirseniz, kira geliri elde ederseniz o zaman evi varlıklar tarafında değerlendirebilirsiniz. Bu konuyu çok iyi anlamak gerekiyor. Nakit akışının sizin cebinizden dışarı doğru akması yerine; girişlerin fazla, çıkışların az olması lazım. Robert Kiyosaki kitapta bu konuyu çok güzel özetliyor: “Tam gün çalıştığınız işe devam edin; ama bir yandan da eve getirdiğinizde gerçek değerini kaybeden pasifler ya da elbise veya benzeri kişisel eşyalardan uzak durup, gerçek aktifler satın almaya bakın. Bankacılar ev ve arabanızın bir numaralı mal varlığınız olduğunu söylese bile; bunlar doğru birer aktif değildir. 400 dolarlık yeni titanyum golf sopam, ilk golf topunu vurduğum anda 150 dolara eşitlendi. Yetişkinlerin yapması gereken harcamalarını düşük tutmak, pasiflerini en aza indirgemek ve kararlılıkla sağlam bir aktif temeli oluşturmak.” diyor.
Kitabın genelinde de zaten aktif yatırımcılık örnekleri bolca mevcut. Bu aktifleri 7 kategoriye bölüyor:
- Fiziksel varlığınızı gerektirmeyen iş yerleri. İş yeri sizin olabilir ama onları başkası yönetmesi lazım. Eğer orada sen de tüm gün bulunmak zorunda olsan, orası senin iş yerin olmaktan çıkar, işin olur.
- Hisse senetleri
- Tahviller
- Gelir getiren gayrimenkuller
- Borç senetleri, bonolar
- Yazılı eserler, patent gibi düşünceye dayalı eşyalardan telif hakları
- Değeri olan, gelir üreten ya da pazarı hazır olan değer artıran başka ne varsa
Robert’a küçüklüğünden beri eğitimli babası sağlam bir iş bulmasını öğütlemişti. Zengin Babasıysa sevdiğin mal varlıklarını edin demiş. Çünkü sevmeyecek olursan ilgilenmezsin de. Emlak ve gayrimenkul alanı Robert’ı çok heyecanlandırdığından bu alanda yoğunlaştığını anlatıyor. Bize de sevdiğimiz alanlara yönelmemiz gerektiğini söylüyor. Bu gerçekten artık klişeye dönüşmüş bir laf ama sevdiğiniz işleri yapmaya çalıştıkça gerçekten göreceksiniz ki başarı da arkasından bir şekilde geliyor. Sevmediğiniz bir işte, başka birinin yanında çalışıyor olsanız bile bu fare yarışından kurtulmanın yolu ek gelirler yaratmaktan geçiyor. Ek gelir yaratabilmek için de önce birikim yapabilmek lazım. Yani düğüm noktası nakit akışı ve bunu yatırımlara yöneltmek. Robert’ın saydığı aktif varlık seçeneklerinden en azından birkaçını başka birinin yanında çalışıyor olsanız bile yapma imkânınız var. Belli bir konuda bilginizi veya düşüncelerinizi sesli veya yazılı telif, sponsor, reklam alabileceğiniz içeriklere çevirebilirsiniz. Gayrimenkul elde etmek başlangıçta zor olsa da veya ilginizi çekmiyorsa bile hisse senetlerini deneyebilirsiniz. Temettü hisseleri bu konuda çok iyi bir başlangıç olabilir. Bu aktif portföyünüzü büyütmek üzerine yoğunlaşabilirsiniz. Hatta sadece hisse senedi aktiflerinizden elde edeceğiniz temettülerle kendi emekliliğinizi bile ilan edebilirsiniz. Veya diğer sayılan alanlardan birini değerlendirebilirsiniz. Aktif yaratmak zor olsa da en azından fazlaca seçenek var ve ufak da olsa bir noktadan başlanabilir. Ve Robert Kiyosaki, elbette bir noktada artık başkası adına çalışmak yerine tamamen kendi adımıza çalışmamız gerektiğinin çok önemli olduğunu söylüyor. Kendi işinizi kurmak için de finansal zekanızın gelişmesi gerektiğini anlatıyor. Finansal zekayı da 4 teknik beceriye ayırıyor:
- Finansal okur yazarlık
- Yatırım stratejileri geliştirebilme
- Piyasa bilgisi, arz ve talep denklemini anlama
- Yasaları bilme
Bu 4 teknik becerilerini geliştirebilenlerin kendi işlerini yapmaları konusunda çok daha başarılı olabileceğini söylüyor. Kendi işini yapmanın bir diğer önemli amacı da vergileri minimuma indirmek. Çünkü en yüksek vergiyi çalışan öder, patron veya şirketlerse bir sürü giderini vergiden düşme avantajına sahip. Bu gerçekten de dünyanın her yerinde böyle. Sistem zenginden daha çok vergi almak üzerine kurulu değil, çalışan orta sınıf ve altından maksimum vergi alınıyor. Şirket sahipleri genelde kendi altına lüks bir otomobil bile alsa buna şirket gideri olarak gösterip vergiden düşebiliyor. Oyun düzeni işte bu kadar terazisi bozuk kurulmuş durumda. Bu yüzden de çalışan olmaktan çıkıp kendi işini yapmanın önemi çok büyük. Çünkü şirket sahipleri veya zenginler; kazanır, harcar ve daha sonra vergi öder. Çalışanlarsa; kazanır, vergi öder ve daha sonra harcar. Arada çok ciddi ve büyük bir fark var. Tabi bu düzenden çıkabilmek için önce çok akıllı bir şekilde çalışmak ve birikim yapmak lazım. Ama sadece birikim yaparak da nesiller boyu sürecek bir zenginlik yaratmak çok kolay değil. Bu birikimleri yatırıma dönüştürmek önemli. Ve iki çeşit yatırımcı tipi belirliyor Robert Kiyosaki. Bunlardan ilki ve en sık görülen yatırımcı tipi paket yatırımlara para yatıranlar. Emlakçıları, borsa danışmanlarını veya başka bir perakende satış yerini arayıp bir şey satın alırlar bunlar. Aldıkları bir hisse senedi veya emlakçı üzerinden bulduğu bir ev falandır. Temiz ve basit bir yatırım yolu aslında. Bunu biraz bir teknoloji mağazasına gidip raftaki bilgisayarlardan birini almaya benzetiyor Robert. Diğer yatırımcı tipi ise yatırımları kendisi yaratanlardır diyor. Bu türe girenler mağazaya gidip bilgisayar almak yerine; tek tek parçaları alıp bilgisayar toplayanlara benzetiyor. Profesyonel olan işte bu yatırımcı tipi. Bazen parçaları birleştirmek yıllar sürebilir, bazen de o parçalar asla bir araya gelmeyebilir. Zengin Baba bizi bu tarz yatırımcı olmaya teşvik ediyor biraz. Bu ikinci tip aktif yatırımcı olabilmek için 3 önemli beceri geliştirmemiz gerektiğini söylüyor kitap.
- Herkesin kaçırdığı bir fırsatı bulabilmek. Buna bir örnek de veriyor, kimsenin satın almadığı yıkık dökük bir ev bulduğunu anlatıyor. Herkes fiyatı çok ucuz olsa da böyle bir evi neden aldığını anlamadığını söylediğinde, o evi alır almaz yıktırıp; yandaki 3 parselle daha birleştirip ödediği paranın 3 katına bir inşaat firmasına satışını anlatıyor. Bunu yapabilmek tabi ki araştırma, kimsenin bakmadığı yerlere bakmaktan geçiyor.
- Para bulmayı bilmek diyor. Sıradan biri, yalnızca bankaya gidip kredi alıp alamayacağına bakarken; ikinci tip yatırımcı para bulmanın banka haricinde pek çok yolu olabileceğini bilir. Çoğunluk parasızlıktan önlerine çıkan engellere boyun eğerken çoğu seferinde bankada hiç parası olmamasına rağmen ev veya arsa alabildiğini anlatıyor. Para toplamayı bilmekten geçiyor bu da.
- Çevrenize zeki insanları toplayın diyor. Akıllı adamlar kendilerinden daha zeki olanlarla birlikte çalışır. Bu da gerçekten çok önemli bir beceri. Kendinizden daha zeki bir ekibi bir araya getirdiğinizde elde edilecek sonuçlar, sadece sizin kapasitenizden kat kat fazla olabilir.
Yani önemli olan aktif bir yatırımcı olmak ve yatırımlara takla attırmak olduğunu savunuyor biraz. Hatta bana göre belki de biraz fazla aktif bir yatırımcı tipi bu ama geldiği nokta sonuçta ortada. Kendisi gibi bu tarzda olan yatırımcıların yine önemli bir özelliği fırsatları çok iyi görebilmek. Bazen karşımıza bir fırsat çıkabilir ama biz bunun farkına varana kadar veya harekete geçene kadar bu fırsat elimizden uçup gider. Hatta çoğunlukla, karar verme konusunda şüpheli olduğumuzdan kaçırırız çoğu fırsatı. Robert Kiyosaki, bu, bizi geri çeken şeyin teknik bilgi eksikliğinden değil de özgüven eksikliğinden kaynaklandığını söylüyor. Gerçekten de bu biraz böyle. Çünkü daha ailemizde bunun örneklerini ilk elden görüyoruz. Aman çocuğum riske girme, aman işine sımsıkı sarıl, çok çalış. Nesillerce genetik kodlarımıza işleniyor bu sağlamcılık. Kendi eğitimli babasının da iş güvencesi ısrarında olduğu, Zengin Babasının da öğrenmeye aç olmanın her şey olduğunu söylüyor. Para için çalışmak yerine, öğrenmek için çalışmanın daha önemli olduğunu anlamak gerek. Kendi durumunu şöyle anlatıyor: “Standart Oil şirketindeki yüksek ücretli işimden ayrıldığımda eğitimli babam bana darıldı. Ne yapacağını bilemiyordu, şaşkındı. Yüksek maaş, büyük ikramiyeler, bol yıllık izin ve terfi olanakları sunan bir işi bırakma kararım kafasına yatmamıştı. Bir akşam, neden istifa ettin diye sorunca; ne kadar uğraşsam da ona anlatmayı başaramadım. Benim mantığımla onunki uyuşmuyordu. En büyük sorun, mantığımın zengin babanınki gibi işlemesiydi. Eğitimli babam için iş güvencesi her şeyden önce gelirdi. Zengin babamsa önceliği öğrenmeye veriyordu. Eğitimli babam gemi kaptanı olmak için okula gittiğimi sanmıştı. Zengin babamsa uluslararası ticareti öğrenmek için okuduğumu biliyordu. Daha öğrenciyken; Uzak Doğu’ya ve Güney Pasifik’e giden kargo gemilerinde, büyük yük gemilerinde ve petrol tankerlerinde, yolcu gemilerinde çalıştım. Zengin babam Avrupa’ya doğru demir alan gemiler yerine Pasifik bölgesinde kalmanın önemini vurguluyordu. Ne de olsa gelişen uluslar Avrupa’da değil, Asya’daydı. Mike da aralarında olmak üzere sınıf arkadaşlarımın çoğu kendi aralarında partiler verirken, ben Japonya, Tayvan, Tayland, Singapur, Hong Kong, Vietnam, Kore, Tahiti, Samoa ve Filipinler’de ticaret, iş yapma şekilleri, halk ve kültürleri etüt ediyordum.” Eğitimli babam neden işimi bırakıp deniz piyade gücüne katıldığını anlamamıştı. Ona uçak kullanmayı öğrenmek istediğimi söylemiştim. Oysa asıl istediğim insanları komuta etmesini öğrenmekti. Zengin babam, bir şirket işletmenin en zor yanının insanları idare etmek olduğundan söz ediyordu. Orduda 3 yıl geçirmişti. Eğitimli babam askerlikten muaf tutulmuştu. Zengin babam adamları tehlikeli durumlarda yönetmeyi öğrenmenin değerini vurguluyordu. Bundan sonra öğrenmen gereken liderlik, diyordu. Eğer iyi bir lider değilsen sırtından vurulursun, iş yerinde de farklı değildir, diyordu.
Bunlar gerçekten de çok önemli öğrenimler. Bir işte veya bir sektörde çalışırken veya çalışmayı düşünürken, onun size kişilik olarak ne katabileceğini veya işin kendisi haricinde neler öğrenebileceğinizi tartmak gerek. Aslında ben de çalıştığım yerlerde buna benzer şeyleri hep öncelik sıramda en üstlere koydum. İşin ve işyerinin kendisiyle duygusal bir bağ kurmamak gerek. Ve şunu da unutmamak lazım; işçiler işten atılmayacak kadar çok çalışır, patronlar da işçileri istifaya zorlayacak sınırda maaş öder. Çok yönlü ve stratejik planlama yapmayan şirketler ki çoğunluk bunlardan oluşuyor; bu şirketlerde işçiler oldukları yerde sayarlar. 25 yıl aynı koltukta oturan insanlar tanıdım mesela ben. İşçiler de genellikle kendilerine öğretilenleri yerine getirmekle yetinir. İşçiler daha çok onları kısa vadede ödüllendirecek ücret ve ikramiye için çalışır. Ama çoğu zaman uzun vadede bunun sonucu felaket olur. Robert Kiyosaki’nin bu konuda gençlere önerisi; ne öğreneceklerinden çok kendilerine bir şeyler öğretecek işler aramaları yönünde. Belli bir meslekte karar kılmadan seçeneklerini değerlendirmelerini söylüyor. Çünkü fare yarışına tutsak olduğun zaman, ömür boyu fatura ödeme kısır döngüsüne kapıldığın zaman, ufak metal tekerlekleri döndüren sıçanlardan farkın kalmaz diyor. Ve ayrıca bu kategoriye girmek istemeyip, aktif bir yatırımcı ve kendi özgürlüğünü arayanlar için; 3 önemli yönetim becerisi geliştirmemiz gerektiğini söylüyor. Bunlar; nakış akışı yönetimi, sistem yönetimi ve insanların yönetimi. Yani gerçekten bu kitabı tekrar okurken yine fark ettim, kendi yöntemlerini ve nasıl başarıya ulaşabileceğimizi o kadar metotlu ve berrak anlatıyor ki; durumu gerçekten çok net bir şekilde kavrayabiliyorsunuz. Ve yine bu farklı seçenekleri değerlendirme düşüncesini uzmanlaşma noktasına getiriyor. Eğitimli babasına göre işinin uzmanı olmak, alanında en iyisi olmak çok önemli. Fakat zengin babası farklı bir öğüt veriyor. Her şeyden biraz bil ve çok fazla konuda fikir sahibi ol. Uzmanlaşmak hem zaman isteyen hem de görüş açısını daraltan bir yöntem. Jack of all trades diye bir laf vardır, hatta master of none diye devam eder. Yani her işte bilgi sahibi ama hiçbirinin uzmanı değil demek. Bir şey hakkında çok fazla bilmek yerine; çok şey hakkında biraz bilmek daha iyi gibi. Gerçekten de günümüzde biraz bu noktaya kaydık. Disiplinler arası köprü görevi gören insanlar gerekiyor. Hatta günümüzde demeye de gerek yok. Leonardo da Vinci’yi düşünelim. Ressam, mimar, matematikçi, mühendis, jeolog, heykeltıraş, anatomist, haritacı, botanikçi… daha saymaya devam edebiliriz. Ve aslında şöyle bir düşününce bu mesleklerin bazıları; aslında bir diğerinde kendini geliştirmesinde temel bile oluşturmuş oluyor. Örneğin ilk yaptığı işlerinden heykeltıraşlıkta ilerlemiş olmasa, belki çok iyi anatomi çalışmaları yapamayacaktı. Farklı alanlarda kendini geliştirmek ayrıca insana daha geniş bir bakış açısı sunuyor. Farklı disiplinlerden yaklaşımlarla soruna daha pratik ve kimsenin göremediği çözümler üretebiliyorsun. Bu yüzden işte para için değil; öğrenmek için çalışmak lazım. O şirkette artık size katılacak bir şey kalmadığını düşünüyorsanız 25 yıl aynı koltukta oturmak yerine; işinizi değiştirin. Risk alın, yeni şeyler öğrenin. Size uzun vadede katkısı daha fazla olacaktır bu değişimlerin. Ve Robert Kiyosaki bu sağlamcı kişilerin yatırım psikolojisini de öyle güzel özetliyor ki; kaybetmekten korkmaya bağlıyor bunu. Kaybetmekten nefret etmekle; kaybetmekten korkmak arasında çok büyük bir fark var diyor. Çoğu kişi 25 yıldır oturduğu koltuğu kaybetmekten veya direkt para kaybetmekten öyle korkar ki, aslında o yüzden kaybetmiştir zaten. Maddi açıdan çok sağlamcı ve çok küçük oynarlar. Büyük evler, büyük arabalar alırlar ama büyük yatırımlardan uzak dururlar. İnsanların %90’ından fazlasının maddi sıkıntılar içinde olmasının nedeni kaybetmemek üzere oynaması aslında. Kazanmak için uğraşmıyorlar ki. Çok dengeli bir portföy yapar çoğu da. Bütün birikimlerini kendilerine bir gelir yaratmayan evlerine yatırırlar önce, hatta bunu yaparken çok yüklü bir borcun altına girerek yapıyor birçoğu bunu. Eğer ekstra parası varsa kendi için bir gelir üretmeyecek öncelikle altına sarılırlar. Sonra döviz alırlar, yine aktif çalışan bir varlık değil bu. Ve belki ekstra olarak birkaç tane güvenli liman diye düşündükleri fonlara para yatırırlar. Bu kadar güvenli ve dengeli bir portföy özellikle bir de aktif gelir üretmeyen bir çeşitlendirme sizin sadece yerinizde saymanıza yarar. Bir de kısıtlı paranız varsa ve zengin olma arzusundaysanız kendinizi dengelemek yerine önce odaklanmanız gerek. İlerlemek için önce dengesiz olmak gerekiyor. Bir servet yaratmak istiyorsanız önce dikkatinizi toplamanız lazım. Elinizdeki bütün yumurtaları sadece birkaç sepete dağıtın. Peki yoksul veya orta sınıf insanlar ne yapıyor? Bir avuç yumurtayı olabildiğince çok sepete dağıtıyor. Tabi Robert Kiyosaki bu şekilde çok defansif davrananlara da eğer aktif bir yatırımcı olmayı beceremiyorsanız aynı şekilde kalın öğüdünü veriyor. Ama yumurtalarınızı çok erkenden biriktirmeye başlayın çünkü çok zamana ihtiyacınız olacak diyor. Fakat özgürlük hayalleri kurup fare yarışından kurtulmak istiyorsanız kendinize sormanız gereken ilk soru şu; fiyaskoya uğrarsam tepkim ne olur? Eğer başarısızlık kazanma hırsınızı kamçılıyorsa belki de bu yoldan gitmelisiniz, diyor. Ve bu tip konularda özgüveninizi yükseltmek için önce gelir yollarınızı artırmanız gerekli. Belki bunu defalarca tekrarladık ama çalışarak kazandığınızın dışında ek gelirler yaratmak çok çok önemli. Robert da zaten bunu sürekli tekrarlıyor, Zengin Babasının öğrettiği 3 tip gelir olduğunu söylüyor. Bunlardan ilki çalışarak kazanılan gelir, ikinci portföy geliri, üçüncüsü pasif gelir. Zengin Babam, servet sahibi olmanın püf noktası, kazanılan geliri en kısa zamanda pasif gelire ve portföy gelirine dönüştürmektir derdi diye ekliyor. Bir de zaten vergi konusunda da çok takıntılı birisi Kiyosaki. En yüksek verginin çalışarak kazanılan gelire uygulandığını belirtiyor. Çok saçma bir şey bu ama gerçekten de öyle maalesef. Çalışanı cezalandıran, paradan para kazananları veya başkasının iş gücü üzerinden gelir yaratanları seviyor sistem. O yüzden bir an önce kazanılan geliri diğer gelir çeşitlerine dönüştürmek gerek.
Yoksul Babasının her zaman söylediği şeyler; okula git, iyi notlar al ve güvencesi olan bir iş bul. İyi maaşı olan bir çalışan veya iyi gelir olan bir doktor ol, avukat ya da muhasebeci gibi bir serbest meslek profesyoneli ol gibi önerilerde bulunuyor. Yoksul babasının maaş çekleriyle, yan haklarla ve iş güvencesiyle çok ilgili olduğunu bu yüzden iyi maaşlı bir devlet memuru olduğunu, Hawaii Eyaleti Eğitim Müdürü olduğunu söylüyor.
Zengin Babasının verdiği öğütlerse; gece okuluna git, mezun ol, iş kur ve başarılı bir yatırımcı olmaya çalış. Ve zengin babasının daha 12 yaşındayken kendine anlattığı şu hikâyenin ona rehberlik ettiğini söylüyor. Hikâye şöyle; bir zamanlar acayip küçük bir köy varmış. Yaşamak için harika bir yer ama çok önemli bir sorunu var bu köyün. Yağmur yağmadığı sürece köyde su bulunmuyor. Bu sorunu kesin olarak çözmek için köyün yaşlıları, müteahhitlerden köye günlük su getirmek için teklif vermelerini istiyorlar. Bill ve Ed adında 2 kişi işi almaya gönüllü oluyor ve yaşlılar ikisiyle de anlaşma yapıyorlar. Biraz rekabetin fiyatları düşüreceğini ve suyun tedarikine destek sağlayacağını düşünüyorlar. Bu kontratı kazanan Ed hemen harekete geçiyor. 2 tane galvaniz çelik kova alıp ve bir aşağı bir yukarı koşarak 1 mil uzaktaki göle gidip gelmeye başlıyor. Sabahtan geceye kadar; 2 kovasıyla gölden su çekerek çalıştığı için hemen para kazanmaya başlıyor tabi. Taşıdığı suyu köyde bulunan depolama tanklarına boşaltıyor. Her sabah köydeki herkesten önce uyanarak insanlara yetecek kadar su olduğundan emin olmak zorunda. Zor bir iş ama, para kazandığı için ve bu iş için yapılmış olan 2 kontrattan birine sahip olduğu için çok mutlu. İkinci müteahhit Bill, bir müddet ortadan kaybolmuş, aylarca görünmediği için; Ed bu nedenle çok mutlu çünkü rakibi de yok. Bu Bill denen adam Ed’le rekabet etmek için 2 kova alacağına; iş planı hazırlamış, ortaklık yaratmış 4 yatırımcı bulmuş işi düzenleyecek, 1 yönetici tutmuş, 6 ay sonra inşaat personeliyle geri dönmüş. İlk iş 1 yıl içinde köyü göle bağlayan geniş hacimli paslanmaz çelik boru hattını kurmuş. Büyük bir açılış kutlaması yaparak kendi getirdiği suyun, Ed’in suyundan temiz olduğunu duyuruyor. Köylülerin suyun temiz olmadığına dair şikayetlerini biliyordu. Bill ayrıca günde 24 saat haftada 7 gün köye su tedarik edeceğini ilan ediyor. Ed hafta sonları çalışmak istemediği için suyu yalnızca hafta içindeki günlerde getiriyordu. Bill sonra daha yüksek kalitede, daha güvenilir olan bu suya Ed’in aldığı fiyattan 75 cent daha ucuz fiyat isteyeceğini duyuruyor. Köylüler çığlık atarak Bill’in boru hattının sonundaki musluklara koşuyorlar tabi. Ed rekabet etmek amacıyla fiyatını 75 cent düşürüyor. 2 kova daha satın alıp kovalarına kapakları ekleyip, suyu temiz tutuyor ve gidiş gelişte 4 kovayı taşımaya başlıyor. Oğullarını da kendisine gece nöbetlerinde ve hafta sonları yardım etmeleri için tutuyor. Çocukları üniversiteye gitmek için ayrıldıklarında, çabuk dönmelerini çünkü bu işin daha sonra onlara ait olacağını söylüyor. Her nedense iki çocuk hiçbir zaman dönmemiş. Sonunda Ed’in çalışan ve sendika sorunları oluyor. Sendika, yüksek ücretler, genişletilmiş yan haklar ve üyelerinin her seferinde yalnızca tek kova taşımalarını istiyor. Bu sırada Bill eğer o köyün suya ihtiyacı varsa diğer köylerin de ihtiyacı olabileceğini fark ediyor. İş planını tekrar hazırlayıp ve yüksek hızlı, yüksek hacimli, düşük fiyatlı, temiz su getirme sistemini dünyanın her yerindeki köylere satmaya gidiyor. Getirilen sudan, kova başına belki yalnızca 1 cent kazanıyordu ama her gün milyarlarca kova su getiriyordu. Çalışsa da çalışmasa da milyarlarca insan milyarlarca kova su tüketiyordu ve tüm bu para banka hesabına akıyordu. Bill, kendine çalışan ve aynı zamanda köylere su getirmek üzere boru hattı kurma planı geliştirmişti ve bundan sonra daima mutlu olarak yaşadı. Ed hayatının geri kalanında çok çalıştı ve sonuna kadar her zaman finansal sorunları oldu. Rober Kiyosaki, Bill ve Ed’in hikayesinin kendine yıllarca rehberlik yaptığını söylüyor. Hayatınca bir karar verme sürecinden geçerken kendine sorduğu soru; boru hattı mı kuruyorum yoksa kovayla su mu taşıyorum? Akıllıca mı çalışıyorum yoksa çok mu çalışıyorum? şeklinde kendi durumunu sürekli değerlendirdiğini anlatıyor. Ve bu sorulara verilen cevaplar, herhangi birini finansal yönden özgür kılabilecek kadar doğru bir bakış açısı geliştirmesinde, oldukça yardımcı olabilir bana göre. Robert Kiyosaki kitabınkonusunu da böyle özetliyor sonunda; kovalarca su taşımaktan bıkmış, ceplerine nakit akıtmak üzere boru hatları kurmaya hazır insanlar içindir, diyor bu kitap.
Gerçekten çok değerli bir kitap. Herkesin okumasını ve daha detaylarına inmesini isterim. Kendi Zengin Babasından öğrendiklerini bize aktarmak için bu sefer kendisi bizim Zengin Babamız rolüne bürünüyor. Ve böyle tecrübeli bir insandan ilk elden bilgi edinmek çok önemli. Robert Kiyosaki genel olarak servetini gayrimenkul tarafından elde etmiş. O alanda başarılı ve emlak işlerini çok sevdiğini de söylüyor zaten. Belki bu kadar başarılı olmasının sebeplerinden en önemlisi de budur. Bunun dışında hisse yatırımları da var ama daha düşük hacimlerde. Genellikle de halka yeni açılacak şirketler seçip, belli bir kazanç yakaladıktan sonra çıkış yaptığını anlatıyor. Sonra yeni fırsatlar kovalıyor. Yani tarz olarak Peter Lynch veya özellikle Warren Buffett’tan çok farklı bir yaklaşımı var. Bir kere çok aktif bir yatırımcı. Gayrimenkul kısmında hatta bir tüccar gibi bile diyebiliriz.
Ama asıl önemli olan kısım, bana göre tüm bunların ana fikrinin; kişinin kendi finansal özgürlüğünü almasını öğütlemesi Zengin Baba’nın. Yöntem olarak Warren Buffett’tan farklı olsa da ulaşılmak istenen nokta Finansal Özgürlük.
Önümüzdeki hafta da zaten ilk başlangıç bölümünde ucundan değindiğimiz, bu kendi kendimize yetebilme amacını, finansal anlamda özgür olmak nedir tüm bunları konuşalım biraz.