Bu hafta biraz değişik bir giriş yapalım dedim. Çünkü konumuz da oldukça değişik. FED Eyalet Başkanlarından Neel Kashkari, FED Başkanı Powell, ve Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde’ı dinleterek giriş yapmak istedim. Biraz önce dinlediğiniz bu arsız ve yozlaşmış politikaların üzerine, özellikle kripto para piyasalarındaki tüm bu paniğin sebeplerini ve nasıl sonuçlar çıkabileceğini konuşacağız. Aslında kripto para piyasaları derken bu bana biraz yanlış bir kullanım gibi geliyor. Çünkü bana göre 1 tane kripto para var. O da bitcoin. Geri kalan tüm piyasa, artık sayısını takip edemez oldum 10.000 – 20.000 adet piyasada bulunan projeyle, bitcoin çok çok farklı şeyler. Bitcoin dominansı metriğine mesela özellikle bakılır, bu da doğru bir sonuç vermiyor aslında. Çünkü bitcoin özelliklerini taşıyan belli bir piyasa büyüklüğünde, aslında 3-5 tane coin var. İşte bunlar litecoin, kısmen ethereum, monero, zcash hatta dogecoin bile bu kategoriye giriyor. Proof of work kullanan coinler bunlar. Bu saydıklarım bile, bütün bitcoin protokolünün tamamını kapsayamıyor. Eğer bitcoin kripto paraysa, daha 0.1’inci ilk versiyonunda bile protokole yazılan ve bugün hala değişmeyen altyapısına uygun sadece birkaç tane kripto para var. Yani bitcoin dominansı sitelerde yazdığı gibi %40 civarlarında değil, en az %95 civarlarında aslında. Tabi eğer kripto para protokolünü doğru anlarsak. Geri kalanlar ne peki? DeFi denilen merkeziyetsiz finans var, NFT’ler var, metaverse denilen bir şey var, bir de farklı problemlere farklı çözümler ürettiklerini iddia eden blokzincirler var. Bunların hiçbiri kripto para değil. Sadece token dediğimiz bir şeyden ibaret tüm bunlar. Ben bunu biraz çok eskilerde -hatta şu anda da vardır sanırım- mobil oyunlarda para yatırdığınızda size altın simgesine benzer bir coin verirler ve oyun içinde harcarsınız ya, tüm bu token’ları ona benzetiyorum işte biraz. Ve para olduklarını iddia eden tüm bu token’ların ve DeFi denilen illüzyonun sebep olduğu bu büyük çöküşü bugün derinlemesine konuşacağız biraz. Ama konuya yine biraz farklı bir noktadan girelim. Hep beraber 1907 yılı Amerika’sına gidelim. Şimdiki DeFi denilen finans merkezlerinin bir benzeri olan; bankacılık sisteminin patladığı ve büyük paniğe sebep olan olaylara bir bakalım önce. Tarihte 1907 paniği olarak kayda geçmiş bu olay. Daha henüz FED yani Amerika Merkez Bankası kurulmadan önceki sisteme bir bakalım. Doların doğuşuna şahitlik edeceğiz hep birlikte. Tabi daha önce de bahsettiğim gibi dolar tüm dünyanın rezerv para birimi olarak sahneye çıkmadan önce, yani FED tarafından basılmadan önce, FED daha kurulmamışken bile varlığını sürdürüyordu. Peki bu nasıl oluyordu? Bireysel veya şirketleşmiş bankalar kendi dolarını basabiliyordu 1913’lere kadar. Çok garip değil mi? Mesela Türkiye’de herhangi bir banka aklınıza getirin, para basma yetkisine sahip olsun. Tabi bu bankalar bu paraları keyfe keder basmıyordu, elinde tuttuğu altın rezervine göre, yatırımcıların yatırdığı para miktarına göre ve bastıkları doların üzerine de yazarak “bu para karşılığında istendiği zaman altın geri verilir” diyerek bunu yapıyorlardı. Bunları zaten kısmen 1900’lerin öncesindeki 200-300 yıllık bir zaman aralığında da yapıyorduk. Fakat bir noktada bu bankalar artık kanunlarla korunmaya başlandı. Hatta elinde toplam varlıklarının %25’ini duruma göre %15’ini tutmasını yasallaştırdık. Yani bir nevi havadan para yaratmanın formülünü tabana kabul ettirdik. Hepsinin bastığı dolar, aynı dolar, alım gücü açısından. Bunu şimdi biraz günümüze uyarlarsak; bu dolarları şu an piyasadaki tether, USDC, BUSD, hatta Luna’nın çok akıllıca geliştirdiği UST olarak düşünebiliriz. O zamanki bankaları da; şu anki DeFi network’leri olarak görebiliriz. Çünkü çok benzer özellikleri taşıyorlar. Tüm bu “merkeziyetsiz” olduklarını iddia eden finans zincirleri kendi dolarını basıyor bir nevi şu anda. Tabi bunu yine 1907 ve öncesinde olduğu gibi arkasında bir güvence göstererek yapıyor. O zamanlar altın olan bu güvence, şimdi hazinelerinde tuttukları bitcoin, veya başka bir defi proje tokenleri veya demin saydığımız stable coin dedikleri dijital dolar oluyor. Oyuncular ve isimler farklı ama oynanan oyun aynı. Bu benzetmeler tam yerine oturduysa şimdi 1907 paniğine dönelim, oradan da tekrar günümüze doğru geliriz.
Amerika’daki bu dönemdeki bankaları 3 çeşide ayırabiliriz. Bunların ilki merkezi bankalar; bu bankalar New York’ta bulunuyor ve varlıklarının %25’ini nakit olarak bulundurma zorunlulukları var. İkincisi şehir bankaları; bunlar o zaman 500.000 üzerindeki popülasyonun olduğu şehirlerde bulunuyor. Şimdiki bizim büyükşehir mevzusu gibi düşünebiliriz bunu. Yine %25 nakit bulundurma zorunluluğu var. Yalnız bu %25’in yarısını da merkezi bankalarda yani New York’ta bulundurabilme gibi bir seçeneği var. 3. ve son olarak kırsal bankalar var. Bunlar %15 nakit bulundurma zorunluluğunda ama bu rezervin %60’ına kadarını New York’taki merkezi bankalarda bulundurma seçeneği var. Şimdi bunu biraz birlikte düşünelim. Bu durumu hani şu günlerde kullanılan üçlü sac ayağına benzetebiliriz belki biraz. Fakat bu sac ayaklarının hepsinin farklı sorumlulukları ve güvenceleri var. Hepsi farklı hacimde ve büyüklükte. Sürekli sağa sola, öne aşağı sallanan bir sac gibi bu sistemi kafanızda canlandırabilirsiniz. Bir noktada devrilmesi de kaçınılmaz. New York’ta merkezileşen ve toplanan bu ulusal para tabi ki, imkân sahiplerine ve imtiyazlı olanların çıkarlarına göre paraya ulaşımlarını kolaylaştırıyor. Kolay borç edinebilme belki de en önemli güç ve en önemli tehlike. Ve bu bahsettiğim olay o dönemde halk tarafından 1900’lerden sonra ufak ufak sorgulanmaya başlanıyor. Çünkü gittikçe para merkezileşip sadece birkaç grubun ellerinde toplanıp çoğalmaya başlıyor. Bu isimler aslında bugün bile ismini bildiğimiz kişiler. J.P. Morgan ve John D. Rockefeller’den bahsediyorum tabi ki. Bu isimler New York’ta merkezileşen tüm para ağının tam ortasında oturuyorlar. Bu merkezileşen parasal güvenin tehlikeli olduğunu düşünen gruplar, o dönem hükümet tarafından demokrasinin araçlarıyla, bu bankacılık sistemine bir çözüm bulmasını istiyorlar. Veya bağımsız bir kurumla, bu düzenin kişilerden ayrıştırılması gerektiğini söylüyorlar. Yani bir nevi merkez bankası tanımı yapıyorlar. Tabi bugünkü merkez bankalarını tarif etmiyorlar. Kolay para yaratmanın önüne geçmek için böyle bir ihtiyaç olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. Hatta yine bu New York’taki merkezi bankaların sahiplerinden biri Jacob Schiff 1907 başlarındayken: “Kredi kaynakları üzerinde yeterli kontrole sahip bir merkez bankamız olmadığı sürece, bu ülke tarihinin en şiddetli ve geniş parasal paniğini yaşayacak.” diyor. Çünkü o da biliyordu ki suyun başında oturmasına rağmen, bu şekilde kontrolsüz ve kaynak gösterilmeden yaratılan para, herkesin başına bela açabilir. Tam da bu konuşmadan aylar sonra Ekim 1907 tarihlerinde balon patlıyor. Olay aynı LUNA vakasında yaşadığımız gibi, ilk başta sadece bir bankanın, Knickerbucker Trust Company isminde New York merkezli bir bankanın bakır fiyatlarını tekelleştirme fikriyle başlıyor. Bakır fiyatlarını belirleyebilmek için Ulusal Bakır Şirketi’nin hisselerini topluyorlar ve ele geçirmeye çalışıyorlar. Ve bu şekilde bakır fiyatlarını istedikleri gibi sabitleyebileceklerini düşünüyorlar. Aynı LUNA vakasında UST ve dolar sabitlemesi gibi. Ve tabi bunu kendi bankalarına yatırılan, yatırımcılarının paralarıyla yapıyorlar. Yani başkasının parasını kullanıyorlar. Belli bir süre bunda başarılı olsalar da, piyasalar her zaman dediğimiz gibi irrasyonel olsa da, tabi ki arkası boş olan bu argümanın bir noktada açıklarının ortaya çıkması kaçınılmaz. Piyasa kısa vadede oylama makinesi, uzun vadede tartı makinesi gibi çalışıyor her zamanki gibi. 1907 Ekim aylarına gelindiğinde şirketin hisselerinin düşmeye başlamasını bir tetik gibi düşünebiliriz. Tabi tetik çekilip bırakıldıktan sonra artık geri dönüşü yok bunun. Yatırımcı varlıklarının büyük bir bölümünü bu bakır bahsinde kaybeden banka, tabi yardım için J.P. Morgan’a gidiyor ama reddediliyorlar. Piyasalarda bu bankanın artık ödeme güçlüğü yaşayacağı söylentisiyle birlikte, yine Ulusal bir bankanın artık Knickerbucker Bankası tarafından basılan ve kendilerine gelen çeklerin karşılığını vermeyeceklerini duyurmasıyla olay tabana yayılıyor. Yatırımları olan insanlar bankaya koşarak paralarını çekmek istediklerinde banka operasyonlarını durduruyor. Tanıdık geldi değil mi? Şu anda yaşadığımız defi hizmetleri veren şirketlerin işlemleri durdurması gibi aynı. Devam edelim. Tabi bu panik; şu anda yaşadığımız bir salgın virüs gibi tüm piyasaya yayılıyor. Çünkü hemen herkes aynı oyunun içinde ve herkesin eli herkesin cebinde, aynı pisliğe, belli bir ölçüde bulaşmış durumda. Bu olay, tüm piyasada bir panik havası yaşatıyor ve ekim ayından itibaren Amerikan hisse senetlerinin %50’den fazla düşüşüne sebep oluyor. Sadece 3 haftada %50 düşüş yaşanıyor. Tüm bu domino efektinde birbiriyle ilişkisi bulunan bankaların, neredeyse tamamı günün sonunda ya batıyor ya da başka büyük bir banka tarafından, bugünlerde kurtarma paketi dediğimiz şekilde ele geçiriliyor.
Direkt olarak Knickerbucker Bankasıyla ilişkiniz olmasa bile; sizin bankanızın, yatırımlarının bir kısmını bu banka aracılığıyla değerlendirmesi bile yeterli zarar görmeniz için. Tüm finansal sistem, sallanıp duran üçlü bir sac ayağı üzerinde zaten devrilmeyi bekliyordu. Görünür sebebi bakır olsa bile aynı Avursturya-Macaristan Arşidükü Franz Ferdinand’ın suikastıyla tetiklenen 1. Dünya savaşı gibi asıl problem bambaşka.
Neyse, şimdi günümüze dönelim. Hatta günümüze dönerken bazı noktaları da işaretleyerek devam edelim. Soros’un İngiltere Merkez Bankasını ham yapması, İsviçre frangını euro’ya sabitleme çabaları gibi ve konuştuğumuz 1907 paniği gibi, LUNA/UST vakası da aynı modelin ürünü. Tutamayacağınız sözler verip, elinizi olduğundan güçlü göstermeye çalışan bir poker oyuncusunun, sürekli belirsiz bir kaynaktan masaya pul eklemesine benziyor. Veya monopoly oynadığınızı düşünün. Hatta şöyle düşünelim biraz da basite indirgeyelim. 2 tane monopoly tahtamız var ve ikisinde de farklı oyuncular oturuyor. Oyunun kuralları aynı. İki oyun tahtasında da, aynı monopoly de kullandığımız gibi sınırlı bir para arzı var. Herkes başlangıçtan geçerken 200$ alıyor iki masada da. Tüm şartlar eşit. Ve bildiğiniz gibi monopoly oyununda birisi mutlaka kasa takibini yapar. Parayı dağıtan ve vergileri, cezaları toplayan biri olur. Yani kasa mutlaka birine emanet edilir. Bir de bu kişiyi en dürüst olanımızdan seçmeye çalışırız tabi genelde. Bunu merkez bankası olarak düşünebilirsiniz. Tahtanın biri kripto varlıklardan, diğer tahta klasik finansal varlıklardan oluşuyor. Ama iki oyun da aynı ve iki tahtada da aynı para birimi geçerli, Dolar. Ve siz kazandıklarınızla iki tahtadan da varlık alabiliyorsunuz. Hangi tahtada oynadığınızın bir önemi yok. Sonra oyunun bir noktasında, ana oyundaki, yani klasik finansal varlıkların olduğu tahtadaki, kasayı tutan, yani merkez bankası diyor ki; ben size geçişlerde 200$ değil de bundan sonra 500$ vereceğim. Ama yan masadakilere çaktırmayın. Böylece bu masada oturanlar sanki sınırsız bir para yaratma makinesinin yanına oturmuş gibi, diğer masadakilerden çok daha fazla kazanıyorlar çaktırmadan. 200$ geçişlerde alırken, ekstra, masa altından da 300$ ellerine veriliyor. Sonra bunlar gelip ikinci masadan varlıklar satın almaya başlıyorlar. Bugün bildiğimiz metaverse, DeFi, NFT gibi projeleri alıyorlar. Sürekli alıyorlar. Sanki paraları hiç bitmiyor gibi. Bir noktadan sonra 2. masadaki kripto oyuncuları böyle bir şeyin fiziğe ve matematiğe aykırı olduğunu düşünüyor. Mümkün değil yani eşit şartlarda olmaları, bunu fark ediyorlar. Kendileri başlangıç noktasından geçene kadar başlarını kaşırken, nasıl o kareye ulaşacaklarını düşünüp ter dökerken, yan masadan kahkahalar eşliğinde, bir grup gelip, sürekli mal alıyor. Mal aldıkça, kriptocu grup sattıkları malın değerini yükseltiyor, yine gelip alıyorlar. Tekrar fiyat yükseltiyorlar, yine gelip mal alıyorlar. Bu mantıksız sistemi sonunda çözdüklerinde, kendi kasalarını tutan elemanı gidip sıkıştırmaya başlıyorlar. Kendi, sözüm ona merkeziyetsiz finans merkezlerini, fonlarını sıkıştırıp, daha fazla para bastırmak için baskı yapıyorlar. Oynadıkları adil bir oyun değil çünkü bu şekilde. Sonra bu kripto grubu da; masa altından, çaktırmadan ekstra para yaratmaya başlıyor. Dışardan sağladıkları bu para akışını, akışkan tutabilmek için yüksek faiz ödeme sözleri veriliyor. Akış devam etmeli, çünkü; eğer yeni para girişi durursa, masa altından aldıkları paralar kesilebilir. Bunun haricinde iki oyun tahtasının kasasında duranlar da birbirlerinin kullandığı doların eşit miktarda olduğunu savunuyor. Birebir eşit miktarda dolar kullandıklarını iddia edip masa altından farklı bir oyun oynamaya devam ediliyor. Bir noktada kantarın topuzu o kadar kaçıyor ki; artık bir grup diğerine yalancı olduğu imalarında bulunmaya başlıyor. Kantarın topuzunu kaçırıp oldukça fazla miktarda yapay dolar girişi yapan kripto masasında ufak problemler baş gösteriyor. Şüpheler iyice arttıktan sonra, klasik finans varlıklarıyla oynayan tahtadaki oyuncular, çıkarın bakalım, cepleri boşaltın, görelim gerçekten de elinizdeki dolarları dediklerinde; sistem patlak veriyor ve ellerindeki doların sadece birer kâğıt parçasından ibaret olduğu ortaya çıkıyor. Tüm bu birebir bağlı olduğu düşünülen iki doların aslında arasında hiçbir bağlantı olmadığı gün yüzüne çıkıyor. İşte bu olay, tüm oyun tahtasındaki malların değerlerini, masadaki tüm varlıkları etkileyecek ölçekte bir felaket. Bu masada dürüst bir şekilde oyuna devam eden bir oyuncu olsanız bile birbirinizle kaçınılmaz ilişkide olacağınızdan dolayı, tüm bu zararın faturası mutlaka herkese kesilir. Bazıları aynı 1907 paniğinde olduğu gibi çok fazla açıkta kalmıştır, bazıları kısmen bulaşmıştır. Fakat hemen herkes benzer bir sonuçla karşılaşır ve oyun masasının kurallarının; mutlaka yeniden yazılması gerekir. Aynı 1907 paniğinden sonra Amerika Merkez Bankası yani FED’in kurulmasıyla ve para basma yetkisinin sadece FED’e verilmesinde olduğu gibi. İşte LUNA böyle bir domino taşı etkisi yaratacak piyasalarda. UST adını verdikleri dolara birebir bağlı coinleri üzerinden %20 faiz vaadinde bulundular. Ayrıca bunu UST fiyatını 1$ fiyatına sabitlemeye çalışırken, çok farklı bir yöntemle yapmaya çalıştılar. Algoritmik stablecoin deniyor bunlara. Bu tarz dolara sabit coinler genelde bastıkları coin miktarı kadar ellerinde gerçek dolar tutar. Gerçek dolar derken de biraz garip oluyor dimi. Neyin gerçek olduğuna karar vermek; cidden çok güç bu parasal mekanizmalarda ve insanın beyni yanıyor bir noktadan sonra. Çünkü o kadar karmaşık ve ipin ucunun nerde olduğu belli olmayan bir sistem var ki, yani düşünün mesela; ortada bir top ip yığını var, her tarafından birbirine düğümlenmiş, her tarafından iç içe geçmiş, her şey birbirine bağlı ve neyin nereye bağlandığı, hangi taraftan geldiği ne tarafa gittiği belli bile değil. Yani kendinizi bir labirent büyüklüğünce devasa bir ipin, bir noktasından tuttuğunuzu hayal edin. İpin nereye bağlı olduğunu bile kestiremiyorsunuz tüm bu karmaşadan dolayı. Bir yere bağlı olmalı ama mutlaka. Bu bağlı olduğu noktayı bulmaya çalışırken o kadar beyniniz yanıyor ki labirentte kayboluyorsunuz. Belki iyice kafayı kırıp biraz da şans eseri aslında tüm bu düğüm karmaşasının ve birbiri içine geçmiş, neyin nereden geldiği belli olmayan ipin başlangıç noktasına ulaşabilirseniz; görüyorsunuz ki ip hiçbir yere bağlı değil. İşte bu noktada artık kafayı yiyebilirisiniz. Bu manzarayı gördükten sonra labirente dönüp, tekrar kaybolmak istemeniz mümkün değil. İşte tüm bu DeFi denilen merkeziyetsiz finans böyle bir illüzyon. LUNA ve UST ise aslında bunu alenen yapmaya çalıştı. Dediler ki; biz UST 1$ sabitliğinde elimizde dolar tutmayacağız. Şöyle bir algoritma geliştirdiler. UST alımı ağırlık bastığında yani talep arttığında LUNA tokenini kullanıp böyle sihirli bir makinayla UST yaratıp fiyatı sabit tutacaklardı. Bu algoritmik bağlantıya sihirli bir makine diye kendileri diyor ben demiyorum bu arada. Bu bile aslında neye bulaştığınızın bir sinyali gibi ama neyse, devam edelim, UST satış baskısı yediğinde de; bu sefer UST’ler le 1$ değerinde LUNA alınabilecek, yeni LUNA’lar basılacak bunun için. Yani UST’nizi istediğiniz zaman 1$ değerinde LUNA’ya dönüştürebileceksiniz. Bu da ne demek; açık piyasada eğer UST fiyatı 1$ altına inerse, otomatik olarak algoritmik trade devreye giriyor ve LUNA yaratarak bu UST’leri topluyor. Doğal olarak böyle bir arbitraj kalmıyor ve UST sürekli 1$’a eşit oluyor. Bunu işte algoritmik trade denilen, bu sihirli dedikleri makine sağlıyor. Ve ayrıca LUNA/UST parite havuzlarında LUNA kitlemesi yapılarak %19-%20 faiz veriliyor. Yani fazladan üretilen LUNA’lar da böylece sistemde kitlenmiş oluyor ve arzı serbest piyasada aşırı yükselmiyor. Diğer yapay kullanım alanlarıyla ve ekosistemlerinin büyümesiyle birlikte, LUNA fiyatı 1 senede 4-5$ civarlarından 110$ civarlarına kadar yükseldi. Bu sırada UST hep 1$ sabitliğinde kaldı. Bir noktada artık LUNA piyasa değeri 40milyar$ civarlarına, UST piyasa değeri de 18 milyar$ civarlarına kadar geldi. LUNA fiyatı arttıkça bu gerçekten de çok sağlam ve karlı bir sistem. Fakat tüm bu karmaşıklığa rağmen, sistemin o kadar açıkta duran bir aşil topuğu var ki; yine de kimse bunu uzun süre sorgulamadı. Kırılganlık şu; ya UST çok büyük bir satış yer ve sürekli satılırsa, kimse almazsa ve dolayısıyla çok fazla LUNA basarak; UST fiyatını tutmak için, UST almak zorunda kalırsa bu sihirli algoritmik makine ne olacak? Alımlar fazla olduğu sürece değerlenen bu ekosistem, satış baskısını çok ciddi bir şekilde yerse kendi kendini yiyen bir yılan gibi, ölüm sarmalına girmesi de an meselesi aslında. Aynı Soros’un İngiltere’ye yaptığı gibi. Ama kendilerini o kadar güvende hissettiler ki, kurucuları Do Kwon kendini stablecoin tanrısı olarak görmeye başlamıştı. Çünkü 40 milyar$ civarında LUNA piyasa değerine sahiptiler. UST piyasa değeri 14 milyar$ civarlarındaydı en kötü ne olabilir ki? Hatta bu algoritmik stablecoin için güvence olarak 3 milyar $ civarında da bitcoin alımı gerçekleştirdiler, arkasında en azından bir şeyler olsun diye. Çerez parası gibiydi onlar için. Yaklaşık 80-90 bin arası bitcoin sahibi oldular, büyük fonların ve MicroStrategy rezervlerinin yanında adları anılmaya başlandı. Fakat işte o aşil topuğu yok mu? Yıkılmaz sanılan koca bir ekosistemi yok etti. Piyasa normal bir düşüş sürecine geçtiğinde, bazı insanlar UST’nin güvenilirliğini sorgulamaya başladı. LUNA fiyatı düşüşe geçmişti zaten. Sonra UST satışları başladı. Bu algoritmik sihirli makine fiyatı sabit tutabilmek için daha fazla LUNA basarak; bununla UST aldı fiyatı tutabilmek için. UST/Dolar paritesi 0.95-0.90 ları gördü bir gün. Bu çok çok tehlikeli bir andı. İnsanlar illüzyona inanırken ve her şey olması gerektiği gibi giderken, belki ekranda sürekli 1$ rakamını görmek bir rahatlık verebilir. Ama bu bağlantının koptuğunu görmek aynı zamanda çok büyük bir panik satışının da başlangıcı olabilir. Aynı Matrix’te; Neo’nun yaşadığı aydınlanmaya benzer bir şekilde –aslında kaşık yok– fikri insanların beynine girmeye başladı. İşte bu an, tüm illüzyon perdesinin kalktığı an. İnsanların artık gerçeği görmeye başladıkları an.
Tabi tam da bu anda LUNA kurucusu Do Kwon çok garip birkaç tweet attı; ilk önce “Sakin olun, daha fazla sermaye koyuyoruz” diyerek piyasaları yatıştırmaya çalıştı. UST dolar sabitliğinden koptukça, ilk önce ellerindeki bitcoin’leri satarak sisteme eklediler. Daha sonrasında düşüş devam ettikçe LUNA basımı da parabolik bir şekilde artmaya başladı. Sabitliği koruyabilmek için LUNA basıp UST’leri sattıkça 1$ değerinde LUNA karşılığı yaratmaya başladılar. Tabi bu basılan LUNA’lar bu sefer LUNA fiyatını düşürmeye başladı. LUNA fiyatı düştükçe 1$ UST değeri için daha fazla LUNA basmak gerekti. Daha fazla LUNA bastıkça LUNA fiyatı daha fazla düşmeye başladı. Bu algoritmik sihirli makinenin tersine çalıştığında nereye gittiğini anlayabiliyoruz şimdi değil mi? Birkaç gün içinde LUNA fiyatını 100$’dan 1$ altına kadar düşürdü bu sistemde. Çünkü LUNA arzı tüm bu çöküş başlamadan önce 340 milyon adet civarlarındayken; algoritmanın UST fiyatını tutmak için bastığı LUNA’lar yüzünden, birkaç gün içinde 6.5 trilyon civarında LUNA arzı oluştu. Bu büyük rakamlar belki biraz kafa karıştırmış olabilir. Yaklaşık 20.000 kat LUNA miktarında artış demek bu değişiklik. Yani diğer bir değişle LUNA fiyatının belki 20.000 kat düşmesi demekti bu. Şimdi sanırım biraz daha iyi anlaşılmıştır bu tüm çöküş. Bir anda piyasadan 50 milyar$ üzerinde para buhar olup gitti. Aslında en başından hiç var olmaması gerekiyordu bu paranın zaten. Sadece piyasa her zaman yaptığı şeyi, yanlışı düzeltti. Tabi aynı 1907 paniğinde olduğu gibi ve özellikle LUNA’nın elindeki tüm bitcoinleri satmak zorunda kalmasıyla, bu panik tüm piyasaya yayıldı. Ve tabi yine daha önce dediğimiz gibi, LUNA çöküşünde tek başına gitmesi de mümkün değil, çünkü sürekli reklamlarını gördüğümüz kripto para saklama şirketleri de, size varlıklarınızı onlara yatırmanız karşılığında sunduğu faizleri işte böyle LUNA tarzı yerlerden alarak ödüyorlar. Böyle bir ekosistem var. Bu kripto varlıklarınızı yatırdığınız lending dediğimiz platformlar aşağı yukarı %5-%8 arasında faiz ödüyorlar. Ve bu platformların çalışma şekli, sizin varlıklarınızı başkalarına borç verip oradan bir gelir elde edip bunu da sizinle paylaşmak gibi. Tabi bu çok sağlıklı bir ticari bağlantı gibi görülüyordu uzun bir süredir. Yine de “not your keys, not your coins” tabiriyle yani “anahtarı sizde değilse, coinler sizin değildir.” tabiriyle bu durumu birçok kişi anlatmaya çalıştı. Bu tarz faiz ödeyen saklama sitelerinde veya borsalarda bulunan varlıkların size ait olmadığını sürekli söyleyenler vardı. Çünkü kendi soğuk cüzdanınızda değilse bu varlıklar hakkında hiçbir iddianız olmayabilir. Borsalar kapanabilir veya hacklenebilir. Bu saklama siteleri bir gün çekim işlemlerini durdurabilir. Ve siz bu konuda hiçbir şey yapamayabilirsiniz. İşte o yüzden varlıklarınız üzerinde tam sahiplik elde etmek için soğuk cüzdanlarınıza çekmeniz gerekli bunları. Neyse LUNA’ya dönelim. Bu %20 faiz sistemine para aktaran bir kısımda tabi ki demin bahsettiğimiz saklama hizmetleri veren şirketler olmuş gibi görünüyor. Yani size %8 veya altında faiz verirken UST üzerinden %20 faiz alarak yapmış bir kısmı bu işleri. Ne kadar yozlaşmış bir sistem dimi? Siz banka olduğunu iddia eden bir şirkete paranızı emanet ediyorsunuz, adamlar kılını kıpırdatmadan sizin varlıklarınız üzerinden %15’e yakın gelir elde ediyor. Bu UST faizine çok fazla iştahla giren bazı saklama şirketlerini bu çöküş sonrasında öğrenmiş olduk. Özellikle Celcius isimli bir şirket, tüm bu LUNA sıfırlaması bitip sular da biraz dinmeye yakınken; bir haberle gündeme düştü. Şirket sistemden para çekimlerini durdurdu bir anda. Çünkü LUNA çöküşünde ciddi açıkta kalmışlar gibi görünüyor. Sadece %5-%6 faiz için paranızı emanet ettiğiniz Celcius bir anda işlemleri durduruyor. Tüm birikiminizin gittiğini düşünün. Gerçekten çok acı bir tecrübe. Ama yine de bana çok mantıksız geliyor böyle %5-6 faizle tüm varlıklarınızı bir yere yatırmak. Bitcoin zaten tarihsel olarak yıllık %50 üzerinde yükseliyor. Yani ne anlamı var ekstradan bir %5-6 almanın gerçekten hiç anlayamıyorum. Bu biraz tamahkar ile sahtekâr birbirini bulur hikayesine de benziyor. Ve tüm bu çöküş aslında bir nevi kaldıraçlı işlemlerin sonucu. Bu paranızı emanet ettiğiniz size %5 %6 veren şirketler mesela, sizin varlıklarınızı birden fazla kişiye kiralayabiliyor. Bir nevi kaldıraç kullanıyor. Luna kendi ekosistemine yatırımcı çekebilmek için %20 faiz kaldıracını kullandı. Ve bitcoin belki de görmüş görebileceğimiz en serbest piyasa. Çünkü çöktüğü zaman, ortalık toz duman olduğunda, hiçbir kurtarma paketi yok. Hiçbir devre kesici yok, hiçbir piyasayı durdurma müdahalesi mümkün değil. Sadece likiditasyon seviyeleriniz var; eğer kaldıraçlı işlem yapıyorsanız. Sizi kurtaracak bir hükümet veya arkanızda sınırsız arzı sağlayacak bir para biriminiz de yok. Herkes yaptığı işlemlerin sonuçlarına katlanıyor ve zayıf halkalar sistemden çıkıp sadece sağlam halkalar kalıyor. İşte serbest piyasa böyle bir şey. Ve serbest piyasa bu şekilde kendi kendini regüle ediyor. Belki çoğunluk için çok acı tecrübelere ve çok acı sonuçlara yol açabilir ama ben bu kaosu nedense daha çok seviyorum. Hatta bunu 2020 covid paniğinde piyasada çok net görebildik. Piyasalar ilk vurulduğunda bitcoin çok sert düşüşler yaşadı. Diğer taraftan borsalarda devre kesiciler devreye girdi ve düşüşü tutmaya çalıştı. Bitcoin çok daha fazla ve daha hızlı düşmesine rağmen panik azaldığında tekrar hızlı bir şekilde eski seviyelerine doğru yükselmeye başladı ama borsalar müdahale ve devre kesiciler nedeniyle toparlanmak için daha fazla zaman harcamak zorunda kaldı. Belki şu anda da aynı şeyi yaşıyor olabiliriz diye düşünmeden edemiyor insan. Tüm bu kendi güçlerini ve kapasitelerini sınırsız sanan Do Kwon gibi davranan merkez bankaları, enflasyonla mücadele etmek için değişik yöntemler deniyor şu anda. Ufak metriklere ufak dokunuşlar yaparak, uyuyan ayıyı çok da rahatsız etmeden dürtmeye çalışıyorlar. Türkiye’yi geçtim artık, İngiltere ve Almanya’da enflasyon neredeyse %10 seviyelerine geldi. Amerika’da da yükselmeye devam ediyor, belki birkaç ay içinde %10 seviyelerine gelecek. Ve mesela FED Başkanı ve özellikle Biden, geçtiğimiz sene öncesinde enflasyonun hiçbir şekilde yükseleceğine ihtimal vermiyorlardı. Hatta çok iddialı açıklamaları vardı. Geçen sene %3 %4 enflasyon rakamları gelmeye başlayınca bunun sadece geçici bir süreç olduğunu ve kısa zamanda kontrol altına alınacağını söylediler. Bu sene başında da; ciddi bir enflasyon problemiyle karşılaşabileceğimizi söylemeye başladıklarında, artık enflasyon %8 civarlarında görünüyordu. Geçen sene faizleri artırmayı 2025’e kadar düşünmüyoruz diyen FED Başkanı bu sene ufak ufak artışlara başladı. Çok garip gelmiyor mu tüm bu açıklamalar size de yani sadece ben mi kendimi yiyip bitiyorum bu açıklamalar karşısında merak ediyorum. Hadi bunu geçelim biraz daha komediye girelim. Bizim Merkez Bankası faaliyet raporlarına bakarsanız geçen sene yayınlanan mesela. Bu sene için enflasyonu %8’e düşürme gibi bir hedef görürsünüz. Resmi olarak şu anda bunun 10 katını yaşıyoruz. Bu çok saçma değil mi. Tüm dünya bu şekilde bir saçmalığın içinde. Daha 1 senelik bile projeksiyon yapamayanlar veya daha da kötüsü bilinçli bir şekilde yanlış projeksiyonlar yapanlar tarafından yönetiliyoruz. Tüm bunları düşündükçe bazen beynim yanıyor benim. Söyledikleri hiçbir şey veya hiçbir veri gerçeği karşılamıyor. Ve sürekli karar değiştirip farklı metriklerle oynayarak sisteme müdahale edilmeye çalışılıyor. İşte sırf bu yüzden bile bitcoin bana göre en değerli varlık. Çünkü değiştirilemez. Çünkü kuralları daha 0.1’inci ilk versiyonunda yazıldı ve aynı şekilde devam ediyor. Fiyat dalgalanmalarına; ani %20 %30 düşüşlere veya ani %50 artışlara hiç aldırmadan, psikopatça 10 dakikada bir yeni blok eklenmeye devam ediyor zincire. Ve kuralları da değiştirilemez bir biçimde işlemeye devam ediyor. Bir sahibi veya yöneticisi yok. Birisi çıkıp diyemiyor ki; madencilik yapanlar için bir kolaylık yapalım; kazanılan bitcoin ödülünü artıralım. Hayır, bu yapılamıyor. Çünkü protokole yazılmış her 210.000 blokta bir madencilik ödülü yarıya düşecek ve tüm bitcoinler ancak 2140 yılına kadar çıkartılmış olacak. 21 milyon adet belki herkesin ihtiyacını karşılamayabilir; dünyadaki herkes almak isterse herkese 1 bitcoin bile düşmüyor, o yüzden arzı 100 milyona çıkaralım, bunu da yılda %2 fazla arz ile yapalım gibi dahiyane bir fikir mesela çalışmıyor. Çünkü protokol değiştirilemez. Her 10dk’da bir blok yapma süresi çok uzun bunu 5dk’ya indirelim diyemiyorsun. Elon Musk bunu önermeyi denedi, dünyanın en zengin insanı bile olsanız bunu yapmaya gücünüz yetmiyor. Blok kazma zorluğu çok yükseldi bunu düşürelim diyemiyorsun. Çünkü kurallar var. LUNA’daki gibi birisi çıkıp bir anda blokzinciri durduramıyor mesela. Veya FED Başkanı konumunda biri yok, üretilecek bitcoin miktarı değiştirilemiyor. İşte bitcoin tüm gücünü, sonradan değiştirilemeyeceğine emin olduğumuz bu temeline yazılan kurallardan alıyor. İşte tüm bu dürüst ve verdiği sözü tutmak üzere çalışan protokolün arkasından, on binlerce farklı proje ortaya çıktı. 2017’de yaşadığımız coşku sönümlemesinde 20.000$ fiyatlardan 4.000$ altına inen bitcoin’de o dönem şu anda yaşadığımız gibi bir DeFi çılgınlığı bulunmuyordu. Bu dönem o yüzden biraz daha farklı. Hatta Büyük Kaldıraç Azaltma ismiyle tarihte yerini aldı bile veya Büyük Bitcoin Reseti olarak anılıyor. Son günlerde bu konuyla ilgili baya bir makale yazıldı. Bu çöküşün sebeplerine baktığımızda; önce LUNA ve ardından UST’nin 1$ bağlantısından kopması ilk domino taşını devirdi. Arkasından LUNA ekosistemine para yatıran büyük fonlar ve Celcius gibi kripto para saklama hizmetleri veren şirketlerin, bu çöküşte aşırı açıkta kalması onların çöküşünü tetikledi. Bu fonların çöküşü onlara yatırımda bulunan yatırımcıların paralarını kaybetmesine sebep oldu. Saklama hizmeti veren şirketlere güvenen bireysel ve kurumsal yatırımcıların da canı yandı. Çünkü daha önce dediğimiz gibi bu serbest ve regüle edilmemiş piyasada kurtarma paketi diye bir şey yok. Sadece likiditasyon var. Ve bana göre tüm bu domino taşlarının devrilmesi tüm sistem büyük bir yara açtı ki bunun kapanması ve düzelmesi sandığımızdan da uzun sürebilir.
Geçenlerde Michael Saylor’ın yeni bir röportajını dinledim tüm bu çöküşü çok güzel nedenlere bağlıyor. Açıklamalar kısmına bir linkini de bırakırım hatta dinlemek isteyenler için. Şu anda piyasalardaki problemleri çok güzel bir şekilde 10 maddeye indirerek özetliyor.
- Problem: Bitcoin’de volatilite çok yüksek olduğundan dolayı, insanlar düşüşlerde satıp daha düşükten alabileceğini biliyor. Daha düşük fiyatlardan tekrar toplayıp yukarı doğru fiyatları tekrar sürebiliyor. Hisse senetlerinde mesela bu pek mümkün değil.
- Problem: Piyasada neredeyse 500’den fazla regüle edilmemiş borsa var ve bunlar 20 kata kadar kaldıraç imkanları sunabiliyor. Bu da bazı zamanlarda çok aşırı likiditasyonlara sebep olabiliyor. Bu borsalar regüle edilip, kaldıraç oranları daha aşağı çekildiğinde bitcoin fiyatı daha stabil hale gelebilir belki.
- Problem: Piyasada nerdeyse 20.000’e yakın altcoin var. Bitcoin’le çapraz veya direkt bağlantı içinde hemen hemen hepsi. Ve birçoğu oyunu kurallarına göre oynamıyor. Ve özellikle büyük olanlardan bazıları çöktüğünde bitcoin’in fiyatına etki ediyor bu da.
- Problem: DeFi denilen merkeziyetsiz iddialı finans şirketleri ve banka gibi davranmaya çalışan kripto saklama hizmeti veren platformlar. Bunlar regüle edilip hazinelerinde bulunan rakamlardan daha fazla işlem yapmasına veya yine çok yüksek kaldıraçlar kullanmasına izin verilmemesi lazım. Yani denetlenmeye başlayıp biraz daha yere sağlam basmaları sağlanması lazım.
- Problem: Aslında stablecoin diye bir şey yok. Evet Tether, USDC gibi, bunları sağlıyor gibi görünüyor olanlar olabilir ama ortada bir UST/LUNA vakası var sonuçta.
- Problem: Bitcoin’in hala sağlam bir spot ETF’i yok. Bu da özellikle büyük fonların, burada büyük derken söylemek istediğim şey, trilyonlarca dolar paranın sisteme girişini engelliyor.
- Problem: Piyasada henüz bir sigorta mekanizması yok. Yani mesela bir banka battığında veya bir gün kepenkleri indirip kaçmaya çalışırsa, hükümet sizin koruyucunuz olarak bu zararı kapatabiliyor. Ama kripto varlıklarda böyle bir şey mümkün değil.
- Problem: Şirketlerde olduğu gibi bir muhasebe denetimi yok. Yani bu kripto varlıkların saklama hizmetini veren şirketlerin veya borsaların defterlerini kontrol eden bir merci yok.
- Problem: Klasik finans düzenleyicilerinin hala bitcoin’i veya diğer kripto varlıkların bir pay senedi mi, emtia mı, yoksa para mı olduğuna karar verememeleri bir türlü. Bu da ileriye dönük piyasada belirsizliğe yol açıyor.
- Problem: Bitcoin hala ESG faktörleri açısından denetlenebilir değil. Yatırım riskleri belirlenirken bu da önemli bir faktör. ESG derken; çevresel, sosyal ve yönetimsel olarak uyumluluk faktörleri belirsiz görülüyor. Özellikle çevresel olarak yeşil enerji dostu olmadığı yönünde eleştiri çok fazla.
Tüm bu problemlerle ilgili önümüzdeki 5 yıl içerisinde ciddi çözümlemeler olacağına inanıyorum ben. Ve bu da kurucusu Satoshi’nin vizyonunun belki de en geç 10 yıl içinde kabul edilmesine yol açacak. Satoshi Nakamoto birkaç tane mevcut teknolojinin üstüne kendi gizli sosunu ekleyerek yeni bir atılım yaptı. Arkasından kopyaları ve sahteleri geldi ama Satoshi’nin icadı hala geçerliliğini koruyor. Dijital olarak bir şeyin nadir olabileceğine ve bunun bir değeri olabileceğine hemen herkes yakın bir zamana kadar inanıp benzer şeyler deneyebilirdi, ki deneyenler de oldu daha önce. Ama bitcoin gibi bir teknolojiyi ilk yaratan kişi bir dolandırıcı da olabilirdi. Bunu ilk yapan Satoshi öyle biri değildi. Tabi ondan önce de dürüst denemeler olsa da, ilk gerçekten çalışan bu protokol, garip bir şekilde saf ve temizdi ve garip bir şekilde çok iyi tasarlanmış, iyi niyetliydi. Satoshi hiçbir zaman yatırım kazançları vadetmedi. O kafasındaki fikri aynı bir akademik tez yazar gibi sundu ve hayata geçirdi. Bitcoin popülerlik kazandıktan sonra kaygılandı ve henüz çok erken olduğunu düşündü. Çok ölçülü ve çok dikkatliydi. Bu teknolojiyi insanlık için yaptı, para için değil. Kurtarma paketi olmadan 8-9 tane farklı %50’den fazla düşüş sonrası kendiliğinden toparlanabilen ve yeni tepelere çıkabilen bir şey üzerinde mutlaka düşünmek ve çalışmak lazım aslında. Şu anda piyasadaki kripto ismiyle anılanları bitcoin ile aynı kefeye koymak her ikisini de yanlış anlamak demek bana göre. Her şeyin riski vardır. Ama en azından bitcoin’i öğrenmeye çalışmak lazım. Bunun için 1000 saatten belki fazlasını harcamaya bile değer. Ben kendimi muhafazakâr bir değer yatırımcısı olarak görüyorum. Çoğunlukla temettü ödeyen karlı şirketlere ortak oluyorum. Arsa ve emlakla ilgileniyorum. Kar yaratmayan büyüme hisselerinden uzak duruyorum. Yine de her fırsat yaratabildiğimde bitcoin alıyorum. Çünkü gerçek bir yenilik. Ulaşabileceği potansiyeli düşündükçe hiçbir şey için heyecanlanmadığım kadar heyecanlanıyorum. Yine de bitcoin birçok farklı nedenden dolayı başarısız da olabilir. Ama ya eğer başarısız olmazsa, ya kripto piyasalarda en büyük olarak kalmaya devam ederse. İşte o zaman dikkatli olun. Şu anki kâğıt para piyasaları sıfır toplamlı bir market. Verilen borç kadar para yaratılıyor. Fakat binlerce yıldır bildiğimiz gibi; bu piyasada yalnızca en anlamlısı, en likiti, en taşınabilir ve takas edilebilir olanı, en sansürsüzü ve değer kayıplarına karşı en dirençli olanı hayatta kalacak. Şu anda pek çok DeFi işletmesi; altcoin veya direkt dolandırıcılık olan kripto para bahislerini yaparken teminat olarak bitcoin’i kullanıyor. Bu bahisleri ve ponzi şemaları başarısız olduğunda da, ellerindeki bitcoin’ler likidite etmeleri gerekiyor. FED kurtarma paketleri yok, koruyucu bankalar yok. Sadece gerçek piyasa fiyatlaması var. Yine de bitcoin hala burada. Makroekonomik teoriler ve küresel para sistemleri onlarca yıldır bozuk. Bizim ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelere bir bakın mesela. Gelişmiş ülkeler volatiliteyle terbiye etmeye çalışıyor bizim gibi ülkeleri. Kendi gelişmiş ekonomilerinde çıkan problemleri veya benim tabirimle salgın hastalıklarını, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin üzerine atıyorlar. Ve bizi fakirleştirdikçe, bizim kaynaklarımızı ve zenginliklerimizi daha ucuza ele geçirip kendi sistemlerindeki hastalıkları temizliyorlar. Ve bu bana göre insan hakları evrensel yasalarına bile girmesi gereken büyük bir savaş suçu. Ve bu tip hırsızlıklara, sömürgeye ve sansüre karşı bitcoin gibi bir para bizim için en önemli araç. Bunu es geçmemek lazım. Kısmen bazı alanlarda yoğunlaştırdığım ama çeşitlendirilmiş bir portföyüm var. Hisse senetleri, altın, arsa ve bitcoin. Bunların arasında çok ciddi bir fark yaratabileceğini düşündüğüm tek şey bitcoin. Çünkü bana göre mevcut makroekonomik aldatmacalara ve parasal sorunlara başka hiçbirinin güvenilir bir cevabı yok.
Önümüzdeki hafta daha farklı bir konuyu ele alıyor olacağız.