34 mins read

Emeklilik Ponzi Sistemi

Bu podcast bölümünün yayınlanma tarihi olan 28 Temmuz 2023 tarihi itibariyle, emeklilik şartlarına göre emekli olmak için kalan sürem tam olarak 26 yıl, 4 ay. Tam tamına hem de. Tabi bu 15 yıl sigortalılık şartıyla. Eğer 25 yıl sigortalılık şartını sağlarsam kalan süre 24 yıl 4 ay. Ayrıca doldurmam gereken 9000 gün prim günü var ve bunun sadece 2500 güne yakınını doldurmuş durumdayım. Eğer 15 yıl sigortalılık şartıyla emekli olursam ki bu şartı doldurmuş durumdayım, çalışmam gereken prim günü sayısı 5400’e iniyor ve bunun %60 civarını tamamlamış bir noktadayım şu anda. Tabi bunlar işin kolay kısımları. Dışardan prim de ödenebilir. Fakat mecburi bir şekilde ayağıma takılmış 26 yıl gibi bir pranga var. Tabi eğer hala çalışıyor olsaydım. Hatta 26 yıl 4 ay. 4 ay kısmını da atlamayalım lütfen. Bugüne kadar ödediğim prim miktarını bu bölüm için e-devletten kontrol ettim, daha doğrusu çalıştığım şirketlerin benim adıma ödediği primler bunlar. Çünkü hayatım boyunca hep net ücretle çalıştım. Neyse, bu primleri topladığımda yaklaşık olarak 600 bin lira gibi bir ödeme gerçekleşmiş SGK’ya. Özellikle de son 6-7 yıldır prim ödemem tavandan yatıyor. Sanırım 1 asgari ücretin üzerinde bir ödeme bu yıldan yıla değerlendirdiğimizde. Ve problem bundan sonra başlıyor zaten.

Problem şu: size SGK’nın bir ponzi şeması olduğunu söylesem nasıl bir tepki verirdiniz? Kimileri hayır canım öyle şey mi olur bu sosyal devletin temellerinden olan bir konu. Ne saçmalıyorsun diyenler olabilir. Belki kimileri de biraz daha şüpheci yaklaşabilir. Peki bunun üstüne, huzurlu bir emeklilik geçirmenizin mümkün olmayacağını söylesem? Peki onun üstüne de yüksek ihtimalle büyük bir kısmımızın emekliliğe ulaşamayacağını söylesem? Peki bahsi biraz daha yükseltelim mi? 20 ila 30 yıl içinde SGK’nın tamamen ortadan kaybolabileceğini söylesem ve tüm sistemin bir ponzi şemasından oluştuğu iddia etsem?

Sanırım artık dikkatinizi çektiğimi düşünüyorum. Öyleyse bölüme başlayabiliriz bence çünkü bu sefer girişi çok fazla uzatmak niyetinde değilim, direkt konuya girmek istiyorum.

Öncelikle ponzi şemalarının nasıl çalıştığını anlayarak başlamamız gerekiyor sanırım. Ponzinin ne olduğunu bilmeyenler için kısa bir tanım yaparsak; gelecekte mümkün olamayacak kadar güzel tekliflerin sunularak, bugün insanların katılımını sağlamayı hedefleyen ve katılımcı sayısı sirkülasyonuyla birlikte bir devir-daim makinesi gibi yeni girenlerden aldığı sermayeyi eski üyelere kâr payı olarak dağıtan bir sistem kısaca, ponzi şemaları. Bu ponzilerin bazı karakteristik özellikleri de var, onları da başlangıçta biraz açmak istiyorum. 4 maddede değerlendirebiliriz bu özellikleri. İlk bakacağımız yer; garantiye yakın veya hatta çoğunlukla garanti bir getiri modeli sunma diyebiliriz. 1. Madde check. SGK garanti bir geri ödeme sunuyor. Ya da daha doğrusu biz garanti bir şekilde geleceğimizi garanti edeceğine inanıyoruz. Bugünlerde aksi kanıtlanmaya başladı bile. İkinci madde sürdürülebilir veya sürdürülemez yatırım çeşitlerinin ayrımını yapmak. Hiç aranızdan birisi SGK’nın nasıl yatırım yaptığını veya nerelerde yatırımları olduğunu soran oldu mu? Yani sonuçta bir prim topluyorlar, bu primleri bir yerlerde değerlendirmeleri gerekiyor değil mi? Çünkü paranın zaman maliyeti var ve bu çok bilinmeyenli bir oyun, çünkü zaman sınırı onlarca yıla dayanıyor. Bugün prim ödeyen bir gencin tekrardan bu ödemeleri geri alması yaklaşık olarak 65 yaşını bulacak. Oldukça dikkatli hesaplanması gereken ve doğa üstü yetenekleri olacak kadar emin ellerde olması gerekiyor bu paranın. SGK fonunda ne kadar para olduğu kısmına biraz sonra geçeceğiz çünkü o üçüncü maddemizin konusu. İkinci maddeyi ilgilendiren kısmında, bu fonun sürdürülebilir veya sürdürülemez olduğunu anlamamız gerekiyor. Getiri bakımından. Fakat ne yazık ki en baştan söyleyebileceğim bir şey, sürdürülebilir bir gelir modeli mümkün değil. SGK’nın aktiflerinin toplamı yani tüm varlıklarının tamamı: size özellikle tam sayıyı vermek istiyorum burada çünkü bu sayıyı bulmak için çok uğraştım. Öyle kolay bir şekilde ulaşabileceğiniz bir rakam değil -ki bu da yine üçüncü maddemizin konusu olacak. SGK’nın bir faaliyet raporu yayınladığını biliyor muydunuz? Peki bu faaliyet raporuna aynı şirketler gibi SGK’nın kendi sitesinden ulaşabileceğinizi biliyor muydunuz? Peki şöyle desem; sitede ne kadar uğraşsanız da bu faaliyet raporunu bulamayacağınızı ama sitenin bir yerlerinde bulunduğunu söylesem? Neyse çok dağıtmak istemiyorum konuyu. SGK’nın toplam varlıkları tam olarak, 2022 sonu itibariyle; beşyüzellisekiz milyar, yetmişüç milyon, beşyüzbeş bin yirmidokuz lira ve elliüç kuruş. Peki SGK’nın yıllık ödemekle yükümlü olduğu emekli aylığı bütçesi ne kadar? 668 milyarın biraz üzerinde 2022 için. Bu sadece emekli aylığı bu arada, 4a, 4b ve 4c ler. Sanırım şu anda bazı şeyler biraz yerlerine oturmaya başlamıştır ama devam edelim. Kısaca rakamları sadeleştirirsek, SGK’nın 2022 için 668 milyar tl ödeme yaptığını var sayarsak ve tahmini 13-14 milyon emekli olduğunu düşünürsek; yıllık ortalama kişi başına 50 bin lira gibi bir rakam ödenmiş 2022’de. Fakat kasada 500 milyar TL civarında var. Ayrıca şunu da unutmamak gerekiyor; SGK bu 668 milyar TL’yi -ki yıldan yıla artan bu rakamı; bu 13-14 milyon kişiye yaklaşık olarak beklenti anlamında en az 25-30 yıl ödemesi bekleniyor ama kasasında daha sadece 1 yılı karşılayacak aktifleri bulunmuyor. Sistem zaten şu anda batmış durumda. İnanılmaz bir şey bu. Kabaca bir hesap yapmak istersek 20-30 trilyon liralardan çok daha fazla para olması gerekiyordu kasada. Hatta belki daha da fazlası. Sistem zaten şu anda bakmaktan çekindiğim ve görürsem gerçekten sinir küpüne döneceğim, inanılmaz uzun bir geçmişten beri devam ediyor. Yapılması gereken şey çok basitti; insanlarından yıllık, aylık primler alınacak, bunların zaten büyük bir kısmı hemen şimdi ödenmeyen paralar olduğundan dolayı bir fon mantığıyla yönetilecek ve daha küçük olan emekli aylığı ödemelerinden kalan paralar yatırımlarda değerlendirilecek. Hesap sürekli olarak yatırımlarla büyütülecek ve bu şekilde her giriş yapanın sonrasında çıkış yaptığında gerçekten kasada bunu ödeyebilecek parası bulunacak. Bu sigortacılık mantığı. Peki para nerede? Onlarca trilyon lira olması gereken varlıklar nerede? Kim bilir nerede ve lütfen bu soruları kendi kendinize sorun çünkü yeterince sinirlendiğimi düşünüyorum.

Fakat hala bu sistemi bir ponzi şeması olarak tanımlayamayız bu maddelerle birlikte. Henüz daha iki maddeye tik attık sadece. Sürdürülebilir olmadığını ve garanti gibi sunulan ama aslında öyle olmayan getiriler vaat edildiğini görebildiğinizi düşünüyorum ilk iki maddeyi konuşurken. Ama bir ponzi şemasını ponzi yapan şeyler, belki de üçüncü ve dördüncü maddeler. Sıradaki bakmamız gereken şey; fonun şeffaf olup olmadığı. Yani paranın nerede olduğunu görebiliyor muyuz, göremiyor muyuz? sorusu. Böyle bir şey ne yazık ki mümkün değil SGK’da. Parayı takip etmemiz ve fonun büyüklüğünü görmemiz söz konusu bile değil. Sosyal Güvenlik Kurumu kanun gereği kendisine ödenen primleri bankalarda, devlet tahvillerinde, gayrimenkullerde ve bu tarz durağan varlıklarda değerlendirebiliyor, yatırım olarak. Hatta şöyle ki; bankalarda TL hesabı hariç likit varlıklar neredeyse hiç yok gibi. Hazır değerler kaleminde, yani likit varlık olarak toplamda 16 milyar TL’nin biraz üstünde bir varlık var. Hemen nakde dönebilecek bir rakam bu. Ve SGK’nın yıllık ödemesi 668 milyar TL. Toplam yükümlülüğünün sadece %2’si likit pozisyonda. Geri kalanların nasıl değerlendirildiğiyle ilgili hiçbir fikrim yok. Fonun büyük bir kısmı -ki büyük bir kısmı derken, 500 milyar TL diyorum ve bu fonun sadece 1 yıllık ödemesinden bile daha düşük bir rakam- işte bu aslında cüzi rakamın, nasıl değerlendiği bilinmeyen ve hangi şekilde kullanıldığı, hangi oranlarda getiri yarattığı hiçbir şekilde tespit edilemeyen durağan varlıklarda. Tahvil pozisyonlarını da görmemiz söz konusu değil, eğer öyle bir şey gerçekten varsa. Tamamen bir kapalı kutu. Zaten kapalı kutu olan bu toplam varlıklar SGK’nın sadece 1 yıllık yükümlülüğünü bile karşılayamaz bir noktadaydı hatırlarsanız, onu daha önce de konuşmuştuk. Ayrıca burada daha sağlık yatırımlarını, diğer geliştirme ve harcama kalemlerini dikkate almıyoruz bile. Sağlık kısmını hiç denklemin içine bile sokmadık henüz. Yalnızca toplam gelirlere ve çıkması gereken maaş ödemeleri kalemlerine bakıyoruz. Yani ne kadar içine girerseniz girin, bir kara delik gibi kaybolabileceğiniz bir tablo var karşımızda. Dolayısıyla varlıkların nasıl getiri yarattığı konusu tamamen şeffaf olmayan bir şekilde görünüyor ve kapalı kutu durumda tespit edilemeyecek kadar karmaşık ve özellikle karmaşık. Madde 3’e de tik atıyoruz o yüzden. Şeffaflık yok ve tamamen bir kapalı kutu SGK. Son madde; yeni girişler, eski katılımcıları destekliyor mu? sorusu. Normal ve kapalı bir ponzi şemasında bunu tespit etmek aslında pek mümkün değil sadece bir fikir yürütülebilir fakat SGK’da durum oldukça açık. 1 yıllık maaş ödemesini bile yapamayacak konumdaki bu kurum, sadece yeni girenlerin eskileri desteklemesiyle çalışıyor. Hatta bunun üstüne her yıl devletten ek bütçeler alarak, devlet yardımlarıyla birlikte ödemelerini tamamlayabiliyor. Yıllık ödenmesi gereken maaşların, bakın sadece maaşlar üzerinden konuşuyoruz, hala sağlık hizmetleri ve destek hizmetleri, harcamalar denkleme dahil değil. SGK’nın toplam bütçelerinin yıllık bazda ortalama %20 civarında bir kısmını devlet desteği olarak ek kaynak yaratarak alıyorlar. Ve daha da ilginci, buna rağmen her yıl negatif bütçeyle kapatıyorlar yıl sonunu. Burada da bitmiyor. Ödemeler dengesi tamamen bozulmuş ve 1 yıllık maaşları bile ödeyemeyecek durumda olan SGK; son 20 yılda toplam olarak değerlendirdiğimizde -500 milyar TL bakiyede. Yani kısaca, yıllık ödemesi gereken miktar kadar geçmiş 20 yılda biriken borcu var zaten SGK’nın. Bu rakam sadece daha da eksilere doğru gitmeye devam ediyor yıldan yıla. Herhangi bir iyileşme yok ve sürekli enflasyonla oranla neredeyse aynı doğrultuda artarak devam ediyor borçlanma. Enflasyon etkisinde geçmiş borçların erimesi gerektiğini düşünmemiz gerekirken; borç ve bütçe açıkları katlanarak devam ediyor ve önümüzdeki süreçte de devam edecek gibi görünüyor. Çünkü başka bir yolu yok. Bu şekilde baktığımızda sadece yeni girişlerin eskileri kompanse ettiği sonucu değil; aynı zamanda her vatandaşın vergilerinden ve gelirlerinden yaratılan vergi kaynağının bir kısmının da tekrardan devlet katkısı olarak bu girdabın içine girerek kaybolduğundan söz edebiliriz. Emekli olsun veya olmasın, çalışan olsun veya olmasın, işveren olsun veya olmasın, her vatandaş, her harcamasında ve her hareketinde; SGK’yı ayakta tutmaya çalışıyor. Aslında çoktan yıkılmış durumda. Sadece biz öyle değil-miş gibi davranıyoruz.

Ayrıca bu da yine kaçınılmaz bir son. Sadece banka faizi, devlet tahvili ve gayrimenkul gibi durağan varlıklara yatırımlar yapabilen bir fon; her şart ve koşul altında enflasyona ve piyasanın genel getiri oranlarına yenilmek zorunda, enflasyon altında getiri yaratmak doğal bir sonuç yani. Başka bir seçenekleri yok. Vatandaşın prim ödemeleri KKM gibi veya bankacılık sektörü gibi bir başka illüzyon olan para sistemini desteklemek için kullanılıyor. Faiz oranları manipüle edilen ve keyfi bir şekilde serbest piyasanın çalışması engellenen devlet tahvilleri desteklenerek, devlet kendi can suyunu yaratmış oluyor. Prim ödemeleri, vatandaşa geri dönmesi haricinde geri kalan her şey için kullanılıyor ve emekli aylıkları enflasyonun altında zamlarla sınırlanmak zorunda. Matematiksel bir gerçek bu ve değiştirmek için yapılabilecek hiçbir şey yok. Sanırım tüm maddelere tik attık artık. Öyleyse bu sistemin bir ponzi olduğunu söylemek, bir iddia değil. Günyüzü kadar açık bir gerçek ve dikkatli bakan herkesin ulaşacağı belki de tek sonuç. Ayrıca bilmemiz gereken bir şey daha var, ponzi sistemleri dizaynları gereği, bir noktada tıkanmaya ve patlamaya mahkumdur. Devlet aradaki açığı para arzını artırarak ve tekrardan enflasyon yaratarak çözmek zorunda olduğunu biliyor ve zaten bunu uyguluyor, ödemelerin yapılabilmesi için sürekli hazineden ek kaynaklar yani yeni para basımı yapılarak emeklilerin banka hesabına enjekte ediliyor ama bunun sadece tek bir kaçınılmaz sonucu var, o da tamamen iflas noktası. Reddedilemeyecek kadar dönüşü olmayan bir noktaya ulaşmak. Bunun bir klasik ölüm sarmalından ve kendi kuyruğunu yiyen yılanın hikayesinden pek bir farkı yok. Sadece zaman meselesi.

Peki basit bir soru daha soralım, ben sistemin farkındayım ve çıkmak istiyorum, artık daha fazla tüm bunlara katlanamıyorum ve her şekilde dolaylı vergiler yolundan da mecburi olarak desteklediğim bu sisteme minimum düzeyde maruz kalmak istiyorum diyelim. SGK’ya gidip lütfen sayın müdür bey, müdüre hanım, benim şu ana kadar sisteme katkıda bulunduğum paylarımı toplayıp bana toplu bir şekilde iade edebilir misiniz diyorum? Böyle bir şey mümkün değil. Paranızı geri alamazsınız. Yalnızca yaşınızı bekleyip -ki eğer o yaşa kadar başınıza bir şey gelmezse- emeklilik şartlarını dolduramıyorum ama yaşım doldu, benim tüm primlerimi toplu bir şekilde iade edin lütfen diyebilirsiniz. Yalnızca yaşınız yettiğinde. O zaman da hesaplamalarda yıllık katsayılar kullanıldığı söyleniyor ama neyin katsayısı, nasıl bir getiri hesabı var hiç kimsenin bir fikri olduğundan emin değilim, SGK şube müdürleri de dahil. 18 yaşında sisteme dahil olan birisi veya hadi daha iyimser bir tahmin yapalım, 23-25 yaşlarında sisteme dahil olan birisi; bir kere dahil olduktan sonra 10 yıl içinde bütün bu yanılsamaların farkına varıyor ve bir daha prim ödemek istemiyor. 65 yaşına geldiğinde yani ilk prim ödeme zamanından yaklaşık 40 yıl sonra, hakkı olanı almak istediğinde bu 40 yılın hesabı nasıl yapılacak? Enflasyon nasıl hesaplanacak? Yüzde milyon enflasyon olacağını çok rahatlıkla söyleyebiliriz bileşik büyümeden dolayı. Eğer SGK’nın size buna göre bir ödeme yapacağını düşünüyorsanız; çok büyük bir hayal dünyası içinde olduğunuzu söyleyebilirim ve bu rüyadan bir an önce uyanmanızı umabilirim sadece.

Ve şu anda ben bu durumdayım işte. SGK’da birikmiş güya 500-600 bin lira gibi bir param var ama bu para nerede değerlendiriliyor veya yıllık getirileri nedir? Nasıl bir büyüme eğrisinde gidiyor hiçbir fikrim yok ve öğrenmenin de hiçbir yolu yok. Sadece çıplak rakamları görebiliyoruz. Peki 10 yıldır bu para yatırımlarda değerlendirilmiyor mu? Hiç mi getirisi olmadı? Olmaması mümkün değil ama peki o zaman ben bunu neden kontrol edemiyorum? Bu bir sigorta primi, emeklilik sigortası çok basit bir mantıkla. Neden biriken primlerimin güncel değerini göremiyorum da sadece çıplak değerler sunuluyor? Çünkü böyle bir para yok ortalıkta. Bugün istediğiniz herhangi bir SGK şubesine gidin ve lütfen birikimlerinizin durumunu sormayı deneyin. Aptal veya boş bir suratla size bomboş bir bakış atacaklardır en iyi ihtimalle, eğer neyi sorduğunuzu gerçekten anlayabilirlerse. Öyleyse şunu anlamamız gerekiyor.

  1. Bana toz pembe bir emeklilik hayatı sattılar. Emeklilikte rahat edeceğim ve kendimi garantide hissedeceğim gerçekte olamayacak kadar iyi bir teklif yarattılar.
  2. Yatırım getirilerimi ya da daha doğrusu fon getirilerimi kontrol edemiyorum. Param ne kadar birikti, toplam birikimimin değeri ne oldu göremiyorum.
  3. Paranın nerede olduğunu kontrol edemiyorum. Eğer öyle bir para gerçekten varsa. Ki olmadığını sanırım kanıtladık diye düşünüyorum.
  4. Sistemden çıkış yapamıyorum. İstediğim bir anda, istediğim şekilde; hayır ben artık bu fonun getirilerini beğenmiyorum ve birikimlerimi lütfen iade edin bana diyemiyorum.

Buradaki durumu gerçekten anlamanızı istiyorum o yüzden biraz üstüne basarak anlatmaya çalışıyorum aslında. Giriş var, çıkış yok. Eğer şanslıysanız ve 65 yaşına ulaşabilirseniz ki ortalama beklenti yaşam süremizin de 75 olduğunu düşünürsek, sadece önünüzdeki 10 yıl için, bütün geçmiş 40 yılınızı heba ettiğiniz ve yüksek ihtimalle başka şeyleri fonlamak için kullanılan bir fona yatırım yaptığınız gibi bir gerçekle karşı karşıyayız. Sadece 10 yıl için geri dönüşünü alabiliyoruz. Peki bir adım daha ileri gidelim; abartıya geçmek istiyorum çünkü anlaşılmak istiyorum. SGK’nın 2022 yılı itibariyle faaliyet raporuna göre, 33.122 çalışanı var. Bu çalışanların %60’ı lisans mezunu ve geri kalanı özellikle de %30’luk kısmı ilköğretim ve ortaöğretim mezunu. %10’luk kalan kesimse yüksekokul mezunu. Toplam 33.122 çalışan. Dolaylı yollardan çalışanları da yani taşeronları da hesaba katarsak, afaki bir rakam söylemek gerekirse 100 bin kişiye yakın bir personel olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü SGK’nın birçok misafirhanesi var, birçok yan kuruluşu var, çok çok değişik yaptıkları işler var. Lütfen faaliyet raporlarına bir göz atın bunlar için detaylarına girmek istemiyorum burada. Şuraya gelmek istiyorum; bugün prim ödeyen ve belki 20 yıl sonra, 40 yıl sonra emekli olacağını hayal eden çalışanların aslında yaptığı tek şey; bu kurumdaki yaklaşık 100 bin kişinin maaşlarını karşılamak. Yani sadece onları orada istihdam edilebiliyor olması için çalışıyoruz hepimiz. Milyonlarca çalışan, SGK diye bir kurum var olsun diye, orada 100 bin kişiye istihdam sağlansın diye, sağda solda misafirhaneler ve eğlence yerleri inşa etsinler diye, yine gayrimenkul yatırımı olarak gördükleri il binaları, ilçe binaları, hizmet binaları inşa etsinler diye, hepimiz sadece bunların gerçekleşebilmesi için prim ödüyoruz. Sanırım şu anda içinde bulunduğunuz fonu çok daha iyi anlıyorsunuzdur. Çünkü bu bir fon en nihayetinde, bir tanımlama yapmak istersek. Sizden hariç -yani katılımcıları hariç- geri kalan herkese gerçek getiriler ve avantajlar sunan bir fon.

Yani kısaca, hiçbir zaman için huzurlu bir emeklilik planının sizi beklediğini düşünmemenizi tavsiye edebilirim. O yüzden mesela ben, ötenazi hakkımı kullanmak istiyorum ama sistem buna 62 yaşıma kadar izin vermiyor. Buradaki ötenazi hakkı, bir daha SGK primi ödememek ve fonda biriken tüm paranın geri iadesini istemek. Evet, bir daha hayatım boyunca SGK primi ödemeyi kesinlikle düşünmüyorum çünkü getiri oranlarının meçhul, paranın nerede kullanıldığı belli olmayan ve geri ödemesini sadece 10-20 yıl süre içinde almak için 40-45 yılımı heba etmek gibi bir niyetim yok. Bu ponzi şemasının bir parçası olmak yerine ötenazi hakkımı kullanıyorum, dışarıdan bakılınca öyle görünüyor ya da. Peki, geçmişe yönelik hayali bir sistem düşünelim. Bu rakamlara da baktım. Eğer 10 yıldan fazla süredir benim adıma yatırılan primleri işverenim SGK fonu yerine, benim tercih etmek isteyeceğim bir fona veya en azından birikimin ne kadar olduğunu kontrol edebileceğimiz bir fona yatırmış olsaydı; şu anda tahmini birikim miktarım 6 ila 10 milyon lira arasında değişen bir rakama denk geliyordu. Bu rakama ulaşırken Türkiye’nin en önemli fonlarının getiri oranlarını ve yine başka bir karşılaştırma olarak; Türkiye’nin marka değeri en yüksek şirketlerinden oluşan bir portföy karşılaştırması yapıyorum. 6 ila 10 milyon arası, çıkan sonuç. Üstelik bu sadece 10 yıllık bir değerlendirme. Tabi burada dikkate almamız gereken kısım sanırım yüksek prim ödemeli olan bir vatandaşın hesabı olabilir bu. Kendim için bu oranı 1 asgari ücret düzeyinde prim ödemesi olarak kabul ettim, aslında bunun çok çok daha üzerinde oldu. Yani eğer ben veya benim çalıştığım kurumlar, zorunlu bir şekilde SGK yerine bu prim ödemesini gerçekten var olan bir fonda değerlendirmiş olsaydı yüksek ihtimalle zaten şu anda kendim uğraşmadan bu fon üzerinden emekliliğe hak kazanmış olacaktım çünkü tahminim 10 milyon liranın çok daha üzerinde bir rakam çıkacaktı ortaya, orada biriken. Peki ben neden 2043 yılını beklemek zorundayım? İşte bu sorunun cevabını sanırım herkesin kendisi için vermesi gerekiyor. Doğru sorular sormaya başlarsak, belki doğru cevaplara ulaşma şansımız da bir o kadar artabilir. SGK’ya ödenen primlerin sonucunda ömrümüzün son belki 10-15 yılında, huzurlu bir emeklilik geçirilebileceğine asla inanmıyorum ve zaten rakamlar da aynı şeyi söylüyor. O yüzden proaktif önlemler almak gerekiyor, kişisel olarak en azından. Bunu fark ettiğimde henüz her şey için çok geç değildi ve bu yönde yatırımlara odaklanmaya başladım uzun bir süre önce. Sanıyorum 2015’lerden sonra tam olarak aklım başıma geldi diyebilirim ve ne için yatırım yaptığımı o günlerde anlamaya başladım. Ondan öncesinde de daha önceki bölümlerde bahsettiğim gibi; altın veya araba gibi tercihlerle yatırım yaptığımı düşünüyordum. Ve bu hatamı biraz erken fark ettim diyebiliriz. Fakat eğer, 18 yaşında şu anda farkına vardığım düşünce yapısına ulaşmış olsaydım sanırım ne yapar ne eder; minimum SGK ödemesi maksimum gerçek bir emeklilik fonu ödemesi yapmaya çalışırdım ve ayrıca bugünlerde benden çaldıkları primlerimi, yaklaşık 24 yıl boyunca büyük bir sabırla bekleyeceğim ve bir daha prim ödemeden o gün geldiğinde tüm paramı geri alabilmek için sanırım başvuru yapacağım. Fakat bunu elbette herkese önermem mümkün değil, eğer ne yaptığınızı bilmiyorsanız zorunlu bir şekilde bu sisteme katlanmak zorundasınız ve size verdiklerini kabul etmek durumundasınız. Benim hayattan öğrendiğim en önemli derslerden biri, kimseye veya hiçbir kurulaşa hiçbir zaman için muhtaç durumda kalmamak. Kimseden veya hiçbir kuruluştan bir beklentiye girmemek. Bunu sağladığınızda, ki bana göre işte tam olarak bu tanım finansal bağımsızlığın tanımı oluyor; ve sonuç olarak kimseyle bir çıkar ilişkiniz olmuyor, kimseye eyvallahınız olmuyor ve kimseden talimat alacak bir pozisyona sokmuyorsunuz kendinizi. İşte bu bağımsızlık, bireysel özgürlüklerimize giden en temel yol bana göre. Ve ne yazık ki; benim keşfettiğim veya formüle edebildiğim başka bir yolu yok.

Belki tam bu noktada akıllara gelebilecek bir diğer konu; bireysel emeklilik sistemleri olabilir. En azından isteğe bağlı ve gerçekten var olan bir fon duruyor orada. Ya da şöyle söyleyebiliriz; gerçekten var olmasa bile, istediğiniz zaman çıkış yapabiliyorsunuz ve oradaki illüzyonu bir gerçekliğe dönüştürebiliyorsunuz. Bireysel emeklilikte bu mümkün en azından, o sistemin de tamamen bir illüzyon olduğunu düşünsem de. Bunu şunun için söylüyorum; getiri oranları sandığımız kadar iyi olmayabilir. Hatta şöyle söylemek daha da doğru bence: getiri oranları sandığımızdan daha da kötü olabilir. Çünkü sanıyorum neredeyse büyük bir çoğunluğun farkında olduğu gibi; BES fonlarının yatırım yapabildiği araçlar sınırlı ve bu fonların içinde Türkiye’de gerçekten kaliteyle yönetilen ve hesap verebilirliği olan fonlar yer almıyor. Mesela MAC fonu, Haydar Bey’in Marmara Capital’i BES fonlarının yatırım araçları arasında yer almıyor. Bu sadece bir örnek, başka herhangi bir kaliteli fonu koyabilirsiniz yerine. Ayrıca BES fonlarında hiçbir getiri performans değerlendirme cezası yok. Ceza derken, performansa göre fon yöneticisi bir stres altında değil. Çünkü milyonlarca insan veya hesap, farkında olmadan veya farkında olsa bile, bu fonlara yatırım yapıyor ve yapmaya devam edecekler. BES yöneticileri de resmen bir monopol kurdukları fon çatıları altında, tercihe bağlı gibi görünen katılımcıların zorunlu bir şekilde seçmek durumunda kaldıkları pastadan, kendi paylarını almaya devam edecekler. Bugün gerçekten halka açık ve işlem gören mevzuata uyan her fon, eğer kötü performans sergilerse; çok iyi biliyor ki kısa bir sürede fondaki yatırımcıların büyük bir kısmını kaybedebilir. Fakat BES fonları için böyle bir şey geçerli değil. Yöneticiler çok iyi biliyor ki buradaki katılımcılar fonlarını ancak 6 ayda bir kontrol ediyorlar -ki bu da eğer gerçekten ilgililerse. O yüzden o para artık kullanıcıların değil aslında, fon yöneticilerinin keyfe keder kullandıkları bir varlığa dönüşüyor. Yatırım yaptıkları alanlar da şüpheli, en azından getiri bakımından. Şöyle ki, kısa vadeli bir değerlendirme yaparsak -ki benim kısa vadem birkaç yıldan başlıyor. Böyle bir dönemi baz alırsak BES fonları için, mesela 2022 başından itibaren BES fonları arasında en iyi getiriyi yaratanlar ortalama %200’ün biraz üzerinde getiri yaratmış durumdalar. Bunlar en iyi getiriyi yaratanların ortalaması. Peki ortalama getiri yaratanların ortalaması kaç: %150 civarlarındalar. Peki enflasyon kaç aynı dönem için? ENAG raporlarını gerçeğe daha yakın olduğu için tercih ediyorum ben ve ona göre aynı dönemde enflasyon %250’nin üzerinde. Burada olan çok enteresan bir şey var. Bu fonlar enflasyonun, yani alım gücünün oldukça gerisindeler ve sürekli bu pozisyonda kalıyorlar. Bu arada konuyu özellikle buraya çekiyorum, çünkü yıllık komisyonlarını %2 baz alırsak, ki bunun yanında birçok gider kalemi ve işletim masrafları daha var yani aslında topladığımızda en az bir %1 daha ekleniyor üstüne. Yani ortalama %3 kesinti alabiliriz fon yönetimi için. Toplam BES fon büyüklüğü 2022 yılı için 443 milyar TL civarında. Bu rakamın %3’ünü alırsak; 13 milyar TL’den daha fazla bir rakam yapıyor, sadece kesintiler aracılığıyla fon kurucularına aktarılmış durumda olan para. Peki bu taraf reel bir getiri elde ederken, katılımcıların durumu nedir? Son 1,5 yıl için ortalama %50 reel değer kaybı ve bu en iyi ihtimal. Bu sistemi anlamanızı istiyorum o yüzden detaylı bir şekilde aktarıyorum. Sizin veya benim gibilerin yarattığı 443 milyar TL’lik bir varlık; bankacılık sistemini, para sistemini, otoritenin kararlarını ve uygulamalarını desteklemek için kullanılan ve katılımcılarının aslında hiçbir avantajı bulunmayan bir sistem. Kısaca aslında öyle sandığımız gibi %2 – %3 kesintiler bulunmuyor bu sistemde. Amaç enflasyona karşı korunmak olmalı ve şimdiki yatırımlarımızın ileride değerini koruyarak bize destekleyici bir emeklilik planı sunması olması lazım ama bunun için ödediğimiz kesintiler en iyi ihtimalle, uzun vadeli yani 10 yıllardan bahsediyorum, tüm fon büyüklüğünün ortalama %30 ila %50 arası buhar olup uçup gidiyor. Bunların hepsini komisyon olarak düşünebiliriz, enflasyona karşı kaybedilen para olarak. Fakat bu öyle kolay kaybolacak bir şey değil aslında; burada olan şey büyük bir varlık transferi ve biz bunun henüz farkında değiliz. %2 gibi basit bir komisyon ödediğimizi düşünüyoruz ama katılımcılardan alınan değerler azınlığa aktarılırken, yatırdığımız paranın yaklaşık %30’dan fazlasını sözleşmeye imza attığımız andan itibaren garanti bir şekilde kaybediyoruz. En kibar tabiriyle bu bir varlık transferi o yüzden.

https://www.tefas.gov.tr/FonKarsilastirma.aspx?type=emk

Hayatımda yine çok geç fark ettiğim bir şey olarak, parayı takip etmeye başladığınızda, gerçeklere ulaşıyorsunuz. Parayı takip ederseniz eğer, insanların söyledikleriyle yaptıkları arasındaki farkı fark edebilirsiniz. Paranın nereden nereye doğru aktığını eğer anlayabilirsek; ona göre bir pozisyon alabiliriz ve belki en azından çok fazla zarar görmeden paçayı kurtarabiliriz. Tüm bunların farkında olmak o yüzden bana göre çok çok önemli.

Bu noktada belki şöyle itirazlar olabilir; tamam iyi söylüyorsun ama SGK’nın zorunlu olması ve istediğin zaman çıkılamaması bir stabilite yaratıyor ve en azından garanti bir ödeme sunuyor denilebilir. İyi diyorsun ama BES fonları kredi kartından otomatik kendiliğinden kesiliyor, hiç farkında bile olmuyoruz, kendi kendine birikiyor orada ve en azından bir güvence yaratılıyor denilebilir. Ve tüm bu düşüncelere pek bir itirazım olmaz benim de. Fakat ben bu oyunun bir parçası değilim, çünkü bilinçli ve akıllı bir yatırımcıyım. Enflasyon karşısında garanti bir şekilde para kaybettiren BES fonlarını ve oradaki yöneticilerin bol kaymaklı maaş bordrolarını desteklemek istemiyorum. Para kaybetmek istemiyorum en başında. Bunun yanında, ömrümün son 10-15 yılını tamamen bir ponzi sistemine dönüşmüş olan ve bana temel bir yaşam standardı sunma ihtimalinin çok çok düşük olduğu bir sisteme, 40-45 yıl boyunca prim ödemek ve benim ödeneklerimle kim bilir nelerin yapıldığı bir sistemin parçası olmak istemiyorum. Bunun bir tercih olması lazım, fakat değil ne yazık ki. Böyle bir tercihinizin oluşabilmesi için tahmini olarak 10 yıl boyunca kendi kendine yatırım yapıp, kendi emeklilik fonunu oluşturman gerekiyor. Ancak bunun sonunda bir yandan da bu ponzi sistemine yatırdığın tüm yatırımın üstüne çizik atarak, yani yine sistemi reddedemeden ve varlıklarını geri alamadan sadece ötenazi hakkını kullanarak dışarı çıkabilirsin. Bunun tek yolu da kendi finansal bağımsızlığını kazanmaktan geçiyor. Benim kişisel olarak bu dezavantajlı ve benim kaynaklarımı sömüren sisteme karşı yapabileceğim tek şey, bundan sonrası için sistemi sömürebildiğim kadar sömürebilmek olabilir. Bunun yolu da çok basit, emeklilik yaşım geldiğinde, onların yerine kendi adıma yaptığım birikimlerin gerçekten değer kazanmasıyla birlikte, eksik olan prim günü sayımı hemen kapatabilirim ve bu bana çok pahalıya mal olmaz, böylece garanti bir şekilde ölene kadar geri prim ödemesi alma teklifini cebime atabilirim. Sanırım kişisel olarak yapabileceğim en avantajlı tercih bu olabilir. Oyun teorisini hatırlayın lütfen tekrar; katılımcılar her zaman için kendisi açısından avantajlı olan seçeneği seçme eğilimindelerdir. Bazen onlara avantajlı gibi paketlenen ve aslında dezavantajlı olan tercihlere doğru yönlendirilebilirler ama. Bu da oyun teorisinin bir parçası.

Ha tabi bir de bunların yanında tüm bu cebinden tercihe bağlı veya zorunlu bir şekilde çıkan ve ne için kullanıldığını tespit edemediğin kasanın bomboş olduğu emeklilik sistemlerinin yanında, kendi kendine birikim yapmayı denerken ayrıca hayatla ilgili çözmen gereken başka sorunlar da var. Çalışmak, para kazanmak, evlenmek, iş hayatında iyi bir pozisyona gelmek, sonra belki çocuk, sonra onun yetiştirilmesi, ha tabi bir de bu arada mutlaka ama mutlaka bir ev sahibi olmak, sonra belki bir araba sahibi olmak, gibi şeyler var önünüzde. Gelirleriniz aynı kan emici keneler tarafından daha size ulaşmadan kaynaktan emilirken ve toplam gelirlerinizin aslında çok küçük bir payı sizin cebinize girerken; aynı zamanda işte tüm bu hayatla ilgili yapmanız gereken şeyleri yapmak gerekiyor. Neredeyse çözülemeyecek bir denklem.

Bu da bizi bambaşka bir çıkmaza sürüklüyor. Aslında birer aktifler olmayan varlıklara yatırım yapma çıkmazı. Sanıyorum yukarıda saydığımız hayat yollarından belki sadece çocuklar aktif yatırım olarak görünebilir. Çünkü geri dönüşü var en azından. Burada iş ve çalışma hayatını, gelinen pozisyonları ve kariyeri bir aktifler sütununda değerlendirmek oldukça yanıltıcı olacaktır çünkü bu bir koşu bandı gibi aslında. Koşu bandından indiğiniz anda, hepsi duracak. Özellikle benim de yaşadığım bir şey bu. Tüm o günlük toplantılar, kendini önemli biri gibi hissetme yanılgısı, iş title’ları, yan haklar, aman İlker Bey canım İlker Bey gibi komplimanlar ve yalakalıklar, ya da sizin bir üstünüze yaptığınız tüm yalakalıklar, alttan almalar, sabır çekmeler; tüm bunlar yatırım anlamında değerlendirildiğinde birer aktif değil; hepsi birer yükümlülük aslında. İş dünyasında size sorumluluk veriliyor hissiyatıyla sadece yükümlülükler teslim ediliyor ve hayatla çok benzer bir şema var burada. Bir gün işi bıraktığınızda, daha henüz ertesi günden itibaren, telefonunuz bir daha hiç çalmamaya başlayacak. Çok yakından şahit olduğum ve yaşadığım bir şey bu benim. Ve yine aynı şekilde hayatta da sorumluluklar ve önemli adımlardan geçiyor gibi hissediyoruz, eğer bu yarışın içinde kalırsak; fakat aslında günün sonunda elimizde kalan tek şey yükümlülükler oluyor. Ve tüm bunları tamamen tersinden anladığımızdan dolayı; aktifler yerine yükümlülüklere yatırımlar yapıyoruz. Ev, araba, iş, okul ve daha birçok yatırım sandığımız şey bizim birer yükümlülüğümüze dönüşüyor. Buradaki belki de en büyük problemlerden biri; tüm bunların farkında olmak ve ne kadar erken, hızlı bir şekilde hayatın bu problemli taraflarını bir an önce çözüp gerçek aktiflere yönlendirebilirsek; durumumuz o kadar iyi olacaktır. Çünkü bunların hepsi gerçekten de çözülmesi gereken problemler. Ev mutlaka olmalı, araba, iyi bir eğitim, bir noktaya kadar bırakmak üzere güzel bir kariyer; bunlar bence mutlaka olmalı ve çözülmeli.

Fakat problem şu; günün sonunda tüm bunları yanıltıcı bir şekilde yatırım olarak düşündüğümüzde, emeklilik günü geldiğinde aslında hepsinin birer yükümlülük olduğunu keşfedeceğiz ve gerçekten de aktifler sütununda hiçbir yatırımımız olmadığını anlayacağız. Zaten o noktadan sonra beklenti olarak ortalama yaşam süremiz 10 ila 20 yıl arası kaldığından pek umursamayacağımız bir şeye dönüşecek hepsi. O yüzden önemli yükümlülük problemlerini bir an önce çözüp veya bir plan dahilinde bu yükümlülüklerin sahibi olmayı organize edip, sonrasında hızlı bir şekilde aktifler elde etmeye odaklanmalıyız.

2030 yılına geldiğimizde tahmini olarak dünya nüfusu 7,5 milyar civarında olacak gibi görünüyor. Ve tarihte ilk kez, önümüzdeki dönemde geçerli olacak bir evreye giriş yapacağız. Tahmini olarak 2,5 milyar emekli olacak 2030’dan sonra. Toplam nüfusun %30’una denk geliyor bu da ve yaşam süreleri de uzamaya devam edecek gibi görünüyor. Yani sadece daha da kötüye gidebilir bu rakamlar; eğer tabi bir dünya savaşı falan çıkıp ya da başka bir şekilde yaşlı nüfusun büyük bir kısmı aniden ölmezse. Ve sonuç olarak tüm bu insanlar onlara sunulan emeklilik planlarının aslında hayatlarının en büyük çıkmazlarından biri olduğunu keşfedecekler bu yüzden. Hatta belki birçoğu çalışma hayatına geri dönmek zorunda kalacak. İşte o insanlardan biri olmamak için, benim kişisel naçizane tavsiyem; kendi emeklilik planınızı kendinizin yönetmesi.

Önceki Bölüm

Piyasanın Nabzını Ölçmek

Sonraki Bölüm

Açlık, Yoksulluk ve Daha Fazlası

Latest from Blog

Uzun Vadeli Oyunlar

Bölümleri hazırlarken genellikle bir düşünce akışıyla ilerliyorum ve konunun nerede toplanacağını ya da nerede biteceğini başladığım

Birinci Kural: Para Kaybetme

Warren Buffett sürekli kullandığımız bir söz olarak bir keresinde şöyle demişti: “1. Kural: Para kaybetme. 2. Kural:

Öğrendiğim Birkaç Şey

Sahip olmak isteyeceğim neredeyse her şeye sahibim. Henüz elde edemedikleriminse yolumun üzerinde duran sadece birer checkpoint