#Bitcoin, $100.000 seviyesini geçti.
Mutluyuz. Kendini gerçekleştiren bir kehaneti izlemenin verdiği tadımlık bir coşkuyla olan biteni izliyoruz. Fakat, bu noktaya kadar direnebilmek belki de en başından beri zorluk derecesini bilmediğimiz bir test gibiydi. Birçok fedakarlıkta bulunduk. Birçok duygu durumlarının içine düştük ve tahmin ettiğimizden daha çok şeye katlandık. O yüzden soruyum:
Peki Sen Neyi Feda Ettin, Anon?
Ben zamanımı feda ettim.
Ama senin düşündüğün gibi değil.
Zamanımı birine satarak değil, geri almaya çalışırken feda ettim.
Kırık bir pusulanın peşinden giderken kayboldum ve her geri dönüş girişimi biraz daha uzaklaştırdı beni başlangıçtan.
Bugün bildiğim bir şey varsa o da şu: bu bir yolculuk değil.
Bu, yola çıkmanın kendisi.
Bana sordular.
Sen neyi feda ettin ki?
Uykularımı.
Sisteme olan güvenimi.
Toplumsal rolümü.
Nihayetinde – kendimi.
Kendimi neredeyse bilinçli bir şekilde sabote ettim.
Her gün daha karamsar, her gün daha karanlık, her gün daha net.
Çünkü aydınlanma, ışıkla değil – gölgeyle başlar.
İçinde bulunduğumuz düzen, öyle mükemmel şekilde inşa edilmiş ki; içinde doğan hiç kimse onun gerçek olduğunu sorgulamıyor.
Ve bir gün, Matrix’teki gibi, sistemin sana hizmet etmek için değil – seni tüketmek için var olduğunu fark ediyorsun.
Ve o anda sormaya başlıyorsun:
“Ben kimim?” değil artık bu soru.
“Sistem beni kim olmaya zorladı?”
Zamanımı çaldılar.
Benim olmayan hayaller verdiler.
Enflasyonla, vergilerle, sosyal normlarla, diplomalarla ve taksitlerle bezeli dev bir tiyatronun içine doğdum.
Rolüme itiraz ettiğimde perde kapanmadı.
Sadece spot ışığı söndü.
Ve sahnenin ardındaki gerçekliği ilk kez orada gördüm.
Peki sonra ne yaptım?
Düşmanlarımın silahlarını elime aldım.
Fiat sistemin indoktrin yalanlarını ezberledim.
Kimi zaman onlarla konuştum, kimi zaman içlerinden biri gibi göründüm.
Ama hiçbir zaman onlardan biri olmadım.
Çünkü zihnimin kıyısında bir cümle sürekli dönüp duruyordu:
“Bir gün tüm bunlar bitecek, perde kapanacak, spot ışıkları sönecek ve seyirciler bir noktada sahnenin arkasında yükselen duvarları görebilecekler” ve o gün geldiğinde ben, bu oyunun parçası olmadığımı kanıtlayabilmeliyim.
O yüzden Bitcoin’e sadece yatırım yapmadım.
Bitcoin’e inandım.
Kulağa romantik geldiğinin farkındayım, ama bazen romantiğin, gerçekliğin en radikal hali olduğuna inanıyorum.
Zihnim artık güneş görmeyen bir oda.
Ben orada çalışıyorum.
Hayaletlerimle konuşuyorum.
Hayal kırıklıklarımla yaşıyorum.
Gün doğumunu görmeyi beklemeyen bir adamın sabaha hazırlığı gibi kararlar alıyorum.
Benim için değil.
Benden sonrakiler için.
Çünkü bu düzen değişmeyecek;
Biz onu terk edene kadar.
Ve bu terk ediş kolay olmayacak.
Seninle dalga geçecekler.
Yalnız kalacaksın.
Yorulacaksın.
Ama bazen, bir neslin yorgunluğu başka bir neslin özgürlüğüdür.
Ben bu oyunu aslında kazanmak için oynamadım.
Ben, bu oyunu ifşa etmek için oynadım.
Ve bu ifşanın bedeli yüksek fedakarlıklar gerektirdi.
Kimse pek anlamadı.
Dostlarım deli gözüyle baktı.
İçimdeki eski “ben” – tavşan deliğine düştüğümde öldü.
Ama şimdi geriye dönüp baktığımda biliyorum:
Bunlar kayıp değil. Sadece gerekli fedakarlıklardı. Bunlar, değişimin bedeliydi.
Ben, kaybedebilecek her şeyi kaybettim. O yüzden, her şeyi olan; ancak kaybedeceği hiçbir şeyi olmayan bir adamım.
Ve bugün, sana soruyorum:
Sen neyi feda ettin, Anon?